33 yıldır neler gördüm!

Haberin Devamı

Neler gördüm 33 yıldır MİLLİYET’te... 20 yıl MİLLİYET’e spor servisinde hizmet etmiş, izinden gittiğim babam Kenan Şengül’ün “ceketini alıp” emekliye ayrıldığı günün acısıyla başlar yolculuğum.. Evde babam, işte hocamdı, ama artık yalnızdım. Öyle düşünmüştüm o günlerde.. Oysa Namık Sevik gibi bir efsaneyi unutmuştum. O efsane ile çalışan hocalarımı hesaba katmamıştım. Dahası; MİLLİYET’in aslında koca bir AİLE olduğunu genç yüreğimin acemi çırpınışları arasında fark edememiştim.
Neler gördüm 33 yıldır MİLLİYET’te... Aydın Doğan patronluğunda, medya sektöründe bilgisayara “uzay aracı” gibi bakılan o günlerde, spor servisinde yapılan denemelerin başarıyla sonuçlanmasının ardından yaşanan sevinci unutamam. Çünkü ancak bir AİLE böylesine kenetlenir, ancak bir AİLE böylesine sevince ortak olabilirdi. Tıpkı üzüldüğünde birlikte gözyaşı döktüğü gibi...
Neler gördüm 33 yıldır MİLLİYET’te... Bab-ı Ali’yi terk ederken, yaşadığımız hüzün dün gibi gözlerimin önünde... İslam Çupi ustamızın ısrarla, Cağaloğlu’ndaki binayı terk etmeyişi, aylar sonra bin bir rica ile yeni masaya kuruluşu, “Artık çıkacak yokuş kalmadı çocuklar” hüznü kulaklarımda...
Neler gördüm 33 yıldır MİLLİYET’te... Uzay çağı süratinin ötesinde seyreden yönetim değişikliklerini hep “Neden acaba?” bakışlarıyla izledim. Hiçbir zaman gemiyi terk etmedik ısrarla, MİLLİYET fanatizmiyle...
Neler gördüm 33 yıldır MİLLİYET’te... Ama bir gün dendi ki; “Artık Doğan Grubu’nda değilsiniz, Karacan-Demirören ortaklığındasınız”. İlk tepki burukluk oldu. Sonra düşündüm; bir yanda babamın 20 yıl patronluğunu yapmış Karacan ailesi, yani nostalji, diğer yanda spor ailesinden yakın akrabamız Demirören ailesi...
Neler gördüm 33 yıldır MİLLİYET’te... Mayıs ayıydı. Şu umuda kapıldım; küçüle küçüle boyu kısalan, yetersiz kadrosuyla mucize yaratmaya çalışan, ama efsaneleşmiş tarihinin ilkeleriyle hep ayakta kalan spor sayfaları çağdaş çalışma seviyesini yakalayacak.
Bunları da gördüm 33 yıl sonra MİLLİYET’te... Oysa hayal kırıklığına uğramam çok uzun sürmedi. Kayyum atanmasına kadar ve sonrasında yaşananlar okurları pek ilgilendirmez, sadece takip edenleri ilgilendirir, ama şu bilinsin ki, MİLLİYET çalışanı 62 yılda hiç olmadığı kadar mutsuz ve çaresiz...
Bunları da gördüm 33 yıl sonra MİLLİYET’te... Kimin haklı olup, olmadığını zaman gösterecek. Ancak 7 ayı aşkın süredir gözlediğim şu var; ben her gün gazeteye geldiğimde, Demirören ailesini karşımda görüyorum, Karacan ailesini ise binlerce kilometre uzaktan yolladığı mesajlarla izliyorum. Sonra MİLLİYET’in bir aile olduğunu aklıma getiriyor ve kendime şu soruyu soruyorum; bana sahip çıkan, yanımda olan belli... Peki ailenin diğer reisi niye benden bu kadar uzakta ? Ailesinin yanında olmayan, ailesine ne kadar destek verebilir, üzüntülerine sevinçlerine ne kadar ortak olabilir ? “Yarın ne olacağız?” diye karamsarlığa kapılan, ama MİLLİYET sevgisiyle işine sahip çıkan aile fertlerini, haklılığına ne kadar inandırabilir ? Ya da bunca zamandır arayıp, sormadığı AİLESİNE kendisini nasıl affettirecek ?
Neler göreceğiz 33 yıl sonra MİLLİYET’te... Ben, beni zor günümde yalnız bırakan AİLE REİSİ istemiyorum. Yine de umutluyum. Çünkü biliyorum ki, 62 yıl önce bu AİLEYİ kuranlar, vicdanlarıyla başbaşa kalacaklar ve kurdukları çatının yıkılmasına izin vermeyecekler, üzerlerine düşeni yapacaklardır.