The Others Betmen...

Betmen...

29.03.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Betmen...

Betmen...


     Her arabalı vapurun ayrı bir hikâyesi vardır. Topçular iskelesinde ayva, elma ve kaset satan seyyarların tekeli var. Gelibolu-Lapseki arasındaki kuyrukta ise kadın kokusu satan işportacılar. "Çanel var abi barburi var"... Yapışıyor arabaya 30 milyondan açıyor iki kokuya, 10 milyona kadar iniyor. "Biz arapsabunu ile yıkanırız" diyoruz. "Abi al karına, sevgiline götür bak sana ikisi 10 milyon"... Bilimsel açıklamalar da yapıyorlar; "Abi bak orijinal parfümde 10 gram koku var. Bunda 5 gram. Orijinalini sürünce çıkmaz, ha bire kokarsan rahatsız olursun. Bunu sürünce etrafı da rahatsız etmez"... Bize dadanan genç bir çocuk. Okulu bırakmış, baba mesleği bu koku satma işi. Çanakkale’ye giderken bir mesleğin daha ne kadar önemli olduğunu anlamış oldum. Koku deyip geçmeyin...
     
     Lodos Bar diye bir mekân... Hani onların "Laila"sı diyebilirim. İçindeki ses ve ışık düzeni bizim Beyoğlu’ndaki hiçbir barda mevcut değil. Belki de İstanbul’daki sayılı mekânlarda bulunur. Çanakkale barlar sokağı, klasik müzik çalan çöp kamyonları, bolluk ve bereketi ile Türkiye’nin gerçekten keyifli şehirlerinden biri. Çanakkale şehir olarak bu kadar güzel iken bizim grup için hep şanssız olmuştur! Seyircisi muhteşem, ilişkiler bin beş yüz de; ekonomik ilişkilerimiz bir türlü oturmadı. Üç konserden ikisinden boş dönüverdik. Bu sefer genç arkadaşlarla karşılaştık; organizasyonu onlar yapmışlar. Bize o barın sahibi gibi bir hava içinde yaklaştılar. Oraya gidince anladık ki burasını kiralamışlar. Sağ olsunlar yedirdiler, içirdiler, elimize de harçlığımızı verip yolladılar! Ucuz kurtulduk diye düşündüm!
     
     Batman denince aklıma petrol ve de faili meçhul cinayetler gelir. Son zamanlarda basında kadınları intihar ediyor diye haberler de yer almıştı. Bizim Nejat, Batman’a girince bu konuyu sorup durdu. Taktı mı bir konuya, bozuk plak gibidir! Konser, Nevruz için büyük bir çayırda (hafif çamurla karışık) verilecekti. Bizden başka Rojin vardı ve de Kürtçe ağırlıklı söyleyen gruplar. Çayıra ulaşmak imkansız. Dönüp dolaşıyoruz bir türlü varamıyoruz. Bir baktık sahne, inşaatı bitmemiş bir evin damı. İki tane sağlı sollu kolon gibi bir şey var. Cılız bir ses çıkıyor. Bir 50 bin kişi mevcut. Biz de çıktık yukarı. Bizim düğün salonlarındaki tesisat daha derli topludur. Sıra bize geldi. Nejat’ın sesi bir haftalık yorgunluğa dayanamamış, çıkmıyor. Erkekler korosu olarak hep beraber söylemeye başladık. Daha birinci şarkının yarısında gitti elektrik. Elinde tornavida ile bir adam belirdi. Arkada ince tel ile bağlantılı sigortaya el attı. Ses geldi. Yine çalmaya başladık. Bir daha sigorta attı. O sırada Şov Ses sahibi bizim Nejat’a "Abey benim tesisatın reklamını yap" diyormuş. Şarkı aralarında anonslar yapılıyor; "Üç yaşında bir çocuk kaybolmuştur. Kendisi kayıp çocuk çadırındadır"... Konser bittiğinde kayıp çocuk sayısı düzineyi bulmuştu.
     Yollara düşmek, küçük ayrıntılar, insanları tanımak... Evet Batman’da tek bir soru vardı kendime sorduğum; "Oğlum sen burada doğsaydın ne yapardın?" Genç polislerimizle tanıştık. At gözlüğü ile bakmayan; sorgulayan, anlamaya çalışan ve bunun için gerçekten çaba harcayan... Onlar oradaydı, seyyarların etrafa yaydığı et kokuları arasında, biraz siyasi, biraz eğlence ile haşır neşir insanlar da oradaydı. Bilmem ne düşündüler, sarı saçlı bir adam gelmiş bir şeyler söylemiş, arkasında da yaşını başını almış dört tanesi daha çalıp duruyordu!