Kültür Sanat İki futbol kültürü karşı karşıya

İki futbol kültürü karşı karşıya

09.10.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Futbol, hem İngiltere, hem de Türkiye için bir 'milli takım davası'. Türkiye- İngiltere maçı, bize futbol-içi ve futbol-dışı çok şey gösteren bir karşılaşma

İki futbol kültürü karşı karşıya






Futbolda memleketler arası karşılaşmalar, aynı zamanda kültürler arası karşılaşmalardır. Karşılaşmak, karşı karşıya gelmek, malûm ki hem müsâbaka, didişme demek... Hem de buluşmak, eşleşmek, alışveriş... İngiltere'nin futbol takımlarıyla karşılaşmak ise, kendine mahsus bir karşılaşma 'olayı'dır.
Çünkü İngiltere'nin futbol kültürü, kendine mahsus bir 'olay'. Tarih boyunca her coğrafyada, her uygarlık dairesinde değişik biçimlerde oynanagelmiş olan vahşî ayaktopu oyunlarından kurallı kaideli modern futbolun türetildiği yer, bu sisli adadır her şeyden önce.
Futbol, bütün dünyada kitle endüstrisi tarafından bir 'pop kültür' olayı haline getirilmeden çok önce, İngiltere'de bir 'halk kültürü' olayı, bir 'folklor' olmuştur. Hâlâ da başkadır, futbolun İngiltere'deki folklorü. Futbolu yaşama tarzı, futbolun keyfine varma biçimi başkadır. Futbolu gündelik hayata, popüler ve 'yüksek' kültüre yedirme biçimindeki doğallık ile... Taç çizgisine bir kol boyu mesafedeki tribünleri ile... O tribünlere sanki bir yatıra çaput bağlar gibi irili ufaklı bezlerini bağlayan ve 4-0 mağlup durumdaki takımları bir gol attığı zaman içten bir tatmin duygusuyla tezahürat yapan; gol ne kelime, sıkı bir mücadele sonucu kazanılmış bir taç atışını bile sevinçle kutlayan taraftarları ile...
Dünyada takım ve futbol aşkının en has, en romantik örneklerini herhalde orada görürsünüz; öte yandan, saldırgan tribün çeteciliğinin markası haline gelen 'hooliganizm' de buradan çıkmadır. Öte yandan, "Biz başkayız", "Futbolun esası burada oynanır" kibiri ile ve ona bağlı acaip dar görüşlülüğü ile başkadır İngiliz futbol kültürü...
Bu kibir ve-özellikle milliyetçi gruplar açısından-çökmüş imparatorluğun hayalini futbol sahasında yaşatma arzusuyla, İngiltere'de öteden beri bir 'millî takım davası' vardır. 1966 Dünya Kupası Şampiyonluğu dışında ele gelir bir başarı elde edememiş olan millî takım, hep bir meseledir onlar için. Nice zamandır, kendi bağnazlıklarıyla yüzleşmeyi de göze aldılar bu uğurda. Oyun kültürlerini değiştirme gayretindeler: 'kick and run', yani 'vur, topu dik ve koş peşinden' şiârıyla özetlenen ananevî ada futbolunu tek doğru olarak bellemiyorlar artık.
Millî takım davası, Türkiye için de hep çok önemli oldu. Batı'yla özenme-nefret kutuplarında salınan ilişkinin, 'dünya'nın 'Türk'ü kaale alıp almadığına muazzam önem veren ergence hırsların aynası oldu, millî takımın ve ülkenin kulüp takımlarının uluslararası karşılaşmaları. 1980'li ve '90'lı yıllarda bu maçlarda terennüm edilen "Avrupa Avrupa duy sesimizi, işte bu Türklerin ayak sesleri!" sloganı, Cumhuriyet tarihine damgasını vuran millî ezgiler galerisinde 10. Yıl Marşı kadar sağlam bir yeri tutmuş bulunuyor.
Son on yılda, Türkiye futbolu, büyük gelişme kaydetti. Karıştırıcı bir orta saha karambolünün yaratıcılığına dayalı özgün bir 'oyun kültürü'nün, beynelmilel yorumcuların dikkatini çekmeye başlaması....
Türkiye millî takımının yapamadığı bir iş var: İngiltere'yi hiç yenemedi. Üstelik, bu yükseliş döneminin hemen arifesinde İngiltere'den alınmış feci mağlubiyetler, geride bırakılmak istenen geçmişin hala taze hatırası olarak duruyor: 1984 ve 1987'de iki 8-0, 1985'de bir 5-0. İngiltere'yi altedememek, 'şerefli mağlubiyet'lerden gurur çıkartılan o eski zamanların geri geldiği duygusunu uyandıracakmış gibi. İçin için, bunun ürpertisi var sanki...
İngiltere futbol kamuoyunda ise, bir türlü halledilemeyen 'millî takım davası' nedeniyle varolan güvensizliğin ve 'yükselen' Türk futbolunun anarşik stiliyle başedememe endişesinin ürpertisi var.
Yani, bir tedirginlikler karşılaşması bu, aynı zamanda. Ve iki ülkenin futbol kültürünün birbirine çok benzeyen bir özelliği, bu tedirginliklerden ağır bir asabiyet ve tedhiş havası yaratıyor. Bu özellik, popüler medyanın milliyetçiliğin dibine vurma alışkanlığıdır. İki ülkenin futbol basınları ve futbol kamuoylarının hatırı sayılır kesimleri, şoven kışkırtıcılık dalında rezillikte yarışıyorlar. İngiliz medyasının Türkiye'yi bir dehşet ülkesi olarak resmeden yayınlarına lânet etmeye bırakıp kendimize bakalım: Üçbuçuk yıl önce İstanbul'da, Leeds Unitedlı iki taraftar sokak ortasında bıçaklanmışlardı, üstelik 'halkı tahrik ettiler' denerek bu cinayet birçokları tarafından meşru sayılmıştı. 'Futbol kültürümüz'de hiç unutulmaması, hep yüzleşilmesi gereken bir olaydır bu.
Önceki hafta, UEFA Kupası'nda karşılaşan bir Türk takımının, Gençlerbirliği'nin ve bir İngiliz takımının, Blackburn Rovers'ın taraftarları, 'karşılaşma'nın öteki anlamını keşfettiler. İnternet üzerinden yazışarak anlaştılar, 'resmi maçtan' önce Ankara'da pür neşe bir 'taraftarlar maçı' yaptılar. Bayrak, atkı, rozet değiştiler. Futbol muhabbetlerini paylaştılar. Spor medyamızda bu tatlı olaya verilen yer ise, küçük kutulardan ileri gitmedi. Üstelik kimileri, "Centilmenlik gösterisiyle nasıl geçirdik İngilizlere," havasında. Türkiye-İngiltere maçı, bize futbol-içi ve futbol-dışı çok şey gösteren bir 'karşılaşma'. Tedhiş ve asabiyet perdesini aralayın, seyrine dalın...



POPULER KÜLTÜR