The Others"Bağımsızlığımızı hep koruduk"

"Bağımsızlığımızı hep koruduk"

16.05.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Bağımsızlığımızı hep koruduk"

Bağımsızlığımızı hep koruduk

Saraybosna gazetesi Oslobodenje'nin yönetmeni Mehmet Haliloviç

Mehmet Haliloviç, 31 yıldır aralıksız olarak Oslobodenje'de çalıştı. Hukuk eğitiminden sonra muhabir olarak girdiği gazetede üç yıldır genel yayın yönetmeni. Geçen hafta TESEV'in "Medya ve Demokrasi" konferansı dolayısıyla İstanbul'a gelen Haliloviç'le, gazetesinin "ünlü" bağımsızlığını nasıl koruduğunu, Saraybosna kuşatmasına karşın bir gün bile sektirmeden nasıl yayınladığını konuştuk.

* Bosna Hersek'teki savaşın simgelerinden biri, gazeteniz oldu. Saraybosna'ya yönelik Sırp kuşatmasına karşı "Oslobodenje" ("Özgürlük"), savaş koşullarına rağmen aralıksız yayınlandı. Gazetenizin bulunduğu bina, bir yayın grubuna aitti. Savaş sırasında ağır hasara uğradı. Kullanılamaz hale geldi. Gazetenizi, binanın sığınağında bastınız. Nasıl gelip gidiyordunuz?
Savaş sırasında gazeteci arkadaşlarımızın, sığınağa gelemediği dönemler oldu. Bazan günlerce sığınaktan çıkamadığımız da. Ama sonra, kendi isteğimizle bir vardiya sistemi geliştirdik. Örneğin, bir hafta süreyle sığınağa girip çalışıyorduk. Hiç dışarı çıkmadan.
* Gazete kağıdını nasıl buldunuz?
En zoru buydu. Kent hep kuşatma altındaydı. Kente giriş çıkışları, tepelerde mevzilenen Sırplar denetliyordu. Onlardan gizli bir şey yapmak mümkün değildi. Kağıt başta olmak üzere bir çok ihtiyaç maddesini, ancak Sırplara haraç vererek sağlayabildik. Haraç deyince, aklınıza para gelmesin. Paramız yoktu. Bir şey istiyorsak, sağdan soldan buluyorduk. Ama üçte birini hep Sırplara vermek zorundaydık. Örneğin, kağıt mı gerekiyor? Avrupalı çeşitli kuruluşlar, ya da UNESCO, kağıt bulup yolluyordu. Üçte birini Sırplara verip gerisini kendimiz alıyorduk. Sırplar, ihtiyaçları olsun olmasın, hep haraç alırdı.
* Kağıt nasıl getiriliyordu kente?
Birleşmiş Milletler'in insancıl yardım konvoylarıyla karadan, ya da uçaklarıyla havadan. Bulduğumuz kağıdın hepsini kullanamıyorduk. Tekrar ne zaman ne kadar kağıt bulacağımızı bilmiyorduk çünkü. Hep yedek kağıt bulundurmaya çalıştık. 24 sayfalık gazetemizi 8 safyaya indirdik. Günde bazen 2 bin, bazen 5 bin nüsha basabildik. Ama, baskıyı bir gün bile aksatmadık. Sadece birkaç gün, sabah saatlerinde değil de öğleden sonra satışa çıktığımız oldu.
* Dağıtımı nasıl yapıyordunuz?
Saraybosna'nın bazı semtleri dışında gazeteyi dağıtmamız söz konusu bile değildi. Ama amatör radyocular bize yardım etti. Gazetedeki haber ve yorumları yayınladılar. Zenitsa, Tuzla ve Mostar'da bu yayınlar, yeniden yazıya çevrildi. Kent merkezlerinde duvara asıldı. Gazetemiz, oralarda "duvar gazetesi" oldu. Bundan cesaret aldık. 1991 Eylül ayında savaşın başlamasından 9 ay sonra, gazetemizi Avrupa'da satmayı başardık.
* Saraybosna'da bile dağıtamazken, Avrupa'da nasıl sattınız?
Yine amatör radyocuların yardımıyla... Gazeteyi yayında okuyorlardı. Hırvatistan'da Ljubliana kentinde gazete yeniden basılıp haftalık olarak yayınlandı. Hem Avrupa'ya kaçan Bosnalı mültecilere, hem de Bosna - Hersek'in başka bölgelerinde mahsur kalan Bosnalılara haftanın olaylarını ve yorumlarını aktarma fırsatını böyle bulduk.
* Savaş, gazetenin hazırlanmasını nasıl etkiledi?
Savaştan önce büyük boy 24 sayfa yayınlıyorduk. Bosna - Hersek ve Yugoslavya'nın diğer bölgelerinde günde yaklaşık 70 bin satıyorduk. Savaş sırasında hem sayfa sayısını azaltmak zorunda kaldık, hem de boyutu küçülttük. Tam 30 kez. Elimize ne kadar kağıt geçerse o kadar basabiliyorduk. Çoğu kez, gazete basımına uygun kağıt bulamadığımız zamanlar oldu. Sadece kitap basımına uygun kağıt da kullanmak zorunda kaldık. Hatta kesekağıdına bile bastık. Renkli kağıtlara da. Bir keresinde hafif yeşil kağıt bulmuştuk. Sırplar, İslamcı olduğumuzu ima ederek "İşte esas renkleri şimdi ortaya çıktı" diye aleyhte propaganda yaptılar.
* Bütün bu işleri kaç kişiyle yaptınız?
Savaş sırasında 30 kadar gazeteci çalışıyordu. Para almadan tabii... Dışardan biraz para bulduğumuz zaman bunu gazete için harcıyorduk. Çalışma koşullarımız zordu. Savaş koşulları ağırlaşınca, hemen herkes, gazetenin yayınlandığı sığınağa girip bir hafta süreyle orada kalmaya başladı. Yorumcu ve yazarlarsa evlerinde çalışıyordu. Yazılarını, bir arabayla kapı kapı dolaşıp toplayıp gazeteye getiriyorduk. Telefonlar hemen hiç çalışmıyordu çünkü.
* Savaş boyunca gazetenizin bir patronu, yöneticisi de olmadı. Sizi ziyaret ziyaret eden yabancılar, yönetim biçiminize şaşıyordu. Gazeteyi hepiniz elbirliğiyle yönettiniz...
Yugoslavya'da özelleştirme 1990'da başlamıştı. Sonra savaş çıktı. Herşey durdu. Bizim bağlı olduğumuz yayın grubu da bundan etkilendi. Savaş sırasında tek düşüncemiz, gazeteyi aksatmadan yayınlamaktı. Bunu, büyük ölçüde elyordamıyma yaptık. Çok da hukuki bir temeli yoktu. Örneğin, benden önceki genel yayın yönetmeni savaşta yaralanınca, gazete çalışanları beni seçti.
* Ama artık savaşın bitmesi, gazeteye yaradı kuşkusuz?
Satışımız çok değil. 18 - 20 bin arasında... Ama Frankfurt'ta da haftada 6 gün basıyoruz. Avrupa'da dağıtılmak üzere. Bu da günde 10 bin. Çok pahalı bir işlem. Çünkü dağıtıcı Alman firması, ne kadar basarsak basalım, bizden sabit bir komisyon alıyor. Yüzde 60 kadar.
* Bosna'daki diğer gazetelerle rekabetiniz ne düzeyde?
İki gündelik gazete daha var. Biri iktidardaki, İzzetbegoviç'in lideri olduğu partiye (SDA) yakın. Öbürü de bir akşam gazetesi. Onlar da savaş sırasında yayına devam ettiler. Ama bazı günler hatta bazı haftalar yayınlayamadılar. Bu iki gazetenin toplam tirajı 30 bin kadar. Savaş sırasında duran üretim yeniden başladıkça, reklam geliri arttıkça, bizim durumumuz da düzelecek.
* Savaş sırasında da, sonrasında da gazetenizin, hükümetin siyasetinden bağımsız olduğu hep biliniyordu. Bunu nasıl sağladınız?
Savaştan önce milliyetçi partiler, kendileri gibi düşünmeyen gazetelerle sürekli bir mücadele içindeydi. Milliyetçi derken, Boşnak, Hırvat, Sırp milliyetçilerini kastediyorum. Bizim gibi bağımsız gazetelere yönelik baskıları protesto için, savaştan önce, 1991 başında başbakanlık önünde iki gün gösteri yaptık. Ama savaş sırasında da bağımsızlığımızı koruduk. Hükümetle aynı görüşteysek destekledik. Değilsek desteklemedik.


Biz, Bosna Hersek'te Boşnak, Hırvat ve Sırpların bir arada yaşayabileceğini savunduk hep. Bosna'nın birlik ve bütünlüğünden anladığımız buydu. Hala da aynı görüşteyiz.

* Hükümet, Bosna Hersek'in bütünlüğü ve halkın esenliği için kaba kuvvete karşı durmadı mı? Siz hangi konularda hükümetle ters düşüyordunuz?
Biz, Bosna Hersek'te Boşnak, Hırvat ve Sırpların bir arada yaşayabileceğini savunduk hep. Bosna'nın birlik ve bütünlüğünden anladığımız buydu. Hala da aynı görüşteyiz.
* Savaş bittiğine göre şimdi tutumunuz nedir?
Hükümetle ilişkimiz yine aynı. Yaptıklarına bakıyoruz. Bizim görüşümüze uyarsa destekliyoruz. Uymazsa değil.
* Her halde memnun olmuyorlar?
Doğru. Savaş sırasında da sonra da bir çok kereler çok sert bir dille eleştirildik. Ama buna alışkınız. Görüşlerimizin, hükümetin görüşlerine mutlaka uyması şart değil. Savaş sırasında bile biz, hem hükümetten, hem de diğer kaynaklardan aldığımız resmi bilgiyi yanyana yayınlamaya özen gösterdik. İki haber arasında çelişki olmasına, hatta hükümeti güç durumda bırakmasına aldırmadık. Buna hala sadığız.
* Savaş sırasında başta İran olmak üzere bazı Müslüman ülkelerin Bosna'ya yardım yaptığı biliniyor. Bu çerçevede, şeriatçı eğilimlerin de bir ölçüde etkili olduğuna işaret eden belirtiler var. Sizin, üç halkın bir arada yaşayabileceğine olan laik tutumunuzla, Bosna'da filizlenen İslamcı söylem arasında bir zıtlık yok mu?
Hükümet böyle bir söyleme hiç iltifat etmiyor. SDA partisi içinde, bu tür bir söylemi benimseyenler elbette var. Ancak bunların görüşü, hükümette etkili değil. Hatta milliyetçilik konusunda Hırvat ve Sırp partileri kadar aşırı da değil. Ancak, "Lilian" adlı bir haftalık dergi, hem milliyetçi hem İslamcı söyleme yakınlığı ile tanınıyor. Ve bize, "Milliyetçilikle ilgisi olmayan yeni komünistler" diyerek saldırdı örneğin. Ama şu var: İslamcı söylem, savaş öncesine bakışla elbette güçlendi.
* Bosna Hersek'te bütün olup bitenlerden sonra, üç halkın hala bir arada yaşayabileceğine yine de inanıyorsunuz ve gazetenizin çizgisini bu inanç çiziyor?
Üç halkın, etnik kökenlerine göre sınıflanmaya başlanması o kadar eski değil. Yüzyılın başında sınıflama, sadece dinlerine yapılırdı. Şimdi ise etnik köken öne çıktı. Şunun unutmamak gerek: Bosna - Hersek'teki savaş ithal malı bir savaştı. Hırvatistan ve Sırbistan'ın tahrikleriyle çıktı. Yoksa üç halk, bir arada yaşamaktan şikayetçi değildi. Biz, Hırvatistan ile Sırbistan'ın arasında kaldık. Kuşatma altında yaşadığımız sırada kentte sadece Boşnaklar değil, Hırvat ve Sırplar da vardı. Ve onlar da kente tepelerden ateş açan Sırplara, bizlerle birlikte lanet okuyordu.
* Düşünsel bağımsızlığınızı koruyabilirsiniz ama gerçekten bağımsız davranabilmeniz için mali özgürlüğünüzün olması gerekmez mi?
Normal bir ülkede, normal koşullarda bu sağlanabilir. Ama Bosna'da hala normal koşullar yok. Savaş sırasında hepimiz parasız çalıştık. Çünkü gazetenin satışından bir gelir elde etmek mümkün değildi. Halk çok yoğun bir yoksulluğa düştü. Üretim durmuştu. Gazeteyi bir kişi alıyor ama pek çok kişi okuyordu. Para kazanamıyorduk. Gazeteyi yayınlama inadımız yüzünden çok borca girdik.
Fransız "Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü" ya da başka benzeri kuruluşlar, İsveç ve Danimarka'dan birer gazete, bazı İngiliz gazeteleri bize yardım ettiler. İngilizler, 1992'de bizi yılın gazetesi ilan etti. O tarihten bu yana 15 uluslararası ödül aldık. Bunların bazıları para ödülüydü. Bu, işimize çok yaradı. Çünkü matbaayı çalıştırmak için günde 100 litre yakıt lazımdı. Yakıt için de para... Bir tek litre yakıtın karaborsa fiyatı ise 25 - 30 Alman markıydı. Para ödülü ile gidip yakıt aldık.
* Şimdi savaş bittiğine göre mali bağımsızlık sorunun çözeceksiniz her halde?
Amacımız bu. Ama ülke koşulları nedeniyle, bunu hemen sağlamamız mümkün değil. Savaş sırasında çok borçlandık. Kazancımızın büyük kısmı borç ödemelerine gidiyor. Hükümetten bağımsız olmak ve bunu korumak istiyorsanız, bunun mali kaynaklarını bulursunuz. Önemli olan, kendinizi, hükümetin borazanı saymamanız, araya mesafe koymanız, eleştirel bir kafa yapısında ısrar etmenizdir.

EN ÇOK OKUNANLAR

KEŞFETYENİ

İlgili Haberler