Kültür Sanat Sahneden Esintiler

Sahneden Esintiler

11.02.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Ankara Sanat'tan: "Kayıplar"...

Sahneden Esintiler




Kimi zaman sahnede izlediğiniz oyun, gerçek yaşamda yaşadıklarınızla öylesine bütünleşir, öylesine örtüşür ki, sahneye dışarıdan bakamazsınız, seyirci özelliğinizi yitirsiniz. Yaşam mı sanat mı, hangisinin daha ağır bastığını bilemediğinizden, ilk anda "elbet ki yaşam" demeye meyilli olduğunuzdan, sahneye böylesine kapılıp gittiğiniz için kendinize öfkelenebilirsiniz bile... Ama sonra sahne gerçeği ve yaşam gerçeği yerli yerine oturduğunda, bilirsiniz ki, hangisinin daha ağır bastığı değildir önemli olan. Önemli olan biri aracılığıyla ötekini kavrayabilmektir. Sanat aracılığıyla yaşamı, yaşam aracılığıyla sanatı...
Ankara Sanat Tiyatrosu'nun sunduğu "Kayıplar" oyununu izlerken aklımdan geçenler bunlardı. (Bir ay boyunca İstanbul'da çeşitli sahnelerde turnedeler.)
Oyunun yazarı Şilili Ariel Dorfman. Pinochet'nin baskıcı faşist yönetimi sırasında sürgün yaşamış. Sürgünde yazmış "Dullar" adlı romanını (Bizde Can Yayınları'ndan çıktı). Romanından oyunlaştırmış oyunu. Türkçe'ye çeviren Filiz Ofluoğlu.
Bir köyün erkekleri, "yok olmuştur". Alınıp götürülmüşler ve "yok olmuşlar"... Babalar, kocalar, oğullar... Şili'de, Arjantin'de, Kolombiya'da, Bosna'da Filistin'de (gizlemeli, söylememeli miyim) ya da Türkiye'de... Baskı rejimlerinde ya da sözüm ona demokrasilerde... Halkın ölümüne ya da yaşamasına birkaç kişinin karar verdiği ülkelerde... Kimin "kaybolması", "yok olması" ya da faili meçhul bir cinayete kurban gitmesi gerektiğine birilerinin karar verdiği ülkelerde... O birilerinin hep paçayı sıyırdığı ülkelerde...
Sahnede yazar, oğullarını, kocalarını, babalarını bekleyen kadınları konuşturuyor. Birbirleriyle ilişkileri, "olay"a (yani yakınlarının yok olmasına) faklı tepki ve tavırları, köye gelen yüzbaşıya, teğmene ya da içlerinden çıkmış askere yaklaşımları, bekleme sürecindeki davranışları, oyunu belirleyecek... Sahnede yazar, kadınları var ediyor, kadınlar yazarı yaratıyor...
Köyü delip geçen ırmak, ölüleri getiriyor kadınlara. Ölülerine sahip çıkıp onları gömmeleri engellenecektir. Çünkü ölünün sahibine teslim edilmesi cinayetin tescillenmesidir. Oysa kayıpların akıbeti belli olmadıkça bekleme sürecek. Kayıpların akıbeti belli olmazsa, olay sanki "hiç olmamış" gibi olacak... Ve bunun için de her tür ölüm ve işkence tehdidi, baskı, korku salmak mübahtır... Sanki onlar hiç yaşamamış... Ama bu arada yalnız ırmaktan değil, topraktan ve her yerden ölüler fışkıracak.
Kendimi susturmam gerek, yoksa yine oyunun her satırıyla içinde yaşadığımız gerçeklerin ne denli örtüştüğüne dönmem, işten bile değil...
Oyunu sahneye koyan Rutkay Aziz, "Kayıplar" konusunu yerelin sınırlarını aşan, evrensel göndermeler yapan bir biçimde yorumlamış. İzleyiciyi daha çok duygu ve düşünce birliğiyle sahneye bağlıyor. Durağan bir sahneleme egemen. Metindeki bence en zayıf ya da en az işlenmiş bölümleri neredeyse birer tablo olarak vermiş. Belki başka da bir yolu yoktu. (Örneğin köy ağası - aşiret başkanı, toprak sahibi milletvekili de olabilir - ile egemen güç ilişkisi... Örneğin itirafçı tutuklunun köye dönüşü...) İki farklı tavır ama özdeki ayrılığı ortaya koyan teğmenle, yüzbaşı ilişkisi iyi işlenmiş. Metin Deniz'in zengin bir görünüm sağlayan ve "teatralite"yi arttıran dekor ve giysileri, Kemal Günüç'ün müziği (zaman zaman konuşmaları bastırsa da) etkileyici. Kerim Afşar, Nurşim Demir, Altan Erkekli gibi deneyimli oyuncularla, genç elemanlarının bir araya geldiği özenli bir prodüksiyon...
Boğazımda bir düğümle izledim "Kayıplar"ı. Onlar hepimizin kayıpları, kayıplardan ben de sorumluyum diyerek...
İnişli çıkışlı 35 yılı geride bıraktı Ankara Sanat Tiyatrosu. Ve 35. yıldönümünde AST, işlevini sürdürüyor hala...

Yazarlar