Ercan Güven

Ercan Güven

eguven@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bu maçta da puan kaybı olsa, kimsenin arkasında duramayacağı Fenerbahçe hocası Yanal’ın maçtan önce “her şeyimiz tamam, bir tek gol noksan” teşhisi, şayet “tedavisi” ile birlikte gelmeseydi, son yılların en saçma teknik direktör açıklamaları arasına girerdi.
Aşçı “yağ, un, şeker var ama helva yapamıyorum” der gibi...
Ama işi çözdü nihayet Ersun Yanal.
Üstelik çok basit bir dokunuşla!
Altı ve sekiz numara bolluğundaki takımına “bırakın set oyununu” demiş, o kadar.
Daha önce kısa paslarla oyun kurarak rakip kaleye gitmek isteyen Fenerbahçe’yi her rakibi, alan daraltan compact bir oyunla durduruyor, savunma kalabalığında gol şansını sıfırlamasa da imkansıza yaklaştırıyordu. Oynasa da atamıyordu Fenerbahçe.
Gençlerbirliği karşısında, baskı yapan, topu kaptığında uzun toplarla rakibin arkasına veya kanatlara yönlendiren bir Fenerbahçe vardı. Gerisi Fenerbahçe’nin ön tarafındaki başta Muriç usta ayaklara kalıyordu. Tabi Rodrigues dışında... Galatasaray’da harikalar yaratan adam bu sezon atamıyor işte... Bir metreden bile! Neyse ki, maçın son dakikalarında vuracağına pas verdi de Kruse attı beşinciyi.
Fenerbahçe’nin “B” planı da vardı... Uzaktan şutlarla kaleyi yokladı hatta Gustavo’nun otuz metreden şahane şutuyla bir de gol buldu mesela. Eskisinin tam tersi yani.
Futbol iki takımla oynanıyor. Fenerbahçe ne yaptıysa ya sebep olan ya da izin verenlerin başında rakip geliyor tabi.
Bir kere her iki takım da oynamak istiyor, hakem ise oynatmak istiyordu. Ortaya çıkan gollü görselliğin ilk sebebi buydu.
Hamza Hamzaoğlu efektiyle şutta, mesafede, ceza alanına girmede lig ortalamalarının üzerine çıkan ve dört maçtır yenilmeyen Gençlerbirliği Sio ile ilk golü atınca, sanki geri kalan 81 dakika dayanacakmış gibi biraz geri yaslandı, hata yaptı... Blok halinde her öne çıktığında arkasında geniş boşluklar buldu Fenerbahçe.
Oynadığı her maçta kendinden bahsettiren Muriç’i de unutmamak lazım... İlk golü ortaya kafa ve normal. Ama ikinci golünde orta sahada başlattığı mücadeyi düşe kalka sürdürüp pişirip, kotarıp attığı bir gol var ki, seyredilesi.
İlk golü yedikten sonra soyunma odasına 3-1 galip giden Fenerbahçe, ikinci devreye sakatlanan Serdar’ın yerine Ferdi’yi, on dakika sonra da yorulan ve sarı kart görürse cezalı duruma düşecek olan Emre’nin yerine Jailson’u alarak devam etti. Üç-dört oyuncunun birden yeri değişmiş olsa da ev sahibinin baskısı bitmedi. Sadece hızı azaldı, hücumları seyreldi. Rakibin fırsat bulma şansı belirdi.
Çünkü farklı oynayan bir Fenerbahçe vardı sahada. İlk yarıdaki kadar olmasa da baskı yediğinde kontratak yapabiliyor, hızlı ve uzun toplarla rakip ceza alanına girebiliyordu. Ferdi’nin savunmadaki zayıflığı dikkat çekici hale geldiğinde attığı muhteşem gol, Fenerbahçe’nin sigorta poliçesiydi sanki.
Artık Muriç çıkabilir, Tolgay girebilir diye düşündü Ersun Yanal... Son on beş dakika golden çok gelecek üç hafta önemliydi. Cezası, Stancu’nun ikinci golü oldu. Yanıt ise Kruse’nin beşinci golü. O bile açıldı galiba!
Hoca’nın “her şey tamam bir tek golü noksan” diye başladığı maçta Fenerbahçe için 5-2 skor yeter de artardı.
İlk yarının son üç “galasından” önce oyun rengini değiştirerek hem oynayabilen hem de sonuca gidebilen bir Fenerbahçe, Sivas’ta, Beşiktaş karşısında ve Rize’de kısa paslı, yavaş ve kısır oyununa dönmezse mutlu bir devre arası yaşayabilir Fenerbahçeliler.