The Others AKUT ağlıyor

AKUT ağlıyor

02.03.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

AKUT ağlıyor

AKUT ağlıyor


Ağrı genç dağcı ve AKUT üyesi İskender'in cesedini geri verdi. Onlarca can kurtaran İskender Iğdır 4 bin 650'nci metrede donmuş olarak bulundu


       Arama Kurtarma Derneği (AKUT) Başkanı Nasuh Mahruki, Prof. Kuvvet Lordoğlu ve Selçuk Kahveci ile Ağrı Dağı'na tırmandıktan sonra önceki gün iniş sırasında 4 bin 900 metrede Öküz Deresi'ne düşen Atlas Dergisi Editörü İskender Iğdır'ın (32) cesedi bulundu.
       Iğdır'ı kurtarmak için Genelkurmay, Başbakanlık Müşteşarlığı ve AKUT alarma geçti. Çok güç koşullarda canlı bulma umuduyla çalışmalarını sürdüren kurtarma ekipleri, akşam saatlerinde acı gerçekle karşılaştı.

Önce eşyaları bulundu

       Iğdır'ı arayan kurtarma ekibiyle Doğubeyazıt'taki "Haber merkezi" arasındaki telsiz konuşmasında, "4 bin 300 metrede Iğdır'a ait anorak bulduk. Anoraktaki kan lekeleri onun yaralı olduğunu gösteriyor. Bölgenin taranması için acil olarak helikopter istiyoruz" anonslarının duyulduğu bildirildi.
       Iğdır'ın eşyalarına ulaşan ikinci kurtarma ekibi, helikopterin eşyaların yer değiştirmesine neden olacağını belirterek bu isteklerinden vazgeçtiklerini ve Öküz Deresi'ne kendilerinin ineceğini Doğubeyazıt'taki haber merkezine iletti.
       Eksi 30 derecede, Öküz Deresi'nin batı yönünden inen kurtarma ekibi, Iğdır'ın cesedine 4 bin 650 metrede ulaştı.

Bir gece daha Ağrı'da

       Cesedin, Iğdır'ın düştüğü noktadan 800 metre uzaklıkta Şeytan Çanağı denilen yerde bulunduğu belirlendi. Bölgedeki ekipler, 4 bin 500 metrede kamp kurup geceleyeceklerini, Iğdır'ın cesedini bugün Doğubeyazıt'a indireceklerini telsizle Doğubeyazıt'a iletti.
       Aramalara Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ait iki Sikorsky helikopterle 100 personel katılırken İncirlik'teki ABD üssünden, olumsuz hava koşullarında yüksek irtifaya çıkabilen ve insan ısınını algılayan termal kamerayla donatılmış bir helikopter istendi. Kurtarma ekipleri, Genelkurmay'a ait Casa tipi nakliye uçağıyla Ağrı'ya getirildi. Tüm ekiplere, askeri telsiz dağıtılarak koordinasyonun sağlandığı ifade edildi.
       AKUT üyesi 24 kişi, ORDOS (Ortadoğu Teknik Üniversitesi Arama Kurtarma ve Doğa Sporları) sekiz kişiyle Türkiye Dağcılık Federasyonu'ndan bir kişinden oluşan, dört arama ekibiyle bir kurtarma ekibi; AKUT üyesi Mert Uluç yönetiminde çalışmalara başladı.
       Sekiz kişilik ilk arama ekibi, askeri araçlarla geldikleri Ağrı Dağı'nın 2 bin 400 metresine ulaşarak tırmanışa geçti. Ekip 3 bin 200 metreye ulaştı. AKUT üyesi 28 dağcı daha, arama ve kurtarma çalışmaları için Doğubeyazıt'a hareket etti.
       Iğdır'ın yerinin belirlenebilmesi için oluşturulan ve dörder kişiden oluşan iki arama ekibi, Sikorsky'lerle çalışmalara başladı. Helikopterle üstten tarama yaparak Iğdır'ın yerini saptamaya çalışan ekipler, 4 bin 200 ve 4 bin 500 metre arasındaki bölgeye indirildi.
       Doğubeyazıt'ta bekletilen kurtarma timinin ise Iğdır'ın yerinin tespit edilmesinden sonra dağa tırmanacağı; arama çalışmalarının Ağrı Dağı'nın Öküz Deresi mevkiinde yoğunlaştığı kaydedildi.

Mahruki, kurtarma ekibiyle buluştu

       Ağrı Dağı'nda kaybolan Iğdır ile birlikte zirveye çıkan ve telefon - telsizle ulaşılamayan Nasuh Mahruki, Kuvvet Lordoğlu ve Selçuk Kahveci, iniş esnasında 3 bin 800 metrede iki arama ekibiyle buluştu.
       Sağlık durumlarının iyi, ancak aşırı yorgun oldukları belirtilen Mahruki, Kahveci ve Prof. Lordoğlu 3 bin 200 metreye inişe geçti. Üç dağcıdan Mahruki'nin sağlık durumunun iyi olduğu, aşırı yorgunluk görülen Prof. Lordoğlu ve Kahveci'nin ise ayaklarında, soğuk nedeniyle uyuşma bulunduğu bildirildi. İki dağcının dizlerinde de Iğdır'ı ararken oluştuğu sanılan küçük yaralanmaların görüldüğü ifade edildi.
       Mahruki, Kahveci ve Lordoğlu, 3 bin 200 metredeki kamptan helikopterle Doğubeyazıt 1. Mekanize Piyade Tugayı'na getirildi. Ayağında aksama olan Kahveci tedavi istemediğini söyledi.

Mahruki: Buzda kayıp gitti

       AKUT Başkanı Nasuh Mahruki, zirve dönüşü 5 bin metrede tehlikeli bir bölgeden geçerken kazanın meydana geldiğini belirterek, "Tehlikeli bölgeden geçerken birlikte düşer gibi olduk. Olayın yaşandığı bölge dik bir kayalıktı. İskender'in düştüğünü görmedik" dedi.
       Helikopterle Doğubeyazıt 1. Mekanize Piyade Tugayı'na getirilen Mahruki "İskender ile 29 Ekim'de aynı bölgeden Ağrı'ya çıktık, ancak kış koşulları çok farklı. Buz çok sert ve cam gibi. Sanırım dengesi bozuldu, bir anda buzcamda kayıp gitti" diye konuştu
       Mahruki kaza anını şöyle anlattı:
       "Ağrı Dağı zirvesine çıktıktan sonra dönüyorduk. Bir yan geçiş vardı. Orayı geçerken bir şekilde dengemiz bozuldu, birlikte kaydık. İpe tutunarak beş metrelik yan geçişi aşmaya çalışıyorduk. Ben bir - iki metre kaydıktan sonra kazmam sayesinde kurtuldum. Kuvvet Ağabey de 20 metre kadar düştü. İskender'in düştüğünü bile göremedik. Sanırım yanında çantası vardı, ancak çantasının bulunması o kadar önemli değil.
       Önemli olan ne sertlikte düştüğü ve yanında kazması olup olmaması. Buz tekniğinde kazma çok önemli. Benim ve Kuvvet Ağabey'in kurtulması kazmalarımız sayesinde oldu. Bana göre 300 - 400 metre derinlikte bir yerde durmuştur. Aksi halde bu bölgede bin 500 metre derinlik var."

Lordoğlu: Yaşamam mucize

       Düşme sırasında buz üzerinde 20 metre sürüklendiğini belirten Prof. Dr. Kuvvet Lordoğlu ise şunları söyledi:
       "Bu tamamen buzda kayma sonucu oluşan kazadır. Ben 20 metre kadar sürüklendim, buz kazması ve çivili kramponlarımla kurtulmayı başardım. Yaşamam mucize diyebilirim. Ölümle burun buruna geldim. Bu tamamen bir şans."
       Dağdan indiklerinde basın toplantısı yapacaklarını söyleyen Mahruki ve arkadaşları, aşırı berdensel ve psikolojik yorgunluk nedeniyle bundan vazgeçti.

Demirel - Ecevit'ten mesaj

       Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, İskender Iğdır'ın ölümü üzerine ailesine ve AKUT'a birer telgraf gönderdi. Başbakan Bülent Ecevit de, Iğdır'ın hayatını kaybetmesi nedeniyle bir mesaj yayınladı.
       Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi'nden yapılan açıklamaya göre Demirel, Iğdır'ın ailesine ve AKUT Başkanı Nasuh Mahruki'ye birer telgraf göndererek, taziyelerini iletti.
       Ecevit de, Iğdır'ın ölümü üzerine yayınladığı mesajında şöyle dedi:
       "Değerli dağ sporcusu ve kurtarma gönüllüsü İskender Iğdır'ın doğuda bir tırmanma sırasında yaşamını yitirmesinden üzüntü duydum. AKUT üyesi Iğdır'ın, son deprem felaketleri sırasındaki kurtarma çalışmalarına büyük katkısı olmuştu.
       Allah'tan kendisine rahmet, ailesine ve sporcu arkadaşlarına başsağlığı dilerim."

Atlas Dergisi'nde matem

       İskender Iğdır, çalıştığı Atlas Dergisi'ne depremi yazmış: "Fethiye'den dönüyordum... Otobüste sallandık... Kararımı verdim, İzmit'te indim... Aç ve susuz geçen dördüncü günde Küçük Zehra, neden dayanmam gerektiğini hatırlatı bana..."
       Sadece sessizlik var. Çıt çıkmıyor Atlas dergisinde. İskender'in ölüm haberi geleli bir iki saat olmuş. İnanmak mümkün değil. İşte masası orada, çizdiği haritalar duvarda.
       Montunun bulunduğunu, AKUT'un genel merkezinde öğrenmiştik.
       AKUT'çulardan biri "Sakın!" demişti. "Umut kesildi zannetmeyin."
       Çizdiği haritalar duvarda. Çalışma arkadaşları burada. Depremle ilgili yazdığı yazı masanın üstündeki Atlas'ın içinde.
       "Zeliha'nın saçları" diye başlık atmış.
       Fethiye'den dönüyormuş. Deprem onu otobüste yakalamış. İzmit'e yaklaşıyorlarmış. Hazırlıklı değilmiş ama kararını hemen vermiş. İstanbul'a gitmekten vazgeçip otobüsten inmiş. AKUT'un deprem bölgesinde çalışmaya başlayan belki de ilk üyesiymiş.
       Günlerce gecelerce çalışmış. Kurtardıkları da olmuş, sesleri gittikçe cılızlaşıp yok olanlar da.
       Şöyle yazmış:
       "Sabah bir kişiye daha ulaştık. Ama ölüm daha çabuk geliyordu. Kovalamaca oynuyor gibiydik onunla. Ölümün kıyısında çırpınanlara ondan önce ulaşmalıydık. Hayatının en yoğun tecrübelerini böyle bir durumda yaşıyor insan. Burada hissettiklerim başka hiçbir şeyle kıyaslanmıyor."
       Dördüncü güne de aç ve susuz başlamış:
       "Ellerim kollarım yara bere içindeydi. Dört yaşındaki Zeliha neden dayanmam gerektiğini hatırlattı bana. Zeliha'nın önce saçlarını gördüm... Ona zarar vermemeye çalışarak geçebileceği genişlikte bir delik açmaya çalıştım. Delik genişleyince Zeliha ışığa uzandı ve günlerdir karanlıkta kalan gözleri ilk önce ellerini gördü. 'Ojelerim' dedi o zaman... 'Babam da beni görüyor mu?' diye merak ediyordu. Babasıyla annesi yan odada ölmüşlerdi halbuki."
       Binbir tane nedeni olmayan neden dolaşıyor kafalarda:
       Ağrı'ya neden gitmişti? O çizdiği güzelim dünya haritasını neden bitirmişti? Elinde neden kazması yoktu?...
       Çizdiğini bitiremeseydi, gidemeseydi, ama o işinin piri, profesyonel bir dağcıydı...
       Bunların hepsi nedeni olmayan nedenlerdi.
       Deprem yazısını şöyle bitirmiş:
       "Ölmüş birisiyle ölmekte olan birisini görmek arasında büyük fark vardır. Onlarca cesedi, kurtardığım onlarca insanı düşündüm. Psikolojik bütünlüğü bir arada tutmak çok zordu burada. Ama bir görev taşıyor olmak bana yardım etti. Yaşamın değeri, en açık seçik tanımını burada buluyordu."