Kültür Sanat İki yüzyıl sonra Chopin

İki yüzyıl sonra Chopin

17.02.2010 - 23:38 | Son Güncellenme:

Bestecinin doğumunun 200. yılı olan 2010, Avrupa kültür başkentlerinde Chopin Yılı olarak kutlanıyor. İstanbul’un katkısı şimdilik sınırlı, Aydın Büke’nin “Chopin” adlı kitabı umarız başlangıç olur.

İki yüzyıl sonra Chopin

Müziğin sanat hali, belli başlı dergiler dışında yazılı basınımızın çokça ilgilendiği alanlardan değildir. Benzer şekilde bu alanda yayımlanan kitap kataloğu, modern dünyanın üretimi yanında epey sınırlı sayıda çalışma içerir. Bu durumun ortaya çıkmasında kültür ve sanat gibi bazı kavramların toplumsal algımızdaki eksikliğinin ve bugünün arz-talep dengesinin de etkisi vardır.
Nitekim dünyanın kültür başkentlerinde müzik etkinliklerine yön veren yıldönümü kutlamaları Türkiye’nin büyük şehirlerine genellikle uğramaz. 2010, kültür başkentlerinde Chopin Yılı olarak kutlanıyor. Oysa 2010’da Essen ve Pecs’le birlikte Avrupa Kültür Başkenti olan İstanbul’un açıklanan programına baktığımızda Chopin adına bir etkinliğe rastlanmıyor. Buna rağmen ikisi de Can Yayınları’ndan çıkan, Ömer Bozkurt’un çevirisi ve İdil Biret’in önsözüyle yayımlanan Andre Gide’in “Chopin Üzerine Notlar”ı ve Aydın Büke’nin “Chopin/ Tuşlara Adanmış Bir Yaşam” kitabı, 2010 için umut verici başlangıçlar...

Rahat okunuyor
Aydın Büke’nin “Chopin”i besteci hakkında az sayıdaki Türkçe yayına önemli bir katkı. Klasik müzikle ilgilenmemiş okurun da rahatlıkla okuyabileceği bir Chopin portresi sunan Büke, Chopin çalışmalarının gövdesini oluşturan bazı tartışmaların ayrıntılarına girmemeyi tercih etmiş. Chopin’in Polonya halk müziğiyle ilişkisi, müziğine doğaçlama karakterini veren icra uygulamaları, köken olarak ve ruhen hangi geleneğin içinde olduğu gibi tartışmaların üzerine çıkabilmek için Tadeusz A. Zielioski’nin “Chopin, Sein Leben, sein Werk, seine Zeit” (Chopin, Yaşamı, Eserleri, Dönemi - 2008) kitabını temel almış. İlk kez 1993’te yayımlanan kitap, Nicolas Slonimsky’nin 1948’de kaynak azlığına vurgu yaparak Chopin biyografisi yazarlarını ‘mutsuz insanlar’ olarak nitelemesini geçersiz kılan bir çalışma.
Yine de ayrıntılı bir çalışma için Büke’nin kaynakları arasında bulunmayan Gerald Abraham’ın “Chopin’s Musical Style”ını (1939) ve Arthur Hedley’in “Chopin”ini (1947), diğer kaynaklar için William Smialek’in “A Guide to Research”ünü (2000) de unutmamak gerekir.
Büke, Varşova-Paris hattında Chopin’in özel tarihini Liszt, Berlioz, Schumann gibi müzik tarihinin diğer önemli figürleriyle ve Chopin’i şekillendiren Polonya’nın politik tarihiyle süsleyerek anlatıyor. Hans Werner Wüst’ün “Frederic Chopin, Briefe und Zeitzeugnisse” (Mektuplar ve Tarihi Belgeler) (2007) çalışmasından alıntıladığı mektuplar ve dönemin gazete haberleri, Chopin’in olduğu kadar Polonya’nın da Chopin algısını ortaya koyuyor. Bestecinin ulusal övünç kaynağı olarak nasıl desteklendiğini gösteren bu mektuplar, aynı zamanda sanat merkezinin imparatorluk başkenti Viyana’dan devrimlerin başkenti Paris’e nasıl kaydığını yansıtan ilgi çekici bilgiler içeriyor.

Ruh dünyasına sızmak
Piyanonun 19. yüzyıldaki gelişimine dair aktarılan bilgiler, Chopin’in besteciliğini belirleyen piyanistliğini ortaya koyuyor. Ayrıca Max Weber’in “her yönüyle gerçek bir burjuva çalgısı” saptamasından yola çıkılarak onu çevreleyen dünyanın okurun zihninde oluşmasına yardımcı oluyor. Mektuplarla aktarılan Konstancja Gladkowka, Maria Wodzioska ve George Sand’la yaşadığı aşklar, bestecinin ruh dünyasına sızabilmeyi sağlarken, Sand’ın “Hayatımın Hikayesi” kitabından (2006) yapılan alıntılar Chopin’i onun gözünden de görmemize yardımcı oluyor.
Klasik müzikseverlerin ve sanat tarihi meraklılarının ilgisini çekebilecek bir biyografi çalışması olan “Chopin”; profesyoneller, amatörler ve kültürel organizasyon sorumluları tarafından Chopin Yılı’na Türkiye’nin de katılımını sağlayacak teşvik edici bir etmen olarak değerlendirilmeli.