The Others Başlık-haber çelişkisi

Başlık-haber çelişkisi

14.12.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Başlık-haber çelişkisi

Başlık-haber çelişkisi



Başlıklardan haber içindeki küçük ama önemli ayrıntılara kadar pek çok konuda okurlar eleştirilerini sürdürüyor.
17 Kasım tarihli Milliyet’in orta sayfasında sıcak bir tartışmanın parçasını oluşturan haberin başlığı, hayli çarpıcıydı:
Novalgine Yasağı.
Alt başlık, konuyu biraz açıyordu: Sağlık Bakanlığı ve Dünya Sağlık Örgütü, Türkiye’de bakkallarda dahi satılan ve çok tüketilen ağrı kesici Novalgine’i yasakladı..
Haberi okuyunca bazı okurların zihni karıştı.
Tepkilerini ileten beş okurdan biri olan Dr Ekrem Canbek şöyle yazmış:
"Haberin devamını okuduğumda Türk Eczacılar Birliği (TEB) başkanının (Betül Bilgetekin) söylediklerini görüyorum. Ne bakanlığın yasaklamasına ilişkin bir açıklama var, ne bir bildiri, ne de bir başka resmi bilgi. Tanıdığım eczane sahiplerine açıp sordum, kimsenin böyle bir yasaklamadan haberi yok. Hoecht firmasına sorunca, böyle bir yasaklamanın olmadığını öğrendim."
"Bu başlık gerçeği yansıtmıyor. Başlığı kapatıp haberi okuyunca bu ortaya çıkıyor. Gazete ilaç şirketleri arasındaki rekabete sahne oluyor ve bir haberi yanıltıcı biçimde yayınlıyor."
Yorum: Sağlık Bakanlığı’nın yasaklama yönünde bir kararı yok. ABD’nin ilaç denetim dairesi FDA’nın birkaç yıl önce gözetim altına aldığı bu ilaçla ilgili asıl tartışma, Tarım ve Sağlık Bakanlıkları arasında yaşanıyor. TEB’in haberde yer alan açıklaması da, bu ilacın sadece eczanelerde denetimli satılabilmesi için mevcut yetkinin Tarım Bakanlığı’ndan alınıp Sağlık Bakanlığı’na verilmesiyle ilgili. Okurlar eleştirilerinde haklı.

Prof Neşe Kırımer, bitkilerle tedavi konusundaki haberlerin eksik ve yüzeysel verilmesinden şikayetçi. Yazdığı mesaja, 30 Ekim tarihli Milliyet 2000 ekinde yer alan bir haber yol açmış. Ankara baskısında çıkan yazı Her Derde Deva Bitkiler başlıklı.
"Öncelikle ‘kimya ve aczacılıktaki gelişmelere rağmen bitkilerin tedavide kullanımı ilgi çekiyor’ anlamındaki ifadelerin hatalı olduğunu vurgulamak istiyorum" diyor.
"Bitki, hayvan veya mikroorganizma gibi biyolojik kaynaklardan elde edilen ilaç hammaddeleri ve bunların tedavide kullanımları Eczacılık Fakülteleri meslek derslerinden biri olan ‘farmakognozi’ kapsamında 2 yıl boyunca öğretilmekte. Bu konunun aktar bilgileri ile (hatalı isimler, hatalı resimler) sık sık magazin sayfalarına gelmesi bilimci olarak beni rahatsız ediyor. Bu konunun yetkilisi eczacıdır. Ancak, bizim ülkemizde bu ürünlerin eczanelere girmemiş olması ve bitkisel ilaçlara ruhsat verilmemesi Sağlık Bakanlığı’nın uzun yıllardır uyguladığı politikaların sonucu. Konunun uzmanının eczacılar olduğunun zaman zaman hatırlatılması yararlı olur düşüncesindeyim. Ne yazık ki bu işi aktarlar sürdürüyor."
Yorum: O günlerde peşpeşe iki yazı yayımlanmış. Biri Kırımer’in andığı yazı, öteki de Doğal Eczane başlıklı, Niyazi Eröztürk’ün Bir Yudum Sağlık adlı kitabıyla ilgili. Kitap, şifalı bitkilerle ilgili bilgi vermek amacıyla hazırlanmış.
Kırımer’in uyarısında dikkat edilmesi gereken yönler var. Alternatif tıp, tek başına geleneksel tıbbın yerini alamaz. Bu eğilimle yapılan bir yayıncılık sorumsuzluk olurdu. Milliyet’te alternatif tıbbın tamamlayıcı bir özelliği olduğuna ilişkin doğru yaklaşım egemen.

Ramazan boyunca yayımlanan geleneksel Onbir Ayın Sultanı dizileri, gazetenin diğer bölümleri gibi dikkatle izleniyor okurlar tarafından.
Dini konularda yanlışlıklar oldu mu, tepkiler hiç gecikmiyor.
27 Kasım tarihli Milliyet’te yer alan Ramazan dizisinin ilk yazısında yer alan bir ifade, önce şaşırttı, sonra rahatsız etti okurları.
14 okur şikayet iletti.
Konu şu: Yazının bir parçasını oluşturan Dini Bilgiler köşesinde Orucu Bozan Şeyler başlığı altında "Elma, armut, ayva gibi meyveleri hamken yemek" ifadesi kullanılmış.
"Bu ne demektir, anlamadık" diyor okurlar. "Yani, ham olmayan meyveleri yemek oruç bozmuyor mu?"
Milliyet bu hatadan ötürü özür diliyor.

30 Kasım tarihli Milliyet’te yer alan Aslıtürk’ün Kredisine Fethullah Hoca Kefil başlıklı haberde, hayali ihracat sanığı Orhan Aslıtürk’ün kredilerine "Fethullah Hoca cemaatine bağlı" Asya Finans’ın kefil olduğuna dair Maliye Bakanlığı Hesap Uzmanları Kurulu raporunun ayrıntıları aktarılıyordu.
Üç okur haberi eleştirdi.
Feyzullah Yıldız, Cemil Kaytan ve Recep Beydoğan’ın tepkileri aynı noktada toplanıyor: "Başlıkla içerik çelişiyor, sansasyonel bir nitelik kazanıyor. Kefil olan aslında Asya Finans. Hoca’nın bu kuruluşla bağlantısının nasıl olduğuna dair bir bilgi ise yok. Doğru olanı yazmalısınız."
Haberi hazırlayan Nedim Şener, "Resmi bir bağlantı görülmemekle birlikte, bu konuda gazete arşivleri önemli bir kaynaktır. İslamcı cemaatlerle ilgili olan birçok kitapta da Asya Finans’ın Fethullah Hoca cemaatine ait olduğu belirtilmekte. Haberde yer alan bilgiler Maliye Bakanlığı Hesap Uzmanları Kurulu’nun raporunda yer almakta. Bizim sorumluluğumuz, savcılıklara ve vergi dairelerine gitmiş olan bu resmi raporun içeriğini doğru aktarıp aktarmamakla ilgilidir sadece" diyor.
Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Yılmaz, eleştirilere kısa bir yanıt veriyor:
"Asya Finans’ın söz konusu cemaatle bağlantıları ise iş dünyasında açıkça bilinen bir sırdır. Bu bağlantının belirtilmesinde bir yanlışlık görmüyorum."
Yorum: Gazeteciyi gerçekler ilgilendirir. Bugünlerde yaşanan yolsuzluklara ilişkin tablo, "görünen"in arkasındaki "gerçeğin" önemini ortaya yeterince koyuyor.
Esas olan kamu yararıdır, dolayısıyla toplumun belirli kesimlerinde açıkça bilinip paylaşılan bu tür bilgiler, gelişmenin kamu zihninde net bir bağlama (context) oturması bakımından önem taşıyor.

Sürgünün geniş anlamı
Asım Yahyabeyoğlu, müzisyen Ahmet Kaya ile ilgili bir başlığı beğenmemiş.
"17 Kasım tarihli Milliyet’te Fransa’da vefat eden Ahmet Kaya için ‘Sürgünde Öldü’ başlığı kullanılmış. 18 Kasım günkü gazetede ise ‘Sürgünde Kalacak’ başlığı var. Kaya sürülmedi ki, böyle denilebilsin. Sürgün deyimini kullanan arkadaşımız olsa olsa Kaya’ya acındırma duygusu yaratmayı amaçlamış olabilir. Ya da küçük bir dikkatsizlik!.. Bir kanun kaçağını kahramanlaştırma çabasını onaylamıyorum."
Yorum: "Sürgün" sadece bir yaptırıma, tek taraflı bir karara işaret eden bir kavram değil. Refik Halit Karay, bir siyasi kararla Arabistan’a sürgüne gönderilmişti, ama bir başka yazar, Thomas Mann, kendi kararıyla Hitler Almanya’sından ABD’ye giderek "gönüllü sürgün" yaşamıştı.
Kaya, birçok okurun gözünde antipati yaratan bir eylemin, tavrın temsilcisi olabilir; ama siyasi bir suçun sanığı olduğu biliniyor. Dolayısıyla, bir "gönüllü sürgün" yaşamış olduğu aşikar. Başlıkların böyle olması, bu açıdan sorun içermiyor.