Selçuk Dereli

Selçuk Dereli

selcuk.dereli@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Geçen hafta bir haber dikkatimi çekti. Habere göre; Malezya Devleti bir futbolcunun şike yapıp, yapmadığını belirlemek için ilginç bir yönteme başvurdu.
Milli kalecileri Sharbinee Allawee’nin kornerden gelen topu içeriye tokatlaması tartışmaların fitilini ateşledi. Bu bütün şüphelerin kaleci üzerinde yoğunlaşmasına sebep oldu ve ayrıca hocası Peter Butler de kendisini kadro dışı bıraktı. Kaleci hakkındaki şike söylentileri hızla yayılınca devlete bağlı Malezya Yolsuzlukla Mücadele Kurumu, kaleciyi yalan makinesine soktu. Yapılan çalışmada yalan makinesi kalecinin yalan söylediğine dair hiçbir sinyal vermeyince Allawee temize çıktı.
Bu haberi okuyunca yalan makinesi ülkemizde neden kullanılmaz diye düşünmeden edemedim. Biliyorum bunu kullanmak adli yargı açısından yasalarımıza göre pek mümkün değil. Belki zamanında böyle bir konuyu eklemek yasa koyucuların akıllarına bile gelmemiştir. Ancak bana göre artık bu mutlaka tartışılmalı ve gerekiyorsa yasalara da konulmalıdır.
Yalan üzerine yaşayanların hatırı sayılır oranda olduğu ülkemizde bu konu mutlaka değerlendirilmelidir. Çünkü mahkemelerde bulunan binlerce dosyayla ilgili süreçler uzarken “Geç gelen adalet, adalet midir?” tartışmaları da alıp, başını gidiyor... Hatta bazen yargının güvenilirliği bile tartışma konusu haline getiriliyor. Örneğin; 3 Temmuzdan bugüne gelinen süreçte her şey çok açık ortadayken bile kamu vicdanı bir türlü rahatlamıyor ya da bilerek rahatlatılmıyor. Belki Yargıtay’ın vereceği karar bunu biraz rahatlatacak ama bana göre tartışmalar yine de bitmeyecek.
Özellikle Amerika’da sıkça kullanılan yalan makinesi oldukça hızlı ve etkin sonuçlar veriyor. Üstelik bizde olduğu gibi, alınan yargı kararlarını, bir oraya bir buraya çeken dünyada üstümüze başka bir ülke de yoktur. Böylesine kuvvetli bir delilden yargı mutlaka faydalanmalı. Bu hem kamu vicdanı hem de caydırıcılık açısından da son derece önemli.
Adli yargı için kısa zamanda böyle bir şey yapılabilir mi? Uygun olur mu? Tabii bununla ilgilenen komisyonlar çalışıp, ona meclis karar verir. Ancak federasyonların spor hukuku açısından bunu kendi iç yapısında yönetmeliklere ekleyerek kullanmasının önünde herhangi bir engel olmadığını düşünüyorum. Gerçi bu durum federasyonların ne kadar işine gelir orasını Allah bilir...
Aslında yapmaları gereken çok basit; mevcut disiplin talimatının içine bunu ekleyecekler. Elbette yalan makinesi başlı başına herhangi bir olayla ilgili kesin sonuç vermez. Fakat spor hukuku açısından kuvvetli bir delil olacağı kesin.
Şike olayları başladığından günümüze kadar, Futbol Federasyonu en çok spor hukuku olarak ağır kaldılar diye eleştirilmedi mi? Hiç unutmuyorum bu eleştiriler yapıldığında zamanın TFF Mehmet Ali Aydınlar onca şeye rağmen, “Elimizde delil bile yok” demişti.
Bu karmaşayı çözmenin en doğru yollarından birisi de bana göre yalan makinesinin federasyonlar tarafından kullanılması olacaktır. Bu yöntemi federasyonlar uygular uygulamaz, onu bilemem... Ama eğer içlerinden bir tanesi yalan makinesini getirir ve bu yöntemi uygularsa ilginç şeyler olacağı kesin. Ancak sonrasında pişman olup olağanüstü (!) bir genel kurul yaparak hafızasında değişiklikler yapmak isterler mi? Veya yalan makinesi, alanında uzman olan yalancıların söylediklerinden bozulur mu? İşte onun orasını bilemem doğrusu...

Haberin Devamı

Gözlemci atamasında standart (!) sapma
Bazı maçlarda yapılan hakem hatalarına gözlemciler yüksek not verirken, yine aynı gözlemciler bir başka hakeme aynı pozisyonla ilgili farklı değerlendirmelerde bulunuyor. O zaman insanın aklına başka şeyler geliyor doğrusu.
Gözlemci atamalarına bakıldığında bazılarının hakemine göre verildiği ise çok net anlaşılıyor. Öyle olunca da hakem-gözlemci ilişkisi aynı ahbap-çavuş ilişkisine dönüyor. En büyük hatayı; bu atamayı yapanlar içinde akılları sıra hakemi koruduklarını sananlar yapıyor. Halbuki maçlar ve takımlar zayi oluyor farkında değiller.
Bunun yanında bazı büyük (!) gözlemciler var ki onlar ise hiç soluklanmadan maçlar alıyorlar. Sanki bu gözlemciler o maça gitmese maçlar yarım kalacak, oynanmayacakmış gibi oradan, oraya zor yetiştiriliyorlar. Böyle bir komedi olamaz!
Unutulmamalıdır ki; eğitimde en önemli yer tutan şey iyi bir gözlemdir. Bizde ise bazıları için bu tam tersi yapılıyor. Hal böyle olunca da hakemlerin durumları ortada zaten. Hakemlerdeki standart bozukluğun nedeni bana göre iyi gözlem yapamayan yetersiz gözlemcilerdir. İşini iyi yapanla, yapamayanları ayırt etmek gerekir. Burada da en önemli görev MHK’ye düşüyor. MHK şunu iyi bilmelidir; eğer hakemi pratisyen gözlemcilerin eline bırakırsan onun hakemliği çabuk ölür ve yazık olur.