Kültür Sanat Refik Halid ve "Çete"

Refik Halid ve "Çete"

24.02.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

Refik Halid Karay'ın sanki yazdıklarından çok yazmadıkları ilginç ve önemli. Yazarın "Çete" adlı romanı ise tam 'popüler'le 'edebi' arasında ama 'popüler'e çok daha yakın.

Refik Halid ve Çete

REFİK HALİD POPÜLER OLAN VE OLMAYAN EDEBİYATIN TAM ORTASINDA. Bu romanları genel olarak ikiye ayırıyorum. Cumhuriyet'in kuruluşundan '60'a kadar yazılanlar bir grup, '60'dan sonra yazılanlar da ikincisi. Doğal olarak, birinci grupta olanların başlıca özelliği 'sıcağı sıcağına' yazılmış olmaları. Yaşanan günde geçerli olan ideolojiden bakarak anlatmaya çalışıyorlar olayı. İkinci gruptakiler ise, genellikle, o gün geçerli olandan farklı bir ideoloji ve ideolojik perspektif içinde,olayın bütününün ne olduğunu, genel tarih içinde nasıl değerlendirilmesi gerektiğini inceliyorlar. Şu sıralarda "Kurtuluş Savaşı romanları"nı elimden geldiği kadar sistemli bir şekilde okuyorum, ancak birkaç yıl sonrasında yazmaya başlayabileceğim bir proje için. Romanları okurken, "kanon" içinde yeri olanları tarıyorum elbette, ama olmayanları da mümkün olduğu kadar kapsamaya çalışıyorum. Bu da zor oluyor, çünkü sayıları bayağı yüksek.Burada da belirleyici bir fark var: Birinci ya da ikinci kuşak olduğu fark etmeksizin, 'kanon'da yeri olanlar Kurtuluş Savaşı'nı yorumlamayı amaçlıyor. 'Popüler' romancı ise, savaşı, savaşanları sorunsallaştırmıyor; savaşı verili bir arka-plan gibi kullanarak bunun önünde çok zaman aşk temeline dayanan zamandışı bir bireysel hikâye kuruyor.Söz konusu çerçeve içinde okuduklarımdan biri Refik Halid'in şimdiye kadar hep ihmal ettiğim "Çete"si oldu. Bu tam 'popüler'le 'edebi' arasında (ama 'popüler'e çok daha yakın), ilginç bir kitap. Popülere yakın "Çete" "Çete", yazarın Yüzellilikler'den biri olarak yirmi yıllık sürgününde çok iyi tanıdığı Hatay bölgesinde faal. Yani Kurtuluş Savaşı'nın asıl Batı'da geçen ve düzenli orduyla yürütülen kısmından tamamen ayrı. Refik Halid bunu 1939'da yazmış; yani Hatay'ın ilhakından sonra. Olay Fransızlarla mütakerede, yani 1921'de bitmesine rağmen, bir 'flash-back' değil de 'flash-forward'la, bu ilhak olayına kadar getiriyor anlatıyı.Ama anlatının asıl sıcak kısmı Hatay'daki çete çarpışmalarından çok, Adana'da gömülü bir defineyi Çarcı kuvvetler adına bulmak üzere yola çıkan Beyaz Rus kadın Nina'nın serüvenleriyle ilgili. Bu da tamamen tarihdışı, yalnız 'serüven' niteliğiyle sürükleyici hale getirilmiş bir 'edebi yapıntı'. Ön planda, Nina ile çete reisi Kıran Bey'in aşkı - Rus kadının kendini Türk erkeğine verişi! Bunun, temel öğeler bakımından, Esat Mahmut Karakurt'un "Allahaısmarladık"ında İngiliz kızının kendini Türk subayına verişinden bir farkı yok -daha zevkli olması dışında ama edebiyat deyince bu önemli bir fark oluyor tabii. Beyaz Rus kadın Nina Refik Halid ilginç bir kişilik. Başına gelenleri fazla büyütmez, saplantı haline getirmez. Ama Yüzellilik olmak da kolay yenir yutulur bir şey olmasa gerek. Bu oldukça 'hafif' denecek romanda (veya 'novella') duygusal arkaplan kendini fazla belli etmiyor. Yazarın aslında İstanbul'da bulunduğu ve Anadolu'daki direnişi İttihatçı olduğu inancıyla eleştirdiği yıllarda geçmiş bir mücadeleyi bu sefer yücelterek (ama zevksiz bir hamaset edebiyatından kaçınarak) anlatıyor. Gene de bunun Ankara'nın doğrudan denetimi dışında kalan bir yöre ve bir mücadele olması belki anlamlı. Geçmiş bir mücadele Refik Halid'in yöre hakkında ne çok bildiğini göstermek istediği de hissediliyor. Belki bu da o Yüzellilik kompleksine bağlanabilir. Sürgünün ilk kısmından sonra Refik Halid Türkiye'nin belirli örgütleriyle temasa ve işbirliğine girmiş ve Hatay'ın Suriye'den kopup Türkiye'ye bağlanması için çalışmıştır, diye bir bilgi vardır. Benzer durumlarda hep olduğu gibi bir 'söylenti' olarak dolaşan, yazılı kanıtı, doğrulaması olmayan bir 'bilgi'.Yazarın çıkan af kanunuyla Türkiye'ye geri dönüşünün hikâyesini bir tek Yakup Kadri'den biliyorum. O da bu tür gizli ilişkilerden söz etmiyor. Atatürk'ün, Refik Halid'in o sıralarda yazdığı "Deli" adlı bir komedyasını bulduğunu, Çankaya akşamlarından birinde sofra halkına yüksek sesle baştan sona okuduğunu (gülmekten gözleri yaşararak) anlatıyor. Bundan sonra Atatürk, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'dan Refik Halid'i geri getirecek bir çözüm bulmasını istemiş. Ama Refik Halid bu çözümü beğenmeyince (sınıra gelip karakola teslim olacak. Onu gerekli nezaketle Ankara'ya ulaştıracaklar), bütün Yüzellilikler için af çıkmış. Çankaya akşamlarında... Gelelim 'popüler edebiyat' konusuna. Türkiye'de bu tarzın tanınmış yazarları, sonuçta okumuş yazmış, diploma sahibi kişilerdir. Kendileri 'cahil' olmayabilir, ama kitaplarında fazla bir 'kültür kokusu' yoktur. Refik Halid, iki edebiyat tarzını bağlayacak bir köprü olduğunu tasavvur edecek olursak, o köprünün tam ortasında duran biridir.Bu kitapta da yazarın oldukça zengin kültürünü gözlemliyoruz: Bizans tarihinden 1917 sonrası Beyaz direnişine, Gepeu'ya kadar birçok bilgi; daha önce değindiğim gibi Hatay yöresi üstüne derinlemesine bilgi; sözgelişi Beyrut kentinin karakteri üstüne küçümsenmeyecek değerlendirmeler de romanın ögeleri arasında. Şöyle bir şey söyleyeyim: Fransız ordusunun bölgedeki komutanı General Gourand. Normal bir popüler roman okuru, bunu öylece bir Fransız adı olarak okur geçer; başka türlü merakları olan bir okursa o dönemde bu gerçek kişinin sözkonusu görevde olduğunu bilebilir. Yani Refik Halid, bu gibi ayrıntılarda, farklı bilgi ve kültür düzeylerinde okurlara aynı anda hitap edebilecek bir tarz geliştirmiş.Ve bir "yazar nesnelliği"ne sahip. Bu da önemli. Anti-komünist olduğu besbelli. Ama bir karakteri şunları söyleyebiliyor: "Zannetmeyiniz ki Çeka'ya karşı Beyazlar'ın kurduğu Kontr-Çeka Bolşeviklerinkinden daha merhametli, daha insaflıdır."İlginç bir yazar Refik Halid. Tuhaf bir biçimde, sanki yazdıklarından çok yazmadıkları ilginç ve önemli. Yazdığının gerisinde müthiş bir yetenek ve azımsanmayacak bir birikim görüyorsunuz. Ama ortaya çıkan eser çok zaman sabun köpüğü. Mutlaka nedenleri var. "Bir de istediği gibi, sansürsüz yazabilseydi" diye düşünmekten kendinizi alıkoyamıyorsunuz. Köprünün tam ortasında

Yazarlar