Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Para ve etik, çağımızın en önemli sorunlarından biridir. Öyle ki birine koşarken ötekinden uzaklaşabilirsiniz. Birini kazanırken ötekini kaybetme riski her zaman karşınızdadır. Özellikle sporda!
FIBA’nın Basketbol 2014 Dünya Kupası için ortaya koyduğu Wild Card koşulları, para ve etik sorununu yeniden gündeme getirdi.
Öncelikle belirtmeliyim : Wild Card’a kesinlikle karşı değilim. Wild Card uygulamasının, önceden belirlenen bilimsel ve akılcı kriterlerle hem organizasyonların, hem spor dallarının, hem de katılan ülkelerin yararına olduğunu düşünüyorum. Dahası, yıllar önce (2006) FİFA’nın benzer uygulamayı futbolda da başlatmasını önerdim. Gelin görün ki sevgili dostum Şenes Erzik dahil, FİFA ve UEFA’nın yöneticileri bu işe hiç de sıcak bakmadılar.
İspanya’da düzenlenecek Basketbol Dünya Kupası için FIBA önceden elemeleri kazanan ülkeler, ev sahibi İspanya ve son olimpiyat şampiyonu Amerika ile 20 takımı oluşturan organizasyonda 4 takıma da Wild Card verme kararı aldı.
Wild Card’ın bu yılki şartnamesinde talep eden ülkelerin en az 830 bin Euro’luk bir bağışta bulunması gerekiyordu. İtalya Basketbol Federasyonu Başkanı Gianni Petrucci, “ Ülkemizin ekonomik sorunları devam ederken, bu parayı veremeyiz. Wild Card talebimizden vazgeçiyoruz.” dedi. Almanya ve Rusya da koşulların etik sakıncalarına değinerek çekildiler.
Türkiye, Yunanistan, Litvanya ve Brezilya, bağış koşulunu yerine getirdiler. FIBA tarafından Wild Card’la ödüllendirildiler. FIBA Genel Sekreteri ve Uluslararası Olimpiyat Komitesi (CIO) üyesi Patrick Baumann, Barcelona’daki karar toplantısından sonra yaptığı açıklamada, seçilen dört ülkenin de haklı tercih nedenlerine sahip olduğunu söyledi. Gerçekten, dört ülke de basketbola emek veren, para ve kaynak ayıran, basketbolda canlı ve heyecanlı organizasyonlara imza atan ülkeler. Bunlara kimse itiraz edemez.
Ama ah şu para! Voleybolda da Dünya Kupası’na Avrupa dördüncüsü İtalya’yı davet eden, Türkiye’yi dışarıda bırakan sponsorun dayattığı “parasal kriterler”di. Parayı, önemli bir kriter haline getirdiğiniz zaman, öteki kriterler gölgede kalıyor. Bastıranın düdük çaldığı, emeğin, başarının, liyakatin ve ciddiyetin değer kaybettiği bir boyuta iniyorsunuz.. Dahası, sporun temel felsefesi olan “Olimpizm” ayvayı yiyor! IOC’nin anayasası sayılan “Olympic Charter”da Olimpizmin temel ilkelerinden biri de (Madde 5) “dış etkilere maruz kalmaksızın özgürce seçim yapılması”nı öngörüyor. Buradaki dış etkilerden ilk aklımıza geleni siyaset, sonra da para! FIBA, bir anlamda dış etkiye (paraya) davetiye çıkararak her şeyden önce ortağı olduğu Olimpik Hareket’e uyumsuzluk gösteriyor.
Wild Card uygulamasını içinde paranın da yer aldığı farklı öncelik kriterleriyle yozlaştırırsanız, gün gelir tüm organizasyonlar gözden düşer... Bırakın para almayı, üste para da verseniz kimse katılmaz!

Haberin Devamı

Seba’ya saygı

Haberin Devamı

Prof.Dr.Dursun Buğra ile Prof.Dr. Ayhan Kızıl, ameliyat sonrası Süleyman Seba’nın enerjisini ve hayata tutunma iradesini hayranlıkla anlatıyorlar. Tayfur Havutçu, “Baba”nın ameliyatından sonra en doğru kararın “ziyaretçi yasağı” olduğunu söylüyor. O insanlara ziyaretçi denemez, olsa olsa bir sevgi seli akıyor Amerikan Hastanesi’ne.
Başkanların biri geliyor, diğeri gidiyor. Aziz Yıldırım, Fikret Orman, Ünal Aysal... Bakanlar, siyasetçiler, antrenörler, futbocular. Ama en önemlisi, hastane bahçesine gelerek atkılarını, iki dal çiçeklerini bırakan gençler... Üçer-beşer, onar - yirmişer geliyorlar.
Yıllar önce “Ahmet Dursun Seba gitsin!” diye bağıranlar var mı aralarında? Belki vardır. Belki de gelenler, onların çocuklarıdır.
Kesin olan şu : Beşiktaşlılar, bir zamanlar kalbini kırdıkları, günlük öfkelerle incittikleri başkanlarına saygı sunuyorlar, bir anlamda pişmanlık ve özür beyan ediyorlar.
Geçmiş olsun Süleyman Abi...
Dünya gözüyle ne kadar sevildiğini gördün ya...
Kuşku yok, o enerjiyle tüm hastalıkları yener, hepimize örnek olmaya devam edersin!

Haberin Devamı

Yenilen Türkiye!

Wild Card’la Dünya Kupası’nda, sonrasında da 2015 Avrupa Şampiyonası’nda kendine yer bulan Türkiye’nin basketbolda sarsılmaya, yenilenmeye ve güçlenmeye ihtiyacı var. Bugüne kadar yine Wild Card’la katıldığımız ve altıncı olduğumuz 2006 Dünya Kupası dışında yurt dışındaki turnuvalarda hep hayal kırıklığı yaşadık. Basketbol Milli Takımımız, oyuncu kaprislerinden, siyasal etkilerden ve yanlış tercihlerden kaynaklanan sorunlarla hep “havlu atarak” hayal kırıklığı yarattı.
Eğri gemi, doğru sefer örneği 2014 Dünya Kupası’na katılırken, artık eski yanlışlardan arınmamız gerekiyor. Türkiye Basketbol Federasyonu, sponsorların ve kulüplerin yarattığı heyecanı iyi değerlendirmeli. Milli Takım’ın başına bence bir yerli hoca gelmeli. Ergin Ataman herkesin 1 numaralı adayı. Ama Erman Kunter de, Obradoviç de olabilir. Bu kararı gecikmeden hayata geçirmek gerekiyor.
Milli Takım, 2006’da genç oyuncular ve İbrahim Kutluay’la yepyeni bir kuşak kazanmıştı. 2010’da final oynayarak görevlerini yaptılar. Bugün Furkan, Kenan Sipahi, Emir Preldziç, Melih Mahmutoğlu gibi oyuncularla yeni bir ivme kazanabiliriz. Semih Erden , Kerem Gönlüm, Ömer Aşık, Ersan İlyasova gibi emektarlar da var. Ama ne yapıp etmeli, şu Enes Kanter sorununu çözmeli!. Akıllıca hazırlanacak bir programla Milli Takım Ağustos’a kadar bize eski heyecanları yeniden yaşatabilir.