The Others "100 milyon olmayacağız"

"100 milyon olmayacağız"

16.04.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

"100 milyon olmayacağız"

100 milyon olmayacağız

Başbakan Erbakan birkaç hafta öncesine kadar Türkiye nüfusu 65 milyon diyordu, birden 70 oldu. Belki birkaç hafta sonra 75 diyecek. Bir başbakanın, hele mühendis bir başbakanın rakkamlara hakim olması beklenir.

Bugün nüfus artış hızı yılda yüzde 1,5'un altında; 1,4 gibi... Düşen sadece doğurganlık değil. Çocuk ölüm oranları da düşüyor. Tahmin edilebilir ki 2025 yılına doğru Türkiye nüfusunun yıllık artış hızı sıfıra çok yaklaşmış olacak.
Prof. Dr. Cem Behar 'a göre 2025'te nüfus artışının durması bekleniyor

Nüfusa ait sayılar yoğun bir spekülasyon konusu. Akla gelmedik rakkamlar ortaya atılıyor. Nüfus üzerine araştırmalarıyla tanınan Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Cem Behar, "Türkiye'de siyasetçiler neden bu kadar rakam atıyor, bilmiyorum... Özal'dan Erbakan'a, Tayyip Erdoğan'dan Tansu Çiller'e bütün popülist politikacılar ülkenin veya kentlerin nüfuslarını olduğundan yüksek göstermeye çalıştılar" diyor. Cem Behar ile nüfusla ilgili gerçekler üzerine konuştuk.

* DİE bugün Türkiyenin nüfusunun 63,5 ila 64 milyon arasında olduğunu söylüyor. Oysa son nüfus sayımı 1990'da yapıldı. Nüfus nasıl saptanıyor?
Hayli kolay. Şöyle ki 1990 nüfus sayımına dayanarak çok basit ve büyük bir olasılıkla da gerçekçi varsayımlarda bulunarak 5 - 10 sene sonrasının nüfus projeksiyonunu yapmak mümkün. Bugün nüfus 63,5 ila 64 milyon arasında. 2000 yılında da 66 ila 67 milyon arasında olacak.
* Türkiye'de nüfus artış hızı düşüyor. Nasıl?
Bir ülkede nüfusunun net artış hızı 3 etkene bağlı. Doğurganlık, ölümler ve net göçler. Net göçler belirli dönemler dışında nüfus artışında büyük rol oynamaz. Dolayısıyla artış hızı, doğurganlık ve ölüm oranları arasındaki farktan kaynaklanır.
Türkiye nüfusunun artış hızı 2. Dünya Savaşı'nın bitiminden 1970'lerin sonuna kadar yılda ortalama olarak % 2,5 oranında arttı. Fakat 1970'lerin ikinci yarısından itibaren doğurganlığın tahmin edilebileceğinden de büyük bir hızla azalmasıyla, nüfusunun artış hızı süratle düşmeye başladı. Bugün artış hızı yılda % 1,5'un altında; 1,4 gibi...
Dikkat edin düşen sadece doğurganlık değil. Sağlık koşulları düzeliyor; çocuk ölüm oranları da düşüyor. Tahmin edilebilir ki 2025 yılına doğru Türkiye nüfusunun yıllık artış hızı sıfıra çok yaklaşmış olacak.
* O tarihte Türkiye nüfusu tahminen ne olacak?
95 ila 100 milyon arasında.
* Bildiğim kadarıyla nüfus projeksiyonlarında büyük hatalar yapılabiliyor. Aynı şey Türkiye için de geçerli olamaz mı?
Sıklıkla nüfus sayımı yapılan ve 25 yıldır Hacettepe Üniversitesi tarafından düzenli olarak 5 yılda bir doğurganlık va sağlık anketi uygulanan bir ülkede yaşıyoruz. Dolayısıyle projeksiyonların temellendirileceği sağlam zaman serisi mevcut.
İnsanlar sayımdan kaçıyor, sayılmıyor, bölgesel hatalar oluyor; fakat bunların hepsini düzeltme teknikleri mevcut ve bu düzeltmeler yapılıyor. 1990 yılı nüfus sayımına bakarak 1997 için verdiğim rakkam kesine çok yakındır. Çok basit bir sebeple: 1990 yılından 1997'ye 7 yıl geçmiştir. 1990 yılında, bugün 0 - 7 yaşları arasında bulunan çocuklar hariç diğer kişiler hayattaydılar. Onların sayısını biliyoruz. Dolayısıyla tek kuşku 1990 - 96 arasında doğmuş olan çocuk sayısıyla ilgilidir. Hata sadece bu kuşak üzerinde yapılabileceğinden, düşüktür. Ama 2020 - 50 yılına doğru gittikçe hata payı yükselir. Kısacası, kesinlik oranı 5 - 10 yıllık projeksiyonlar için hayli büyüktür.
* Bundan sonra nüfus sayımı ne zaman yapılacak?
2000 yılında ve her 10 yılda bir.
* Neden?
Çok çeşitli sebeplerden dolayı bu karar alındı. Birincisi, nüfus sayımını daha medeni bir şekilde yapabilmek için. 65 milyon insanı 24 saat evine hapsetmeyecek yeni bir nüfus sayım sistemine geçebilmek için. İşler istendiği gibi giderse 2000 yılındaki nüfus sayımında bir pazar günü eve hapsolmayacağız. Sayım memurları 15 - 20 gün içinde bütün haneleri dolaşıp sayım yapacaklar.
* Türkiye'de doğurganlığın düşmesinin sebepleri ne?
Doğurganlığın hızla düştüğü bütün ülkelerde sebepler aşağı yukarı aynı. Bu ülkeler arasında da iki ülkenin adını zikretmek isterim; İslam ülkeleri oldukları için. Biri Malezya, diğeri de Endonezya. Bu ülkelerde doğurganlık son 15 yılda çok hızlı bir şekilde düşmekte. Sebepleri belli: Eğitim düzeyinin yükselmesi, kentleşme, kadınların işgücüne daha fazla katılması. Dolayısıyla ortalama evlenme yaşlarının yükselmesi. İnsanların kaç çocuk sahibi olacaklarına karar vermek istemeleri ve bu açıdan hayatlarını rasyonelleştirmeleri.
Bu sürece demografi literatüründe "geçiş dönemi" deniyor. Nerden nereye geçiş? Yüksek doğurganlık ve ölüm oranlarının sürdüğü doğal bir düzenden hayata daha hakim olunan bir düzene geçiş...
* Türkiye'de nüfus artışının önlenmesi için nüfus planlaması gayretleri oldu. Bunların bir etkisi oldu mu?
Türkiye'de doğurganlığın düşüşünde resmi aile planlaması politikalarının etki payı yüzde 10'u geçmez. Hükümetler aile planlaması politikası uygulamak için yeterince güçlü bir siyasi irade göstermedi. Buna rağmen çiftler çocuk sayılarını kendi iradeleriyle kısıtlamayı bildiler.
* Gönüllü kuruluşların nüfus kontrolü yöntemlerini öğretmek için harcadıkları çabaların etkisi ne?
Çocuk sayısının planlanabileceği fikrini kamuoyuna yaymakta gönüllü kuruluşların bir katkısı olmuştur elbette. Ama esas etkenin onların çabaları olduğu söylenemez.
* Türkiye nüfusunun 64 milyon dolayında olduğunu söylediniz. Oysa Başbakan Erbakan 70 milyon diyor. Neden?
Türkiye'de siyasetçiler neden bu kadar rakam atıyor, bilmiyorum. Bundan 7 - 8 sene kadar önce Bulgaristan'dan Türkiye'ye külliyetli soydaş göçü olduğu zaman Başbakan Özal 'ın sarfettiği bir sözü hatırlıyorum: "100 milyon olalım da, onlara gösteririz."
Şimdiki Başbakan Erbakan da birkaç hafta öncesine kadar Türkiye 65 milyon diyordu, birden 70 oldu... Belki birkaç hafta sonra 75 diyecektir. Oysa bu konular ciddi konular. Bir başbakanın, hele mühendis bir başbakanın rakkamlara hakim olması beklenir. Böyle fantezi rakkamları telaffuz etmesi doğru değil.
Özal'dan Erbakan'a, Tayyip Erdoğan'dan Tansu Çiller'e bütün popülist politikacılar ülkenin veya kentlerin nüfuslarını olduğundan yüksek göstermeye çalıştılar. İstanbul'un nüfusunun Kanuni Sultan Süleyman döneminde 1 milyon olduğuna dair "bilimsel" yazılara bile rastladım. Oysa 250 bin bile değildi...
Niye buna ihtiyaç duyulur? Bunun kaynağı bence kendine güvensizlik. Güveni kimlikte veya kültürde değil, sayının çokluğunda arama...
* Amerikalı nüfus bilimci Fred Shorter geçen yıl çıkan bir makalesinde Türkiye'de modern değil geleneksel doğum kontrol yöntemlerinin geçerli olduğunu yazdı...
Evet, Türkiyede en sıklıkla kullanılan aile içi doğum kontrol yöntemi azil, yani dışarı çekmedir. Aşağı yukarı % 45 oranında... Yani aile planlaması uygulaması nedeniyle doğmayan çocukların % 45'i aşağı yukarı bu yüzden doğmuyor.
* Başbakan Erbakan geçen gün herkesi daha çok çocuk yapmaya çağırdı. Nüfus güç getirir mi?
Dünya çapında rol oynayacak bir ekonominin boyunu nüfusla değil milli gelirle ölçeriz. Bu da 500 milyar dolarlık bir büyüklüktür. Türkiye ekonomisi şu anda 180 milyar dolar civarında. Yani toplam milli gelirimiz, 4,5 milyon nüfuslu bir Norveç'inkiyle eşit. Nüfus ağırlığıyla ekonomik ağırlık beraber gider mantığı, son derece yanlış.
* AB ülkelerinde nüfus artış eğilimleri nasıl?
Büyük çoğunluğunda nüfus aşağı yukarı sabitleşti. Almanya hariç. Birleşmeyle Almanya'nın nüfusu 63 milyondan 80 milyona çıktı. Ama doğurganlık trendleri Alman nüfusun da sabitleşmekte olduğunu gösteriyor. Yıllık yüzde 0 - 0,5 arasında bir artış hızı var.
* Bu eğilimler Doğu Avrupa ülkeleri için de geçerli mi?
Evet. Bütün Avrupa'da istisna teşkil edecek 2 veya 3 ülke var. İrlanda, Arnavutluk ve Portekiz. Farklı sebeplerle. Ama genel eğilim doğurganlığın, aile başına ortalama çocuk sayısının 2'nin çok altına düşmüş olması. Dolayısıyla Avrupa ülkeleri nüfusları bundan 10 - 15 yıl sonra azalmaya başlayacak.
* Nüfusun yaş gruplarına göre dağılımı ne olacak?
Nüfusun azalması, nüfusun bileşiminin eşanlı olarak değişmesi demektir. Ne yönde? Genç nüfus aleyhine, orta ve yaşlı nüfus lehine. Çünkü nüfus ölümlerin artışıyla değil doğumların düşmesiyle azalır.
* "Türkiye genç nüfusuyla AB'nin giderek yaşlanan nüfusunu tamamlayabilir. Bu Türkiye'nin AB üyeliği için bir argüman olabilir," diye düşününler var...
Nüfusun ne büyüklüğü ne de yapısı Türkiye'nin AB'ye girmesi veya girmemesi için bir argüman teşkil edemez. Avrupa'da işsizliğin hangi yaş gruplarına vurduğuna bakarsak, 18 - 30 arasının en çok etkilendiğini görüyoruz. Dolayısıyla bir tamamlayıcılıktan söz etmek ve bunu Türkiye'nin AB üyeliği lehine bir argüman haline getirmek doğru olmaz.

*********************************************************************

Kürt kökenlilerin doğurganlığının daha yüksek olduğunu ya da kalacağını kim söyleyebilir? Kürt nüfusun oranının 20 - 30 yılda önemli ölçüde yükseleceğini varsaymak için hiçbir sebep yok.
* Geçenlerde MGK'na verilen bir rapor, nüfus artışı bu şekilde devam ettiği takdirde yakında Türkiye'nin etnik dengelerinin değişeceğini söylüyor, bunun için Kürtlere doğum kontrolu uygulanmasını öneriyordu. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Önce T.C. nüfusunu teşkil eden bireylere Kürt olup olmadıklarını sorabilmek gerekir. Eğer sayımlarda bu soruyu sormuyorsanız, cevabını da bilemezsiniz ve bu tür projeksiyonlar yapılamaz. Türkiye'de yapılan sayımlarda anadilin sorulduğu son sayım 1965 nüfus sayımıdır. Dolayısıyla Türkiye'de anadili itibariyle Kürt olan nüfusun ne olduğunu kestirebilmek için dayanılabilecek tek veri 1965 sayımıdır. Bildiğim kadarıyla Genelkurmay başkanlığı bizden gizli bir nüfus sayımı yapmış değildir.
1965 nüfus sayımına göre anadili Kürt olanların sayısı 2 milyon 300 bin. Bunun bir alt sınır olduğunu kabul edelim. Gerçekte 4 milyon olduğunu varsayalım. 1965'ten 1995'e projeksiyon yaptığınız zaman elde edebileceğiniz en yüksek sayı 9 ya da 10 milyon olur. Prof. Dr. Servet Mutlu bu hesabı daha karmaşık bir yöntemle yaptı, aynı sonuca vardı. Türkiye'de Kürt sorununun esası zaten sayılarla ilgili değil...
Ayrıca Kürt kökenlilerin doğurganlığının daha yüksek olduğunu ya da daha yüksek kalacağını kim söyleyebilir? Bugün Türkiye'nin en büyük Kürt şehri İstanbul. Ve büyük şehre göç eden kırsal aileler 10 - 15 sene içinde kentli evlilik ve doğurganlık standardına ulaşmakta. Dolayısıyla Kürt nüfusun oranının 20 - 30 yılda önemli ölçüde yükseleceğini varsaymak için hiçbir sebep yok.
* Üzerine çok spekülasyon yapılan İstanbul'un nüfusu ne kadar?
Hiç spekülasyona gerek yok: 8 ila 8,5 milyon arası şu anda.
* Peki 2020 yılında ne olacak?
Daha projeksiyon yapılamadı, çünkü İstanbul'un nüfusunun artmasının en büyük sebebi göç. Dolayısıyla bilinmeyenin payı çok büyük. Bu projeksiyon ancak 2000 yılına kadar yapıldı. 2000 yılında İstanbul'un nüfusu 10 milyon civarında olucak. Artı eksi 200 bin. 2000 sonrası için yeni sayıma dayalı göç varsayımları yapmak gerekecek. O zaman başka bir rakkam söyleyebileceğiz.
* Şu anda Türkiye'nin kentsel nüfusu ne oranda?
Kenti nasıl tanımladığınıza bağlı. Resmi statistiklerimizde iki tür tanımlanır. Belediye sınırları dahilinde yaşayanlar veya nüfusu 2000'in üzerinde olan yerleşimlerde yaşayanlar. Son nüfus sayımına göre kentsel nüfus % 59'du. Bugün % 60'ın üzerinde...