Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Avrupa Şampiyonası elemelerinde Hırvatistan’la eşleşmemiz, çok sıkı bir hesaplaşma sürecini başlattı...
Malum, Hırvatlarla oynadığımız maçlar, oldukça netameli.
Son örnek, 2008 Avrupa Şampiyonası’nda inanılmaz beraberlikle penaltılara taşıdığımız ve kazandığımız o unutulmaz maç... Adamlar kaçırdıkça bizimkiler attı.
O maçı Türk mucizesi olarak algılayanlar, başarıyı mucize ile paketleyip servise koyanlar, bir gerçeği unuttular. O günkü Türk Milli Takımı, sonuna kadar mücadele eden, asla teslim olmayan, rakibine kendi oyun anlayışını ve kendi kavgasını dikte ettiren bir takımdı... O takım İsviçre’yi kendi evinde öyle yendi, Çekleri ve Hırvatları aradan öyle çıkardı. Bugünlerde Galatasaray’daki sakatlıklarla yeniden tartışma gündemine gelen Amerikalı kondisyonerlerin de o takıma kattığı pozitif değer, maçın sonuna kadar diri kalamalarını sağlayan fizik kaliteydi.
Hırvatistan, nereden bakarsanız bakın bir futbol ülkesi. İkinci dünya savaşından önce de vardılar. Sonra Yugoslav futbolunun ortağı oldular. Yugoslavya’nın çözülmesinden sonra uluslararası futbola döndüler. Onların da bizim gibi (1998) Dünya Kupası üçüncülüğü var.
Dahası, FIFA’ya yeniden kabul edildikleri 1993’ten beri kendi sahalarında sadece 1 kez İngiltere’ye yenildiler.
Takım kadrolarına bakacak olursak, Hırvatlar, bize göre Avrupa’da oynayan daha çok futbolcuya sahipler. Kaleci Pletikosa (Rostov), savunmacı Corluka (Tottenham), Orta alanda Srna (Shakhtar Donetsk), Luka Modric (Tottenham), Rakitiç (Sevilla), Pranjiç (Bayern),forvette İvica Oliç(Bayern), Eduardo (Shakhtar Donetsk) en seçkin lejyonerleri.
2008’deki travmayı yaşayan teknik direktör Slaven Biliç, görevini sürdürüyor.
Hırvatistan Avrupa klasmanında 7. sırada. Türkiye, 18. sırada bulunuyor.
Şimdi eğri oturup doğru konuşalım...
Bizim aday kadromuzda kariyerini geliştiren kaç futbolcu var?
En başta Burak Yılmaz’ı “maşallah” diyerek listeye koyabiliriz. Haydi Egemen’i ve Caner’i de sayalım...
Gerisi? Çoğu formsuz, en iyileri için “yerinde sayıyor” diyebiliriz ancak.
Şike soruşturması nedeniyle yaşadığımız belirsizlik ve gerginlik süreci, futbolumuzu geriletmiş durumda. Artık ne eski seyirci/taraftar coşkusu var tribünlerimizde ne de sahadaki oyunlarda istikrar! Her takım her türlü sonucu alabiliyor. Play - off harikası(!) ligimizi olduğu kadar Milli Takımımızı da etkiliyor.
Hırvatistan’la kötü bir dönemde kader maçına çıkıyoruz...
Şansımızı, gücümüzü, oynadığımız futbolu, oyuncularımızın form durumunu tartacak olursak, en iyimser hesapla ortaya “fifti fifti” durumu çıkıyor...

Haberin Devamı

Yüzde elli- yüzde elli!
Bu oranları Türkiye lehine çevirmenin pek de kolay olmadığını düşünüyorum... Ama yine de...
Kalecilerimizin form durumuna bakarak gol yemezsek...
Burak Yılmaz’ı pozisyona sokar, akıllı asistlerle donatırsak...
Savunma ilkesini unutmadan sabır ve sükunetle aklımızı kullanırsak...
Bu zor barajı aşabiliriz!

Haberin Devamı

Play - off’u geçersek...
Türkiye rahat bir nefes alır... Milli Takım iyi bir hazırlık programıyla finallere hazırlanır. Kadrodaki yenilenme süreci hızlanarak devam eder. Milli Takım, en azından bir çeyrek final oynayabilir. Futbolu daha dürüst, daha akil bir oyun olarak yeniden tanımlayabiliriz.

Haberin Devamı

Play - off’ta takılırsak...
Yıllardır temel sorunları geçiştirerek kaybettiğimiz zamanı hatırlar, futbola gereken saygıyı gösterir, hak ettiği önemi verir, Guus Hiddink’le yolları ayırır, 2014 Dünya Kupası elemelerine farklı bir hoca ve farklı bir ekiple hazırlanırız. Kadroda yenilenmeyi hızlandırır, özellikle alt yapıdan oyuncu yetiştirip onlara ligimizde şans ve fırsat tanımayı akıl edebiliriz. Yaptığımız yanlışların bedelini ödemiş olur, hemen her gün sürpriz ve keyfi atamalarla yaz boz tahtasına dönen Milli Takım’a kurumsal bir kimlik kazandırabiliriz.

İki açıklama...
Birincisi: Geçen hafta “TFF’de eksen kayması” başlığıyla yazdığım yazıda, TFF Başkanı Mehmet Ali Aydınlar’ın Ebru Köksal’ı, eşi finans uzmanı Atilla Köksal aracılığıyla tanıdığını yazmıştım... Bana anlatıldığına göre... Sayın Aydınlar, yeni genel sekreter Ebru Köksal’ı, Galatasaray’ın AIG operasyonları sırasında tanıdığını, Atilla Köksal’la hiçbir iş yapmadığını, hatta tanışmadığını bildirdi.
İkincisi: TFF Başkanvekili Lütfi Arıboğan dostum, aynı yazıda kendisiyle ilgili bölüm için, “Alınan kararların bana rağmen, benim gıyabımda alındığı kanaatinin oluşmasını istemem. Tüm atamalar ve kararlar, benim isteğim üzerine, benim de katılımımla alındı. Son zamanlarda çok yoğun ve yorucu bir dönem yaşadım. Kadroyu biraz yenileyip güçlendirmek gerekiyordu” dedi.
Açıklamaları ileterek görevimi yerine getiriyorum.

FENERBAHÇE NİYE YENİLDİ?
Sivas’ta alınan sonuç, gayet normaldir. O maçın teknik taktik analizleri yapıldı. Benim teknik-taktik adına yeni bir şey eklememe gerek yok.
Ama şunu söylemeliyim: Aykut Kocaman ve takımı, Fenerbahçe’nin yaşadığı malum sorun üzerine öyle yoğunlaştılar, öylesine bir mağduriyet söylemi geliştirdiler ki, asıl işleri üzerindeki konsantrasyonu kaybettiler. Son haftalarda dikkat ederseniz, yöneticiler sustu, hep onlar konuştu. Bu durum bence takımı bozdu!

BEŞİKTAŞ NEDEN YENİLDİ?
Kondisyon yetersizliğini, maç fazlalığını, oyun anlayışını, oyuncu tercihlerini bir yana bırakın...
Beşiktaş, Gençlerbirliği’ne hala takım olamadığı için yenildi!