Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Türk futbolu, 89 yıllık tarihinin en kaotik sürecini yaşarken, 3 Temmuz’dan beri başımıza gelmeyen kalmadı.
Ligin zirvesinde de dibinde de “şaibeli” maçlar ve takımlar olduğunu öğrendik. Şaibeler tapelerle somut biçimde savcının önüne kondu, yargıya taşındı..
Tutuklanan başkan ve yöneticilerle bir kısım menajer, teknik direktör ve futbolcu cezaevine kondu.
Ligin başlama tarihi üç kez ertelendi.
Ligin statüsü değişti. Play off gibi “ucube” bir formülle “Mal bozuldu, ama yine de satışa devam” denilerek Pazar çığırtkanlığı yapıldı.
Lig şampiyonluğu unvanı, askıya alındı.
Süper Kupa finali “ileri bir tarihe” ertelendi.
Şampiyonlar Ligi’ndeki temsilcilerimizden biri alıkondu, öteki ön elemeyi kaybettiği halde gruplara buyur edildi.
Etik Kurul, savcının verdiği bilgi ve belgeler ışığında kozmik odada incelemeler yapıp çok gizli bir rapor yazdı.
Gizli rapor anında medyaya yansıdı. Beraberinmde sonu gelmez tartışmalar başladı.
Kulüpler, içinde düştükleri (ya da yarattıkları) bu kaos ortamından çıkmak için akılla, cesaretle yüzleşerek dürüst bir dayanışma sergilemek yerine, hukuku da sporu da eğip bükerek kendilerini kurtaracak farklı stratejiler benimsediler. Önce avukatlar, sonra hukukçular, sonra nöbeti devralan yöneticiler eliyle en başta medyayı kullanarak (aynı zamanda medyadan da şikayet ederek) inanılmaz bir çatışma ve güvensizlik ortamı yarattılar. Hayal edilemeyecek çelişkiler, tutarsızlıklar sergilediler.
Arada romantizm de karıştı futbola... Seyircisiz maç cezaları kadın ve çocuklara stat kapılarının bedava açılmasıyla farklı tablolar yarattı. Kadını çiçek olarak tanımlayan zihniyet, sonunda kadınların da küfürlü tezahüratıyla gül ve dikenin ayrılmaz bir bütün olduğunu gördü.
Önce şiddet yasası yumuşatıldı. Sonra 58. madde tartışmaya açıldı. O maddeyi değiştirmem diyen başkan, bir defalık puan silme formülünü buldu.
Mutfak o kadar dağılmış, sofra öylesine kirlenmişti ki, kimse yemedi!
Derken, CAS’daki görevi gereği konuşamayacağını söyleyen bir uzman hukukçumuz, TV’de malumu ilan eden konuşmasıyla Başkan’ı uykudan (!?) uyandırdı.
Başkan istifa etti!
Şimdi...
14 Şubat Sevgililer Günü’nde futbolu marazi bir aşkla seven, bu güzel oyunu dövdüğü, hırpaladığı, yaraladığı ve kirlettiği iddia edilen insanlar ilk duruşmaya çıkacaklar.
Yargıçlar da insan tabii... Bakıyorlar süreç başladığından beri olana bitene...
İçeridekilere ve dışarıdakilere.
Ve görüyorlar elbette...
Altı aydır hiçbir çözüm üretemeyen, kavga eden, çatışan, uzlaşamayan ve durumdan kendi çıkarlarına vazife çıkarıp yarayı sürekli kanatan futbol insanlarını.
Şimdi o yargıçların, en azından “dışarıdakiler”in “duruşma süresince iyi hallerinden” etkilenip “içeridekilere” de yasanın en alt sınırından bir hüküm verme olanağı var mı?
Bu soruyu vicdanlarımızda yanıtlayıp yüce yargının kararlarını bekleyelim!

Haberin Devamı

Fanatizme EVET, vandalizme HAYIR!
Fenerbahçe Beşiktaş derbisinden önce taraftarların karşılıklı anlayış ve dayanışma tabloları sergilemesi, sivil inisiyatif yarattı. İl Spor Güvenlik Kurulu da Saracoğlu’na konuk takım taraftarlarının alınmasında bir sakınca görmedi. Buraya kadar her şey güzel...
Ama sonrası? Maçta yaşananlar? Metrobüs yolunda tanık olduklarımız neydi?
Tek sözcükle Vandalizm...
Kırıp dökmek, yakmak, yıkmak. Bir tür güç gösterisiyle (güya) varlığını kanıtlamak!
Hayır olmadı arkadaşlar.
Utanmalısınız.
Fanatizme, bir takıma aşkla bağlanmaya, onu hayatın merkezine koymaya itirazım yok.
Ama vandalizme hayır! Emekle, parayla, iyi niyetle sizin için yapılan tesise, yola çıkan otobüse zarar verdiğiniz, oradaki insanları korkutup tedirgin ettiğiniz için özür dilemelisiniz!

Haberin Devamı

KAHRAMAN YA DA KURBAN
Mehmet Ali Aydınlar’ın istifasıyla boşalan TFF başkanlığına bir aday aranıyor.
27 Şubat kongresinde oy kantarına çıkacak adayın (ya da adayların) kaderi belli:
Ya kaotik süreci akılla, uzlaşmayla, dayanışmayla kontrol altına alıp herkesi mutlu edecek bir yol bularak “kahraman” olacak.
Ya da kimseyi mutlu edemeden, sorunu çözmeye çalışırken yeni sorunların ortaya çıkmasıyla bunalıp istifa edecek ve “kurban” sunağında yerini alacak.
Peki bu işin orta yolu yok mu?
Bilen varsa, söylesin!
Asıl düğüm kurullarda...
TFF’ye başkan seçmekle bitmiyor iş...
Başkan’ın ve yönetim kurulunun atayacağı kurullar asıl önemli olan.
Uyuşmazlık Çözüm Kurulu...
Etik Kurulu...
Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu...
Tahkim Kurulu...
Adlarından da anlaşılacağı üzere bu kurullara uzman ve deneyimli hukçulardan atama yapılacak. Çeşitli kurumlardan alınacak 100 kişilik bir liste söz konusu.
TFF, o listeden tıpkı avukat seçer gibi, kendi politikasına ve duruşuna uygun olanları seçecek.
Takımlara puan silme, küme düşürme cezalarının verilmeyeceği, 2011’in lig şampiyonluğunu ortada bırakacak kararları almak o kadar kolay değil...
O kararları TFF Yönetim Kurulu alırsa hem şaibeden kurtulamaz, hem de kurum olarak zayıflar. Aydınlar ekibinin yaptığı gibi kararları her aşamada ilgili kurullara bırakırsa, hem siyasi ve sportif tartışmalardan korunur, hem de olaya “hukuksal” bir kılıf bulunur.
Peki bu kılıfa uyacak hukukçu var mı ?
Arayan bulur!

Haberin Devamı

Necati’nin dönüşü
Yıllar önce Brezilyalı Lincoln’ün gelişinde ona ayıp ettiler. Sırtındaki 10 numaralı formayı sırf Brezilyalı’nın kaprisini tatmin etmek için ondan aldılar. Eli zayıflamıştı. Direnecek, dayanacak durumda değildi. Bir açıklama yaparak 10 numarayı “seve seve” yeni takım arkadaşına vereceğini bildirip 35 numarayı seçti.
O formayı da giydirmediler. Dışladılar, gönderdiler.
Necati Ateş, hatalarından ders çıkararak. Gittiği her takımda (Ankaraspor, Real Sociedad ve Antalyaspor) inanılmaz bir onur mücadelesi vererek klasını yeniden kanıtladı. Çoğu dışlanmış futbolcunun hayal bile edemeyeceği bir başarıyla yeniden Galatasaray’a döndü.
Bu öykü, Galatasaray’a, Fatih Terim’e ve Necati Ateş’e duyduğum saygıyı arttırdı.
Hoş geldin Necati!

Olcan’ın dönemeyişi
Olcan Adın, Fenerbahçe alt yapısından yetişen umut veren bir genç statüsündeyken, ancak Alex’in yerinde oynayabileceği, böyle bir şansının da olmadığını konuşuyorduk.
Kaçınılmaz biçimde gurbete çıktı çocuk.
Karşıyaka formasıyla seyrettiğim Kocaelispor maçında dağılmış, oldukça gerilemiş buldum, üzüldüm.
Ama Gaziantepspor’daki gelişimi hepsinin üstünü örttü. Karşımızda Milli Takım’a çağırılmayı bekleyen olgunlaşmış bir Olcan vardı, sevindim.
Alex’in yorgunluk dönemine girdiğini de dikkate alarak, ara transferde Olcan’ın Fenerbahçe’ye dönebileceğini umuyordum. Olmadı. Ama o büyük takım oyuncusu olduğunu kanıtladı, Trabzon’a uçtu.
Belki de yeni bir Burak Yılmaz öyküsüne hazırlanmalıyız.
Haydi Şenol Hocam... Haydi Olcan...
Şimdi yeni bir örnek sunun bize...
Zaman bu zaman!