Ercan Güven

Ercan Güven

eguven@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Futbola, futbolcuya, hakeme, tribündekilere, oturma odasından maçı izleyen babaya, anaya, bebeye en büyük “hakaret” nedir?..
Küfretmek mi?.. El kol hareketi çekmek mi? Küçümsemek, aşağılamak, alay etmek mi?
Evet... Bunlar ayıp.
Ama “en büyük ayıp”, futbolun tüm unsurlarını toplayıp halı bombardımanı yapılmış gibi bir araziye mahkum etmek... Yağmurda gölet, karda kümbet, güzel havalarda tozkoparan fırtınasına mahkum, yamalı bohça gibi sahalara.
Resmen hakaret.
Futbolun marka değerine dümdüz gitmektir bu.
Futbolcuyu adam yerine koymamaktır.
Hakeme sövmektir.
Tribündekilere aptal demektir.
Oturma odasındakilere ha kol işareti yapmışsın, ha mümkün olmayan futbol için parasını almışsın.
Bir stada başbakanın adını vermek iyidir, güzeldir, vefadır, saygıdır ama kar yağınca -tek işlevi olan- futbol bile oynanamayan bir yer, adını aldığı insanın imajına fayda mı sağlar zarar mı?
İnönü, “Dünya’nın en güzel stadı”mı? Güldürmeyin insanı. Dünya’nın en güzel stadı Bitlis’te. Yılın altı ayı kar altında, takır takır maç yapılıyor orada.
Hele Saracoğlu Stadı... Sanki Karadenizli kalfanın yaptığı “lazok” tarzı saray. Etrafı şahane, tek eksiği futbolun oynanacağı zeminde. Doğru dürüst top sürülmeyen yerin muslukları altından, koltukları atlastan olsa neye yarar kardeşim?
Bir stadını, bir otelini gördükleri ülkeleri vatandaşı gibi anlatanlardan değilim ama biz de gördük sağı solu. Yağmurlu, karlı günleri gördük. Avrupa’nın kuzeyinde maç izledik mesela. Oralarda kimse “Bugün hava kapalı, maç iptal edilir” diye düşünmüyordu. Çim tohumları mı iyidir, drenajları mı, alttan ısıtmalı mı, naylon korumalı mı, bana ne... Ben mühendis miyim, mütahit mi? Gittim maçı keyifle seyrettim; ona bakarım.
Ve Türk futboluna yanarım.
“Bizim imkanlarımız kısıtlı!..”
Maşallah yabancı futbolcuya gelince sizde imkan denizde kum. Düne kadar iflas edip kapısına kilit vuracağından şüphe edilen Galatasaray bile transfer şampiyonu. Fenerbahçe’si, Beşiktaş’ı “pahalı alıp bedava satan” tuhaf futbol tüccarları. İmkanlarımız kısıtlıysa, Avrupa Şampiyonası’na nasıl talip oluyoruz o zaman?
Son derece şık bir elbiseniz var. Versace falan. Muhteşem bir ceket. İpek gömlek. Süper kravat. Gucci ayakkabılar frapan. Tek eksiği pantolon! Altında paçalı don.
Şık mısınız şimdi?
Saha işi aynen böyledir. Kötüyse “yok hükmündedir”.
Yok hükmündeki saha futbola, futbolcuya, hakeme, seyirciye hakarettir.
Gelelim çözüme...
Madem ki, farkına varamıyor kulüpler. Veya varıyor da herkesi aptal yerine koymaktan zevk alıyor. O zaman “yaptırım” gerekmez mi?
Artık ortada ekstra bir para var. Futbol Federasyonu, aynı belediyelerin gözde caddelere uyguladığı “ya evini boyat, ya da ben boyar parasını alırım” sistemi gibi “ya yaptır, ya ben yaptırır parasını alırım” demeli ve futbolu bakla tarlasına mahkum edip insanların sinirleriyle oynatmamalı.
Olmazsa...
O zaman denenmiş yol var. Bizim gibi önceliği kulüp aidiyeti olmayan ve gördüğünü eleştirenleri de yok edersin; “ver penaltımı, al kırmızı kartını” ölçeğinde mutlu ve mesut sürer gider bu iş.
Eksiği gediği yayıncı kuruluş söyler, utanmadan dinlersin. Bugüne kadar olduğu gibi insanlara hakaret eder, onları aptal yerine koyar, karşılığında sevgi devşirirsin.
Bu memleketin denizi de bitmez, densizi de.