The Others 18 BİN 599 ADIMDA SAMANDERE ŞELALESİ

18 BİN 599 ADIMDA SAMANDERE ŞELALESİ

23.05.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Sudan bahanelerle gezin

18 BİN 599 ADIMDA SAMANDERE ŞELALESİ
Bolu, İsa'dan önce Bithyn'ler tarafından inşa edilmiş büyülü bir kent. Bithynion Harabeleri üzerinde yükselen bu kent en çok da Abant, Akçakoca, Kartalkaya, Yedigöller gibi doğal güzellikleriyle biliniyor son dönemde.
Ancak, yolumuz bu ünlü güzelliklerden, gizli kalmış, ama eşsiz görüntüsüyle buralara rakip olacak gibi görünen Samandere'ye düştü bu kez. Samandere eski zamanlarda bir pazar yeri olarak sivrilen Düş Bazar, yani şimdiki adıyla Düzce ilçesine bağlı bir köy.
Fakat köyün ünü, gürül gürül akan eşsiz şelalesinden geliyor. Samandere Düzce'ye 25, Abant'a ise kuşuçuşu 8 kilometre uzaklıkta. Abant'a ise, İstanbul'dan yola çıkarsanız 2.5 saatte ulaşabilirsiniz. Arabanızdan inip şelaleyi görüp dönmek istiyorsanız bu yollardan birini seçebilirsiniz. Ama gönlünüz farklı bir rota çizmekten yanaysa, doğanın bir parçası olup dağlar tepeler aşıp şelaleye varmanın tadını yaşamak istiyorsanız, yaklaşık 13 kilometre yürüyecek hatta tırmanacaksınız.
Arnika Tur, Samandere'ye bu türden yürüyüşler düzenliyor. Bu yürüyüşler, Abant'tan başlayıp Samandere Ormanları'ndan geçiyor ve şelaleye varıyor. Şelaleye dek, yaklaşık beş saat yürüyor ve iki kez derenin içinden geçiyorsunuz.
18 BİN 599 ADIMDA SAMANDERE ŞELALESİ
Biz de bu yolu seçenlerdendik. 1600 metreye kadar çıkıp pedometreye göre tam 18 bin 599 adım attık. Parkurun ilk üç saati, tamamen doğayla baş başa geçti. Ne bir patika, ne de insana ait herhangi bir bulgu gördük. Açıkçası, şehirden kaçmak isteyenler için bulunmaz bir fırsattı bu. Uzun yürüyüşten sonra ulaştığımız yolda bizi birkaç köylü karşıladı önce. Köylüler ikindi namazı kıldıklarından selam verip geçtik. Namaz kılanların karşısında, ağaçların arasında kıvrıla kıvrıla uzanan patikanın sağ tarafında, üç kadın çökmüş, önlerine serdikleri gazetenin üstünde yiyeceklerini hazırlıyorlardı. Başlarını kaldırıp bize baktıktan sonra, umarsız bir tavırla önlerine döndüler.
Yaklaşık yarım saatlik bir yürüyüşten sonra, genişleyen yolun kenarına kurulmuş çardağın altında üç kişi görüyoruz. Köylüler, "Komar" (Orman Gülü) dedikleri iri yapraklı, eflatun çiçeklerden ürettikleri balı anlatıyorlar: "Buna deli bal deriz biz. Acı bal da denir. Mide ağrılarına, tansiyona iyi gelir. Bir kaşık al, hemen düşer tansiyonun." Bu baldan fazla yememek gerektiğini ekliyor yaşlı olanı. Beyaz saçları, sakalına karışmış, mavi gözlerini üzerimize dikip konuşuyor: "Fazla yersen sarhoş eder bu bal seni." Balı, bir ay sonra, kilosu beş milyondan satacaklarını söylüyorlar. Yolumuza devam ediyoruz. Az sonra, köyün ilk evi çıkıyor karşımıza. Çamaşır seren yaşlı kadın, sıcak bir selamla yol veriyor bize. 15 dakika sonra şelaledeyiz. Şelalenin gürül gürül sesi kendinden önce ulaşıyor bize. Şelaleyi görebilmek için demir merdivenlerden iniyoruz. Bu doğal güzelliğin içine, çirkinlik abidesi olarak yerleştirilmiş demir merdivenler işlevsel olsa da - başka türlü şelaleyi görmeniz mümkün değil - daha estetik, şelalenin doğallığını bozmayan bir çözüm getirilemez miydi, sorusunu sordurtuyor insana. Orman Bakanlığınca tabiat anıtı kabul edilen şelalenin döküldüğü kazanın pet şişeler ve çeşitli yiyecek maddeleriyle dolu olması, büyük bir hayal kırıklığına neden oluyor. Bu pırıl pırıl ormanda geçen uzun yürüyüşten sonra, kavuştuğumuz şelalenin pislik içinde olması üzüntü verici, şaşırtıcı ve tabiata verdiğimiz değerin en büyük örneği.
Dönmek üzereyken kapıda karşılaştığımız görevli, "Samandere" adının nereden geldiğini anlatıyor: "Bu köyde buğday fazla ekildiğinden, çok saman çıkıyormuş. Bu nedenle buraya Samanlı demeye başlamışlar. Buradan geçen dere ve şelale de Samandere ismini almış. Sonradan köye de Samandere demeye başlamışlar." Bu yemyeşil geziyi pet şişeler, demir merdivenlerle bitirdiğim için üzgünüm. Fakat, feryat etmedikçe (hatta etsek de) daha çok pislikler, zevksizlikler girecek yazılarımıza, sözlerimize, doğa gezilerimize, daha da beteri yaşamımıza...