The Others 'Bende şeytan tüyü var'

'Bende şeytan tüyü var'

03.01.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

'Bende şeytan tüyü var'

Bende şeytan tüyü var
3 Ocak 1999
Aslı ÇAKIR

Annemler hep anlatır onun sahneye tepeden inişini, genç kızların ona nasıl hayran olduğunu, Tarkan'ın bile onun o halleriyle yarışamayacağını... Ben bilmem, görmedim o zamanlardaki halini ama şimdiki halini gördüm. Erol Büyükburç'la görüşmeye gittiğimizde yerinde duramayan, çok çabuk celallenen, gözleri fıldır fıldır dönen ve sürekli konuşup iş halletmek isteyen bir adamla tanıştık. Türkiye'deki pop müziğin ilk örneklerini verdiğini söyleyen, yaşayan efsane Erol Büyükburç sayesinde eski hayranlarla şimdikileri karşılaştırabileceğiz.

* Siz pop müzik benimle başladı diyorsunuz. Nasıl oldu bu?
Ben ülkenin müzik haritasını değiştirmek için başladım bu işe. Çıktığım zamanlarda klasik Türk musikisi ve Türk halk müziği vardı. Globalleşen dünya içindeki yerini arayan gençler olarak yeni bir müzik türünün peşine takıldık. Tabii bu arada dünya müziğini izliyorduk. Avrupa, Amerika, Latin dünyası müziklerini keşfetmeye çalışıyorduk.
* O sıralar kaç yaşlarındaydınız?
Ben 1952 yılında İsmet Sıral Orkestrası'nın solistiydim. 16 yaşında yani. İstanbul'daki saygın lokallerde müzik yapıyorduk. Daha sonra Erol Büyükburç vokal grubu adı altında bir grup kurdum. Caz söylüyorduk. Ben bunlarla aynı seviyede yapıtlar nasıl yaparım diye düşünmeye başladım. Aklıma İngilizce sözlü besteler geldi. "Little Lucy", "Kiss Me", "Memories" gibi şarkılar yazdım. Benim bestelerimden sonra gençler "Vay canına Türkler de Avrupalılar, Amerikalılar gibi müzik yapabiliyormuş," dediler. Sonra Türkçe sözlü besteler yaptık, halk türkülerini aranje ettik.
* Ben sizin kıyafetlerinize takıldım. Çok değişik hatta abartılı sahne kıyafetleriniz varmış sizin...
Kıyafetlerde fırtınalar yarattım. Yaptığım müzikle kaynaşan kıyafetler çizme isteği duydum. Paçaları alevli pantolonum, nazar boncuğu desenlerim, 15 santimlik tokalarım, zımbalarım, delikli kıyafetlerim vardı. Burçlu elbisem çok ünlüdür. Bunları diktirmek için terzilerle uzun mücadelelere giriştim.
* Peki yakışıklılığınız için neler yapardınız? Vücut mu geliştirirdiniz mesela?
Zayıflığıma dikkat ederdim. Anormal şişkinlikleri istemezdim. Bana atıflarda bulunuldu. "Pantolonunun içine bir şeyler koyup sahneye çıkardı," gibi çirkin çirkin söylentiler çıktı. Böyle bir şeye gereksinim duymazdım ki... O zamanlar yapışık, daha dar pantolonlar giyerdik, ondan olsa gerek.
* Sadece yakışıklılık ve iyi besteler yetmez. Bu kadar efsane olabilmek için başka sırlar olması lazım...
Sırlarımı tek tek açıklayayım size. Ben sevgi çemberinde büyümüş bir çocuğum. Benim gönlümde bir ışık yanıyordu. O sevimliliğimi fark etti toplum. İnsanları delicesine seven bir yürek vardı bende. Bakışlarımda bir enerji vardı. Konserde bir tarafa bakarken o tarafın dalgalandığını görüyordum. Oradaki kızların yüreği dışarı çıkacak gibi oluyordu. Ciddi söylüyorum. Ben bu iş için yaradılmışım. Bu işin kurtarıcısı olduğumu biliyordum. Kimse farkında değil nereye gitmek istediğimin. Türkiye'de tekrar müziğin haritasını değiştirebilirim. İstenilen o yüce noktaya ulaştırabilirim.
* Hüner Coşkuner'le birlikte söylediğiniz "Sevemem" adlı şarkınıza çekilen klipteki taht ünlüymüş. Nasıl ortaya çıktı o taht?
Ayağım kırılmıştı ama anlaşmalar yüzünden iptal edemezdim konserlerimi. Ama oturmam lazım. Biz de estetik bir şey olsun diye raylar üzerine kurulmuş, yürüyen bir taht yaptık.
* Gelelim kadın hayranlarınıza. Şimdikilerle karşılaştırınca nasıllardı?
Bana gelen mektuplar iki apartmanı doldururdu. İlişki teklifleri, iç çamaşırları gelirdi.
* Sizi arabanızla birlikte kaldırmışlar havaya, doğru mu?
Tarsus'ta otelden yürüyeceğim yollara güller döşemişlerdi. Sonra arabam geldi ve ben bindim. Beni arabayla birlikte taşıdılar 5 - 10 metre. Sonra arabamın önüne atlarlardı, ezeyim diye kızlar. Benim onların üzerinden geçmemi istiyorlardı. O kadar enteresan.
* Başka?
Eve girerdim. Bir bakardım banyoda çıplak bir kadın beni bekliyor. Hollanda'da konser verdim, Hollanda'nın bütün kızları peşime takıldı. Bir tanesi alıp beni evine götürdü, ailesiyle tanıştırdı. Bakışlarım, duruşum hoşlarına giderdi. James Dean gibi bir bakışım vardı. Karizmatik bir yapım vardı yani. Hoşa giden bir çizgi. İspanya'da da İspanyol kızları peşime düştü. Bende şeytan tüyü gibi bir şey var.

* Siz nasıl davranırdınız o zamanlar bu tür şeylere karşı?
Ben her zaman çok dikkatliydim bu konularda. Bir kızı iğfal etmem gibi bir konu olmadı. Çok seçiciydim. İlişki kuracağım insanları canı yanmayacak insanlardan seçerdim. Bir genç kızın bana karşı bir zaafı var diye onu kullanmazdım. Apartmanımın kapısında, paspasın üzerinde yatan genç kızlar olurdu. Yüzlerce böyle hadise.

"İlk"lerin sanatçısı
1936 yılında doğan, evli ve üç çocuk babası Erol Büyükburç Türkiye'de birçok "ilk"e imzasını attı. İşte bazıları:
* Türk halk müziği eserlerini ilk defa çoksesli hale getirdi.
* İlk defa yabancı sözlü pop beste çalışmaları yaptı.
* İlk defa Türkçe sözlü pop besteleri yaptı.
* İlk defa yabancı şarkılara Türkçe sözler yazdı.
* İlk vokalli caz grubunu kurdu.
* Pop müzikte ilk defa ünlü şairlerin şiirlerini besteledi.
* İlk defa Türk futbol takımlarının şarkılarının sözlerini yazıp bestelerini yaptı.

Başka ne yaptı?
* Spor: Yıllarca güreş, yüzme ve karate sporlarını yaptı.
* Ödül: 1960 - 1974 yılları arasında üst üste yılın sanatçısı seçildi, "Berduş"la altın plak aldı.
* Filmleri: Ajda Pekkan'la "Plajda Buluşalım", Hülya Koçyiğit'le "Sus Sus Sus Kimseler Duymasın", Fatma Girik'le "Menekşe Gözler", Esen Püsküllü'yle "Avare Aşık" gibi toplam 31 filmde rol aldı. * Sanat: Yıllarca heykel yaptı. Kendi yaptığı yüzlerce kuklası var. Şu sıralar yine resim yapıyor ve resimlerinden altı tanesi Ortaköy'de (????????) sergileniyor.