The Others Benim bir düşüm var...

Benim bir düşüm var...

11.06.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Benim bir düşüm var...

Benim bir düşüm var...

TÜSİAD Teknoloji Komisyonu Başkanı Lütfi Yenel Teknoloji Ödülü'nü anlatıyor

Evet, Lütfi Yenel'in bir düşü var..Bu düş hepimizin olmalı. Zaten, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırmalar Kurumu TÜBİTAK'ın Bilim Kurulu yeni bir teknoloji ödülü yaratmak için tam karar almışken, aynı düşüncenin TÜSİAD'da da oluşması, ve aralarına Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı'nı da (TTGV) alarak bu üç itibarlı kuruluşun ortak bir Teknoloji Ödülü tesis etmeleri de tesadüf değil.
10 Haziran'da İstanbul'da yapılan tanıtım toplantısında hem TÜBİTAK Başkanı Prof. Tosun Terzioğlu, hem de TTGV Başkanı Fikret Yücel, Türkiye'nin bir "yenileşme sistemi"ne ihtiyacı olduğunu vurguladılar. Kalite hamlesinden sonra, Türkiye'nin şimdi de teknolojide hızlanması gerekiyor. Küresel rekabette yeniden "muz cumhuriyeti" olmamak ve arkadan gelenler tarafından geçilmemek için bu şart.
Teknoloji Büyük Ödülü sektör ya da kuruluş büyüklüğü sınırlanmadan, yenilikçi bir ürüne verilecek. Üç teşvik ödülü ise, KOBİ'lerin yaratıcılığını desteklemeyi amaçlıyor. İlk ödüller Mayıs 98'de. Müracaat süresi ise, Eylül 97.
Teknoloji Ödülü Yürütme Kurulu Başkanı Lütfi Yenel, İTÜ mezunu ve teknolojik ilerlemeye gönül vermiş bir elektronik mühendisi. On yıl Profilo, on yıl da Vestel'de yöneticilik ardından halen Türkiye'nin en büyük yabancı sermaye ortaklıklarından ALCATEL - TELETAŞ'ın Genel Müdürü. Aynı zamanda TÜSİAD Kalite ve Teknoloji Komisyonu Başkanı. Onunla düşleri ve gerçekleri konuştuk. İş ve bilim dünyası, yenileşmeye uyanıyor. Darısı siyaset dünyasının başına.


* Türkiye'de Araştırma - Geliştirme'ye ya da kısaca AR - GE'ye en çok hangi sektörler gerçekten önem veriyor?
En başta eletronik ve telekomünikasyon diyeceğim. En ciddi araştırma ekipleri ve bütçeleri onlarda.
* Mesela sizin şirketiniz Alcatel - Teletaş'ın var mı?
Var tabii. Türkiye'deki ciromuz 150 milyon dolar ve bunun % 6'sı AR - GE'ye ayrılıyor. Ve bu oran giderek de artacak. Harcanan miktarın büyüklüğü bir yana, cironuzun ne kadarını kendi geliştirdiğiniz ürünlerle yaptığınız da önemli. %100'ünü de yapabilirsiniz, teknoloji transferi de yapabilirsiniz. Türkiye'deki elektronik ve telekomünikasyon sanayisi cirosunun ortalama % 50'sini kendi geliştirdiği teknolojiyle yapıyor. Bu oldukça iyi bir oran. Bunun dışında makina sanayiinde de yerli AR - GE epey ağırlıklı.
* AR - GE'ye yeterince önem vermeyen sektör var mı?
Hepsi yetersiz denebilir. Hepsinde yeni başlıyor. Mesela otomotiv. Kalite - fiyat dengesine bakarsak belli bir çizgiyi yakalamış yerli tasarımlar otomobilde oluşmadı.
* Bu ekonominin yapısıyla ilgili değil mi? İthal ikkamesiyle?
Hem o, hem de zihniyetle ilgili. Sadece iç piyasaya dönük yatırımda yerli model tasarımı yapamıyorsunuz. Dünyadaki küreselleşmeyle artık tek pazara AR - GE yapılamıyor. AR -GE maliyetinin artmasıyla artık benim pazarım bütün dünya demek zorundasınız.
*Yani sertleşen rekabet teknolojide hızlanmayı gerektiriyor?
Evet. Piyasa artık o kadar değişken ürün istiyor ki, o temelin üzerine sizin dahili birtakım yeteneklerinizin de olması lazım bu piyasaya uygun ürünü verebilmek için. Zaten pazar küreselleştiği için bunu verecek firmayı da bulamıyorsunuz. Size vereceğine kendim satarım diyor. Yahut da kendisi gelip ortak oluyor. Bugün Türkiye'deki yatırımlara bakarsanız telekomünikasyonda Netaş - Norton, Teletaş - Alcatel, Simko - Siemens yahut otomotivde Tofaş - Renault'nun durumları hep böyle. Bunlar tamam ben burada yapacağım AR - GE'yi, burada yapacağım üretimi, ama kontrol bende olacak diyorlar.
* Yani Türkiye sanayide ithal ikamesi modelinden ancak ortak yatırım modeline mi geçebildi?
Kesinlikle, ama bu çok önemli. Yabancı şirket gelip burada araştırma yapmaz, araştırmayı kapatır kanısı doğru değil. Türkiye'nin kaynakları ve altyapısı burada AR - GE yapmayı elverişli kılıyorsa yabancı sermaye de burada AR - GE yapıyor. Ama kendi firmanıza ve ülkenize en uygun ürünü seçmeniz lazım. Öyle bir ürün seçersiniz ki burada yapmanız ekonomik değildir.
* Bir örnek verebilir misiniz?
Mesela büyük bir telefon santralının her şeyini bana ver, diyemeyiz. Böyle bir üretimde 5 bin yazılım mühendisi çalışmak zorunda.
* Bizde yapılamaz mı?
Tabii ki yaparsınız ama o beş bin mühendise yapacağınız yatırıma uygun büyüklükte pazarlama ve üretim gücü lazım...
* Ne eksikleri var Türkiye'nin?
Bu çok yakında yapılacak; zaten Teknoloji Ödülü de bunun için düşünüldü... Ama Türkiye bu işe çok geç başladı. Bugün büyük santral yapanlara bakarsanız tarihleri ta Graham Bell'e kadar dayanıyor çoğunun... Kötümserlik yapıp yüz sene beklememiz gerekir demiyorum. Ama birden sıçrayamıyorsunuz. Ancak bunu büyük bir santralın tamamını yapmak anlamında diyorum, yoksa bugün santralın belli bölümlerinin sorumluluğunu üstlenmiş durumdayız mesela. Alcatel bünyesinde sadece altı yerde santral yapılıyor, birisi de Türkiye. Ve onun içinde mühendislik olarak bazı konuların tamamen sorumluluğunu almış durumda.
* Nasıl başardık bunu?
Mühendisliğimizin gücüyle. İyi mühendislerimiz var gerçekten. Amerika'da Silikon Vadisi'nde çip tasarlayan yüzlerce Türk mühendisi var. Biz işte şimdi bunların da bir kısmını geri getirmeye çalışıyoruz İstanbul'a. Burada bir design center / tasarım merkezi kurmaya çalışıyoruz. Türkiye'de en iyi beyinler genellikle mühendisliği seçiyor. Bir kısmını kaçırıyoruz Amerika'ya, Avrupa'ya ama bir kısmı Türkiye'de kalıyor.
* Türkiye için biçilmiş kaftan olan teknolojiler nedir peki, AR - GE açısından?
Kartlı telefonlar... Bunlarda mesela Teletaş şu anda Alcatel içinde tek ünite. Hem üretimini hem AR - GE'sini yapıyoruz. Sonra, küçük köy santralları konusu var. Sadece Teletaş değil Netaş da üretiyor. Türkiye bunu geliştirirken hemen Orta Asya, Rusya gibi pazarlara girdi. Güney Amerika'ya girdi. Mesela biz Kolombiya'ya ve Çin'e ihracat yapıyoruz. Bence şimdi yeni model bu. Teknoloji geliştirmede değişik modeller üzerinde düşünmek lazım. Bir tanesi yabancı ortaklı şirketlerin üniteleri ne yapmalı? İkincisi bağımsız büyük şirketler... Mesela Arçelik. Stratejisi bizden farklı olmak zorunda. Üçüncüsü de küçük ve orta boy işletmeler yani KOBİ'ler. Bütün dünyada zaten teknolojiyi en hızlı geliştiren ve en çabuk kullanan bunlar.
* Peki Türk sermayeli büyük kuruluşlar yeterince girdiler mi?
Girenler var girmeyenler var... Genelde yetersiz. Buna neden geç kaldık diye bakmak lazım. Düşünceyi paraya çeviren bir kültürümüz yoktu. Bunu çok geç edindik. Neden şu anda uyanıyoruz derseniz, küreselleşme bize bunu öğretti.
* Yani post modern çağda kültürümüz dünyaya açıldığı gibi, küreselleşme aşamasında da kapitalizmin ruhunu mu yakaladık nihayet?
Evet öyle düşünüyorum ve çok umutluyum çünkü altyapımız fena değil... İnsan kaynağı altyapımız kötü değil, coğrafi altyapımız uygun. Avrupa'ya çok yakınız. Teknolojileri çabuk elde edebilecek linklere sahibiz. İşadamlarımız dünyayı tanıyor. Hemen ortaklıklar kurabiliyoruz. Zihniyet değiştirip buna konsantre olduğumuzda bu işi yapacağız diye düşünüyorum.
* Siyaset bunu yakaladı mı? Devlet de modernleşiyor mu bu kadar?
Hayır maalesef değil, orada çok iyimser olamıyoruz. Bütün dünya ülkeleri yenilikçi yaklaşımlara uygun ortamı yaratmak için büyük gayret içinde. Mesela risk sermayesi oluşturuyor bu yenilikçi fikirlere finansman sağlamak için.. Geliştirme bölgeleri yani teknoparklar dediğimiz yerleri yapıyor, sonra enformasyon altyapısını oluşturmanız lazım.. Üniversitelerle sanayinin birlikte projeler üretebileceği yasal düzenlemeleri yapmanız lazım. Türkiye'nin teknoloji üreten kurumlarının yeniden yapılandırılmasına ihtiyaç var, ki onu TÜBİTAK da çok dile getiriyor. Bu düzeyde düşünen kamu görevlileri ve politikacılara ihtiyaç var.
* Devlet bilim üretmeli mi?
Belki araştırma kurumlarının yeniden yapılanması derken bunların düşünülmesi lazım. Benim şu anda buna vereceğim kesin bir cevap yok. Ama Türkiye'deki AR - GE harcamalarında, bilimsel teknik harcamalarda özel sektörün payı çok az. Halen devletin ağırlığı % 70, özel sektörün % 30 civarında halbuki dünyada bunun tam tersi.
* Bu % 70 bir işe yarıyor mu zaten?
Yarıyor denemez pek çünkü istatistiklere göre gayrı safi milli hasılada AR - GE harcamalarının payı binde 4; ABD'de ise yüzde 2.4; tabii oradaki milli hasılanın büyüklüğüne de bakarsanız aradaki uçurum ortaya çıkıyor. Binde 4'ün içinde de devletin payı %70. Yani üniversitedeki yahut TÜBİTAK'taki harcamalar da bunların içerisinde.
* Ve bürokratik hantallıklar..
Tabii ama insan kaynağı olarak çok iyiler.. Her ne kadar politik baskılar altında kalıyorlarsa da çok iyi bir insan kaynağı var ancak dünyanın artık kabul ettiği modern yönetim inisyatifleri yok.
* Peki üniversiteler ne durumda?
Üniversiteler uygulama içinde değiller. Senelerdir sanayi - üniversite işbirliği deniliyor ama bu hep lafta kalıyor. Gerçek yapısına oturtulamıyor. Araştırmada ise yeterli kaynak yok, yeterli düzeye gelinemiyor ve araştırma yapabilecek insan kaynağını cezbedecek ortamı yaratamıyorsunuz, ne ücret olarak, ne de çalışma koşulları olarak. Gençleri motive edemiyoruz. Yani üniversitelerin hızla bir değişim sürecine girmeleri gerekiyor.
* Ya KOBİ'ler.. Gerçekten gelişmenin motoru mu bu "kaplanlar", yoksa biraz kendimizi mi aldatıyoruz?
Biz Türkiye'de birçok konuda kendimizi aldatıyoruz tabii. Bu konuda ne kadar aldatıyoruz onu ben söyleyemiyorum.. Ama dünyada bugün KOBİ'lerin yenilikçilikte çok önemli bir yerleri var. Türkiye'de böyle. Mesela TÜBİTAK'ta bu konuda finansman yardımları var. Oraya çeşitli projeler geliyor. Bu projelerde büyük kurumların ortalama AR - GE projeleri büyüklüğü 650 bin dolar. KOBİ'lerin yaptığı müracaatlarınki 640 bin dolar. Yani büyüklerle aşağı yukarı aynı. Teknoloji ödülünün amaçlarından biri de bu zaten; sadece KOBİ'lere vereceğimiz teşvik ödülleri bunları tartabilmek için önemli bir mihenk taşı olacak.
* Neydi teknoloji ödülüne yol açan asıl ihtiyaç?
Şu anda konuştuğumuz şeyleri daha çok gündeme getirebilmek. Tabii ödül verirken aynen kalite ödülünde olduğu gibi uluslararası bir kongre yapacağız. Tartışmak ve kamuya maletmeye çalışmak için. Tabii kalite konusundan sonra gelmesi de Türkiye için çok mantıklı. Kaliteyle belli bir noktaya gelmeye başladı Türkiye'deki kurumlar, bilinçlenme olarak.. Artık kalite tüm dünyada rekabet etmek için şart olan bir şey. Kalite olmazsa olmaz ama yeterli de değil, ona teknolojik bir gelişmeyi de katmanız gerekiyor.

(Teknoloji Ödülü başvuru formları TÜSİAD'daki Genel sekreterlik'ten alınabilir. Fax: (0212) 249 13 50; e - posta: toyk&teknoloji.org.tr )