Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu, Türk Sporu ile ilgili geniş ve ayrıntılı bir araştırma yapıp ağır bir dosya çıkarmış ortaya. Biz buna Denetleme Kurulu Raporu diyoruz. Devlet Denetleme Kurulu, devletin adı üzerinde en ciddi organlarından biri... Aradığı her bilgiye ve belgeye bizden daha kolay ve çabuk ulaşır. Gerçeği daha yakından bulur, görür ve tesbit eder. Aksaklık nerede teşhisi koyar.
Cumhurbaşkanı’na raporunu sunar. Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül, kendi isteği ve talimatıyla yapılan bu denetlemenin raporunu da okur elbet.
Okur ve gereğinin yapılması için yetkilerini kullanır.
Meclis’i, hükümeti, ilgili bakanlıkları yazılıya da sözlü olarak uyarır. Önerilerini sunar. Kuşkunuz olmasın, yetkilerini de kullanmakta en küçük tereddüte yer bırakmaz..
Kısaca “ Devdenet ” diyeceğim Devlet Denetleme Kurulu’na.
Ağırbaşlı, yol, usul erkan bilen Devdenet başkan ve üyelerine saygı duyuyorum.
Türk Sporu’ndaki hastalıkların çoğunu teşhis etmişler. Doğru tanı koymuşlar. Onları gerçekten kutlamak gerekiyor.
Sporun mafyalaşması... Özerk federasyonlardaki yolsuzlukların önlenmesi ya da yolsuzluğa uygun yapının yeniden düzenlenmesi gereği.

Haberin Devamı

Çözüm önerileri ciddiyetsiz
Profesyonel futbol şubesi bulunan belediye kulüplerinin kapatılması.
Siyasi parti liderlerinin seçim propagandası yaparken boyunlarına yerel kulüp atkılarını takmasının yanlışlığı...
Başarısız federasyon başkanlarının kontrol edilemediği ve yeniden seçilebildiği..
Özerklik uygulamasının merkeziyetçi güç yaratıp federasyonların taşra teşkilatında emir kulları yarattığı..
Tek tek ayrıntılarıyla yer almış raporda.
Hastaya konan bu teşhise asla karşı çıkamayız. Rapor çoğunlukla doğru teşhislerle doludur.
Ammaaa...
Çözüm önerilerine baktığımız zaman inanılmaz derecede ciddiyetsiz, hiçbir araştırmaya dayanmayan, evrensel anlayış ve formatlara uymayan çözümler, kusura bakmasınlar güldürüyor bizi...
Örneğin, Japonların sumosu, İngilizlerin polosu gibi Türk geleneksel sporlarının da olimpiyat programına dahil edilmesi öneriliyor. Olimpiyat programına yeni bir dalın dahil edilmesi için bildiğim kadarıyla en az 75 ülkede federasyonunun kurulmuş olması, ayrıca dünya ve Avrupa şampiyonalarının düzenli olarak yapılıyor olması gerekir. Bizim yağlı güreş veya ciritimizin böyle bir durumu, şansı var mı ? Sumonun olimpik spor programında olduğunu ben bilmiyorum. Bilen varsa, haber versin.
Federasyon başkanlarının iki dönemden fazla seçilmemesi gerektiğini belirtiyor rapor... Dünyaya hiç mi bakmamış sayın Devdenet üyeleri ? İki dönemden fazlasını mesela siyasiler için de önerebilirler mi ? Siyasette istikrar ya da devamlılık olarak gösterilen, sporda niye önlensin ki ?
Başta Futbol Federasyonu olmak üzere özerk federasyon bütçelerinin Sayıştay denetimine tabi olması da isteniyor...
Eh, artık burada dayanamıyorum. Kimin parasını denetliyorsunuz siz? Devlet bütçesinden aktarılan paraları mı ? Böyle ise haklısınız... Ama TFF Devlet bütçesinden tek kalem katkı almıyor ki. Sayıştay’ın başına yeni ve derin bir iş açmak mı istiyorsunuz? TFF kendi bütçesini kendi yapıyor. Hesabını kendi genel kuruluna veriyor. Denetlemesini hem kendi organlarıyla hem de uluslararası oditing kurumlarıyla gerçekleştiriyor. Çünkü TFF ÖZEEERRKK!
Denetleyemezsiniz. Vergi ile, yasal vecibeleriyle ilgili bir sorun varsa, Maliye gereğini yapar zaten... Sayın Devdenet üyeleri,size ne oluyor?

Haberin Devamı

Uçan kuşun değeri
Yoksa bu uçtan uca kaçan, siyasetin ve bürokrasinin elinden uçan kuşun değerini yeni yeni anlayıp yeniden devlet patronajı yaratacak bir sistem mi öneriyorsunuz. Spor alanında at oynatmak için siyasetçilere yeni manejler mi hazırlamaktasınız?
Hele milli maçların ulusal kanalımız TRT’den bedelsiz naklen yayını önerisi var ki, 25 milyon doları yakmak anlamına geliyor... TRT Genel Müdürü bile gülmüştür bu öneriye, eminim. Çünkü TV piyasasında rekabetin yarattığı her türlü yükü taşımaya ve parayı ödemeye hazır onlar... Piyasanın aktörleri arasına çoktan katıldılar.
Spor yönetimine gelince... Doğrudur. Özerklik yarım yamalak uygulanmaktadır Türkiye’de. GSGM teşkilatından atanan delegeler, teşkilattan atanan personel, teşkilattan yönlendirilen seçimler. Bunlar önlenmeli... Devletin eli tamamen çekilmeli spordan. Ve Türk Sporu Türkiye Milli Olimpiyat Komitesinin şemsiyesi altında yeniden yapılandırılıp adam gibi özerk yönetilmeli.
Kısacası diyeceğim şudur ...
Evet, doğal olarak devdenet...
Ama ne olur az yönet.
(Hatta hiç yönetmesen, daha iyi!)

Haberin Devamı

FIBA bizi gözlüyor
2010 Dünya Basketbol Şampiyonası Türkiye’de yapılacak.
Bu dev organizasyon için hazırlıklar sürüyor... FİBA Genel Sekreteri Patrick Bauman ve dört kişilik denetleme ekibi dün İstanbul’a geldi.
Ataköy’deki salondan başlayarak (varsa) tek tek tüm salonları inceleyecekler. Eksikleri, yanlışları, yapılması gerekenleri Mayıs ayında bir rapor haline getirip FİBA İcra Kurulu’na sunacaklar.
O raporun sonucunda büyük bir olasılıkla Basketbol Dünya Şampiyonası Türkiye’den alınır...
Hayır, şomağızlılık yapmıyorum. Büyük olasılıktan söz ediyorum..
Çünkü Ankara’da temel çukuru var, salon yok. Antalya’da proje var, temel yok.
Adamlar olmayan bir şeyi nasıl değerlendirmeye alsın?
Turgay Demirel ve ekibi, umarım Bauman ve arkadaşlarını ikna edebilirler.
İkna edemezlerse...
Fena bir üçlük yeriz... Ve kaybederiz!

İnönü Stadı II
Beşiktaş İnönü Stadı’nın yıkılıp yeniden inşa edilmesiyle ilgili hazırlıklar kamuoyuna yansıdı ya...
Anlamadığım şeyler olmaya başladı.
Artık adına ne derseniz deyin, bu yeni stad projesinin karşısında ciddiye alınıp ikna edilmesi gereken unsurlar var.
Örnek olarak Doğan Hasol, İnönü Stadı’nın yenilenemeyeceğini Anıtlar Kurulu ilkeleri ve mimari açıdan ısrarla öne sürüyor.
Doğan Hasol dünya çapında bir mimardır. İngilizce’den Fransızca’ya mimari terimler sözlüğü hâlâ satılır Paris kitapçılarında. O sözlükten sonra dünya mimarları aynı kavramları kullanıp daha kolay anlaşmaya başlamışlardır, yıllar önce.
Şimdi değerli üstada sormak istiyorum : Stadı yenilemeyelim de başımıza mı yıkılsın?
Lütfü Kırdar’ın AKM’den başlayarak Kongre vadisi boyunca projelerle (Spor Sergi Sarayı, Açıkhava Tiyatrosu, İnönü Stadı) 1930’ların belgelerinde “rekreasyon alanı” olarak yer almamış mıdır? (Bugün bile böyle bir vizyon yok, maalesef)
SABAH’ta Engin Ardıç da karşı çıkıyor projeye: “İnönü Stadı yıkılıp oradaki eski saray ahırları üzerinde yeni kültür merkezleri yapılmalı!”
Gıcıklık olsun diye bir öneri işte!...
İyi de Enginciğim, o ahırlara girmesi gereken o kadar kültürsüz eşek var ki, sığdıramazsın!