Tatil Seyir defteri: David Lynch

Seyir defteri: David Lynch

16.12.2011 - 09:52 | Son Güncellenme:

Lynch’in görsel kılavuzluğunda inen maskeler, balo ertesi bir burukluğu yaşayacak hep yüzlerinde...

Seyir defteri: David Lynch

Gündelik hayatın alışılageldiğimiz temposu, ileriye yönelik planlarımız, sürekli ertelediklerimiz, yakın çevremiz, yeni tanıştığımız insanlar, işimiz, ailemiz; düzenimiz, kendimize kurduğumuz, kendi temellerimize oturttuğumuz dünyamızın rasathanesi ne kadar öngörü sahibiyse doğal afetlere, ekranın karşısındaki izleyici o kadar az korkacaktır bu yeni coğrafyadan; Lynchville...

Haberin Devamı

Gün ışığında göremediklerinizden, karanlığın illüzyon yeteneğinden yararlanmadan, kendi kuytularınızda sizi hazırlıksız yakalayacağı anın beklentisinde sinen, saklanan alter-egolarla tanışacaksınız. Sizinkine benzer, şartları maksimum zorlayan sıradanlıkta bir hayatın, nasıl kendi yarattığınız bir cehenneme dönebileceğini izleyeceksiniz. Seyrinize sanrılarınız karışacak, neo-noir’in en yetenekli tanrılarından biri ile tanışacaksınız.

Kendinize ilk asiliğiniz bir Lynch filmi seyretmekle başlayacak belki ve ayaklanmayı önleyemeyeceksiniz.

Bir örnek hayatlarınızın huzurunu kaçırmamak adına unutmaya çalıştığınız anları, gem vurduğunuz arzuları, törpülediğiniz fikirleri, acıyan kalbiniz yine damarlarınıza sürecek belki; kanınız kaynayacak, huzursuz olacaksınız. Lynch’in görsel kılavuzluğunda inen maskeler, balo ertesi bir burukluğu yaşayacak hep yüzlerinde...

Haberin Devamı

Yanlı davranıyorum,evet; bir deliyi savunuyorum. Maksadım attığı taşı çıkarmak hiç değil, ben kuyudaki sudan bile kıllanıyorum. Ama psikolojik tedavinin yaratıcılığını etkileyeceğini duyduğunda, orayı terk eden birine nasıl methiyeler düzülmez? Bir sanatçının yaratacakları adına kendi hormonlarından faydalanması nasıl takdir edilmez?

Sebep olduğu paranoyanın, şüphe uyandırmasından pay çıkardığını düşünüyorum. “Karanlıkta kaldığınızda, düşüncelerinizi bulup çıkarmaya başlıyorsunuz. Eğer korkularınız harekete geçerse, bir bilim adamı bile olabilirsiniz.” diyor Lynch.

Çoğu hikayesinde kendi doğup büyüdüğü kasabanın benzeri mekanlar seçen Lynch, biraz da demokratik bir eğilimle “ironi” düşkünlüğünü sürdürüyor. Şu an sahnesinde olduğunuz dünyadan kısa bir mizansen ve hızla değişen dekor, kararan ışıklar, ilk intibaya meydan okuyan karakterler...

“Zihniniz bir çok harika ve güzel şeyi dizginleyebilir. Mantık ve sebep aramaksızın her zaman başka bir şey, görünmeyen bir şey mevcuttur. Dünya sonlu olmaktan çok, sonsuz bir yerdir.” Lynch’in yaptığı; bu sonsuz dünyanın kendi bilinçaltından süzülmüş halini bize sunmak, bizim yapmamız gereken bu sunumu kendi algımızın seçiciliği doğrultusunda kabul etmek. Sinemanın büyüsünü ve gücünü “iç güdülerle hissetmekte ve insanları tuhaf ve unutamayacakları bir hisle sinemadan ayrılmalarını sağlamakta” arayan Lynch, izleyicisini biraz da bu güçle baş başa bırakır; yorar... Yeni öğrendiğin bir şeydir; eve ödev götürür, tekrar etmek zorunda kalırsın. Karşılığı yıldızlı (ve yaldızlı) bir bilinç ise ne ala!

Haberin Devamı

Lynch’i inkar etmek ya da bu filmleri anlamsız bulmak doğru mu?“Anlamlardan konuşmak beni çok rahatsız ediyor. Çünkü anlam çok kişisel bir şeydir ve herkese göre değişir...”demiş bir kere bu adam! Düşündüğün her şeyi sen öyle düşündüğün için doğru bulan bir adamın görüş açısı da senin boyunduruğunda olmamalı öyleyse...

Karakterlerinin Freud’vari libido yüksekliği, hikayelerindeki cinsel yakınlaşmalara şiddet katar ve sapkınlaştırır. Olmazsa olmaz “femme fatale” karakterleri, küçükken uğradıkları tacizlerden sıyrılamamış arayışları ile acıtırlar arzularını... Aşk, cinayet aleti olur; unutulur olay mahalinde. Tüm duyularımızı ayrı ayrı uyarmaktan haz alan Lynch, film müziklerinde yer verdiği isimleri, görsel olarak da katar hikayelerine; ‘İkiz Tepeler’de Chris Isaac ve David Bowie, ‘Dune’da Sting, ‘Kayıp Otoban’da Marliyn Manson. Kendi beste çalışmaları da olan Lynch, mobilya tasarımı, fotoğraf sanatı ve okulunu bitirdiği resimle de içli dışlı.

Haberin Devamı

O, uçabileceğine inandığı her dala konarken, sizin elinizi cebinizdeki sapana atmanız çocukça kaçmaz mı?

Her Lynch filmiyle lavaboya doğru koşarsınız. Ellerinizden kayıp gitmeye yakın bir sabun, renkli köpükleriyle sarar sizi. Eğildikçe suya, bir de kirliyseniz, daha da köpürürsünüz. Yok eğer tertemiz girerseniz bu soruya, beş dakikada çıkarsınız. Tabi kirlerinden yorgun her insan, izlediği filmle yaşamaya devam edecektir.

Sinema, yönetmenle izleyici arasında geçen bir tenis maçını andırır. Lynch, oyuna bu şiddeti verirken, karşısındaki ne kadar umurunda, bilmiyorum.

Sinema, izleyicinin, perdesini uzun, beyaz çizgili sandığı bir duvardır. Onunla durmadan squash oynar. Topu karşılaması kendine bağlıdır. Çok açılırsa canı yanabilir. Yakın kalırsa da top yüzüne çarpabilir. Bu hengamede pir-ü pak kalanlar da evvel zaman içinde kalbura dönecek. Bunun tek yan etkisi, izlediği bir Lynch eserini üç dört saat sonra hatırlamanın imkansızlığı. Olsun, oda servisi o kadar sık uğramasa, hangimiz böyle beyaz kalabiliriz ki..

Haberin Devamı

Her gün başka bir çıkmaz sokak keşfeden beyinlerimiz, varsın bir de kırmızı kesiklerle dolu otobanda kaybolsun, bundan ne çıkar... Bahsedilen kopukluk, güzellik ölçülerine hain bir tinerci edasıyla yaklaşırken, insanın un çuvallarıyla kendi bankasından para kaçırması ne kadar estetik ki..