Ercan Güven

Ercan Güven

eguven@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Sezon “taze” ama Fenerbahçe’nin “sorunu” bir yıllık temcit pilavı kadar “bayat”ve tam da korkulduğu gibi:
Portekizli teknik direktör Pereira...
Zaten iyi bir hoca değildi... Maalesef kendini yeniledi (!) ve yeni sezona bir yılda başarabildiği tek iş olan “Fenerbahçe savunmasını” bozarak girdi.
Avrupa’yı mahvetti, Süper Lig’de yumurta kapıya geldi...
Adam “olduğu gibi kalsa” belki idare edilirdi ama ne yazık ki gelişiyor, hiç yoktan yeni sorunlar çıkarıyor. Böyle gitmeyeceği belli.
Şimdi Pereira’dan kurtulma çareleri arıyor Fenerbahçe...
“Yanına bir iki yardımcı koyup bezdirmeye mi çalışsak”?..
“Tepesinde durup hatalarına engel mi olsak”?
“Yoksa parayı bastırıp yollasak mı”?
Bence Pereira’nın tazminatı için kampanya düzenlesinler; bilgisayar motorundan daha çok para akar kasaya!
***
Durum tuhaf ama beklenmedik değil açıkçası.
Ayıptır söylemesi; ben biliyordum mesela... Fenerbahçeliler de biliyordu. Bir tek sayın Aziz Yıldırım ikna olmamıştı görevi çözüm bulmak olan Pereira’nın başlı başına sorun olduğundan!
O kadar belliydi ki, iki buçuk ay önce Haziran başında sayın Yıldırım ile yaptığım röportajda, konu Pereira’ya gelince soru sormayı bir kenara bırakarak yorum yapmış “bu adam mı coşturacak Fenerbahçe seyircisini” bile demiştim.
Hadi, iyice yüklenmeyelim Başkan’a; tepesinde UEFA, kuruşuna kadar para hesabı yapıyordu mecburen.
Gönderse tazminat... Yeni gelen tökezlese hesap... Adı da çıkmış “hoca harcara”. Şansını denemeye karar verdi zaten bir beden küçülmüş yeni sezonda.
Ne yazık ki, sezon başlamadan çöktü takımın Pereira çatısı.
İnsan hafızası unutma özürlü olduğundan tam bu noktada iki buçuk ay önce Aziz Yıldırım’ın Pereira için neler söylediğini bir kez daha hatırlatmak isterim:
***
-Hocayla devam diyorsunuz.
-Ne yapayım. Hocayı değiştirince diyorlar ki devamlı hoca değiştiriyor.
-Yok başkanım. Bunda kimse demez yani. Bir senede ancak takımı tanıdı, ligi tanıdı. Futbolun tarzı hücum diye başladı, defansif yaptı tekrar hücum oynatmaya çalıştı. Çok enteresan bir adam çıktı.
-Ne yapayım yani.
-Para yüzünden mi değiştirmiyorsunuz?
-Yo yani... Değiştirince ne olacak, ne değişecek. Yeni getireceğiniz adamın garantisi var mı? Mourinho’yu kovdular ya... Garantisi olsa yaparım.
-Aynı şartlar ve aynı adamla Fenerbahçe taraftarını önümüzdeki sezon coşturamazsınız sayın başkanım.
-Şartlar değişecek Ercan Bey...
-Futbolcular mı değişecek.
-Futbolcu değil. İhtiyaç varsa transfer yaparız o başka. Pereira ile oturup konuşacağız yani. Ne düşünüyorsun sen diye soracağız. Ne yapmayı istiyorsun diye soracağız. Neler olacak diye soracağız adama. Yaptığı hataları, doğrularını yanlışlarını karşılıklı konuşacağız. Ercan bey başka ne yapayım.
-Bütün Türk hocalarla yolu kapattığınız için Pereira’yı değiştiremiyorsunuz diyorlar.
-Kimmiş o Türk hocalar.
-Aykut Kocaman mesela.
-Yahu Aykut kendisi ayrıldı gitti ya... Ben mi gönderdim onu? Kendisi kalktı gitti.
-Ersun Yanal
-Onu da niye gönderdiğimi biliyorsunuz. Kampa kadın getirdi. Ben ne yapayım yani? Bunların ne olduğunu neden gittiklerini hepsini kamuoyuna anlattım.
İsmail Kartal bile bu adamdan daha iyi idi Başkanım.
-Ya bırak İsmail Kartal’ı... İyi değildi Allah aşkına. Pereira’yı göndersem seneye kim gelse bu giden daha iyi diyeceksiniz. Garantiyi verin bana imzalayın demiyecez diye, değiştireyim. Yahu Obrodoviç dünyanın en büyük antrenörü değil mi?. Galatasaray maçını kaybettik işte. Kimse hep kazanmıyor yani. Kaybettiği de oluyor.
-Tamam da Pereira’nın işi biraz göz göre göre oldu başkanım.
-Tamam da Ercan Bey karışsam diyorsunuz ki karıştı... Karışmasam adam kötü diyorsunuz. E ben ne yapayım ya... Konuşsam niye konuştun... Soyunma odasına gitsem niye gittin. Kupa maçında ben kimler oynuyordu onu bilmiyordum. Yedide ordaydım. Ben olsam Gökhan’ı da oynatırdım. Niye oynatırdım?. Yahu basın toplantısında televizyona çıkarmışsın adamı. Niye oynatmıyorsun. Ben ne yapayım şimdi?. Ben mi oynattırmadım Gökhan’ı? Adama desen ki bu böyle değil şöyle olacak; adam diyecek ki gel sen yap... Gönderdik diyelim Pereira’yı. Yarın yazmaya başlarlar bir antrenör daha gönderdi diye.
-Buna pek kimse birşey demez Başkanım.
-Derler ya... Sen bana İsmail’i soruyosun şimdi. Aslında Türkiye gerçeği ile sporun gerçeği çelişiyor. Şimdi Avrupa’da baktığın zaman adam ligde ikinci olmuş kupada final oynamış... Avrupalı gözüyle bu adam başarılı. Türkiye’de değil ama. Pereira şimdi Fenerbahçe’de değil de Avrupa’da bir yerde olsa, derdik ki aman bunu alalım. Adama ben müdahil olsam Ozan’ı muhakkak oynatırım mesela. Oynatmıyor ben ne yapayım şimdi. Birkaç defa anlayacağı şekilde anlattık. Dedik ki bak gençleri oynat, bunları kazanalım dedik. Açık kapı bırakarak anlattık. Oynat diyemezsin ki.
-Türk yardımcı düşünüyor musunuz madem kalacak..
-Valla bilemiyorum. Türk yardımcıyı dinler mi dinlemez mi... Bu sefer de orada problem çıkar. Ya ben istemez miyim şampiyon olmasını? Benden daha fazla isteyen adam var mı acaba?. Maçtan sonra bir gün boyunca yataktan çıkmadım Ercan Bey... Her zaman aynı şeyi yaşadım. Herkes zannediyor ki, rahatız.
***
Gördüğünüz gibi, sayın Aziz Yıldırım da emin değildi Pereira’dan... Derin şüpheleri vardı.
Normal koşullarda, adını şu kuşkuların ve hataların onda biri ile andığı hiçbir hocayı Fenerbahçe’de barındırmazdı. Yine de tercihini Fenerbahçe’nin parasını korumaktan yana kullandı.
Lakin futbol bu...
Bazen çılgınca harcanan paralar işe yaramadığı gibi, “tasarruf edelim” dediğinizde, hem aynı para kat kat cebinizden çıkıyor, hem geç kalıyorsunuz, hem de hedeften uzaklaşıyorsunuz.
Duygusal kayıpların hesabı yapılamıyor ama Şampiyonlar Ligi’nden kaybedilen milyonları, satılamayan kombineleri, dolmayan tribünleri ve muhtemelen Pereira’ya verilecek tazminatı hesaplarsanız Portekizli hoca Fenerbahçe tarihinin en pahalı teknik direktörü olacaktır.
Mesele Pereira değil...
Başkan olduğunda doğan çocuklar askere giderken, her koşulda Fenerbahçe’yi ve çıkarlarını düşünen deneyimli bir Başkan bu hatayı nasıl yaptı?

Haberin Devamı

Rio’dan ne bekliyordunuz?

Haberin Devamı

2004’de Yaser Arafat’ın cenaze törenini hatırlarsınız... Kim bilir kaç tane kuş vurulmuştu Filistin üzerinde havaya sıkılan Kaleşnikof mermileriyle!
Türkiye’den giden heyet bile ürkmüştü törenin sertliğinden.
Ben de en güzel yazılarımdan birini yazmıştım buradan...
Ana fikri, “hayatı mücadele ettiği soylu davanın bir gerillası olarak geçen kumandan ve siyasetçiye, Monako Prensesi Kelly gibi bir tören beklemiyordunuz her halde” şeklindeydi.
Yakışan oydu.
Aksi, “mimikri” olurdu... Yani “miş gibi yapmak”...
Hani evrim sonucu bedeni yaprağa benzer hale gelmiş ve düşmanlarından bu kamuflajla kurtulan böcekler gibi. Veya ağaç dalı gibi durarak avlanan peygamber devesi misali.
Gördünüz; asker kılığına girmiş teröristler, memur gibi davranan hainler, doyduğu kaba tüküren kulun kölesi imam adında müşrikler ne kadar iğrenç oluyor; değil mi?
Brezilya’daki olimpiyat da silahlı şehir haydutlarının, sokak hırsızlarının, zika virüsünün, şehvetin, dehşetin gölgesinde her şeye rağmen samba kadar coşkulu, Rio Festivali kadar kontrollü kaos içinde geçecek tabi.
Bu bir Dünya rengi...
Üzerinde yaşadığımız gezegenin her coğrafyası ne Japonya’daki kadar dakik, ne Çin’deki kadar karınca ekipçiliğinde ne de İngiltere’deki kadar gelenekselci.
Olimpiyat Rio’da yapılacaksa, Brezilya damgası vurulacaksa aynen böyle olmalıydı ve doğal olan yaşanıyor.
Korkulan doğal olmayan Ortadoğu’dan ihraç İŞİD canlı bombalarıdır ki, Allah Rio’yu ve sporcuları korusun.