23.06.2008 - 01:00 | Son Güncellenme:
Yrd.Doç.Güven Büyükbaykal İ.Ü İletişim Fakültesi
Her ne şekilde düşünülürse düşünülsün, yazılıp çizilsin, millilerimiz Euro 2008’de yarı finale kalma ve tarihi bir başarıyı elde etme mutluluğunu tüm ulusumuza yaşatmış bulunmaktadır. Ancak ne yazık ki Türk spor basını, her önemli müsabaka sonrası, kazanıldığında takımımızı göklere çıkarmakta, yenilgi halinde ise eleştiri oklarını acımasızca gönderebilmektedir.
İşte bu noktada tribüne oynamayı seven!, spor kamuoyunun gündeminde kalmayı seven Milli Takımımızın Teknik Direktörü Fatih Terim, kendi istediği biçimde gelişmelere yön verebilmektedir. Türk insanının karakteristik-kültürel yapısını, futbola bakış açısını, milliyetçi duygularını çok iyi bilen Terim de ortaya koyduğu spor adamı profiliyle karizma yetisini ve popülaritesini artırmakta, son günlerde elde edilen başarılı sonuçlarla herkese ‘ben kolay kolay zirveden inmeyeceğim’ mesajını vermektedir.
“Hoşgörülü yaklaşmıyor”
Ancak madalyonun diğer yüzüne baktığımızda Terim, Çek Cumhuriyeti galibiyeti sonrası hedefe kitlenen kamuoyunu, spor basının yaşadığı polemikle meşgul etmemeliydi, şampiyona sonrası cevabını verebilirdi.
Yine basın toplantısının başında ‘Yazılarınızın 70. dakikadan sonra değişmesine neden olduk, kusura bakmayın’ cümlesi de, Terim’in eleştirilere çok anlayışlı, hoşgörülü yaklaşmadığının göstergesidir. Oysa aynı basın, Terim’in özellikle Çek Cumhuriyeti ve son Hırvatistan maçındaki oyuncu değişikliklerinin ve oyun taktiğindeki başarısının hakkını vermiş, tam desteğini ekranlara ve gazete sayfalarına taşımıştır.
Öte yandan, spor basını ve futbolumuzda model konumundaki Terim, ısrarla milliyetçi ve militaristik söylemi kullanmakta bir sakınca görmemektedirler.
‘Yüzyıl Savaşları başlıyor’
20 Haziran 2008 akşam ana haber bülteninde Kanal D, son antrenmanda Terim’i komutan, oyuncularımızı da onun askerleri olarak yansıtmıştır. Terim de, takımımızın Ernst Happel Stadı’nda yaptığı son çalışma öncesi düzenlediği basın toplantısında ‘bu akşam bizim için Yüzyıl Savaşları başlıyor’ demiştir. Türk insanını böylesi bir beklenti içine sokmak, böyle bir atmosfer yaratmak her zaman için beraberinde olumsuz gelişmeleri de getirme riski taşımaktadır.
Unutulmaması gereken, takımımızın Avrupa’nın en iyi 4 takımı arasına girmiş olduğu gerçeğidir. Oyuncularımızın peş peşe sakatlanmaları, kart cezalısı durumuna düşmeleri ve kadronun giderek daralması gibi olumsuzluklara rağmen bulunduğumuz noktaya gelinmiştir.
İnancın, saha içinde yardımlaşmanın, mücadelenin, kendine güvenin, becerinin sonucudur tüm bunlar. Türk futbolunun dünyaya tanıtılması, futbolcularımızın günümüz endüstriyel futbolunda kendi piyasalarını oluşturmaları ve total futbol marka değerimizin artması bakımından da gelinen nokta son derece önemlidir. Artık 72 milyon, 25 Haziran 2008 tarihindeki Almanya ile olan randevuyu beklemektedir.