The Others Bir öğretmen öyküsü

Bir öğretmen öyküsü

24.11.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Bir öğretmen öyküsü

Bir öğretmen öyküsü

       Bu mesleğe yıllarımı, ömrümü verdim. Dönüp gerilere baktığımda yılların ne tez geçtiğini o vakit anlıyorum. Ülkü, yurt ve meslek aşkına Kastamonu'dan Muş'a, Yozgat Yerköy'den Urfa'ya, Sinop'tan en son Karaman'a kadar yıllarca ilçe ilçe, kent kent öğretmenlik yaparak dolaştım durdum. Yaşlı annem de yanımda... Eşim de öğretmendi. İlk tayin olduğum okulda tanışıp sonra da evlendik. İleriki yıllarda üç kızımız oldu. Şimdi sadece küçük kızım hayatta ve öğretmenlik okuyor.
       Yıllar önce bir ilçeye tayinimiz çıkmıştı. İlçeye giderken eşyalarımızla yüklü kamyon keskin bir virajı alamayınca taklalar atarak devrildi uçuruma doğru...Buraya kadar anımsıyorum. Gözümü açtığımda sargılar içerisinde hastanedeydim. O kazada kocamı ve iki kızımı kaybettim. Elif o vakit kundakta altı aylık bir bebekti. Dört ay kadar hastanede yattım.
       "S..." ilçesinde birgün çok ünlü bir politikacı, bir okulun açılışını yapacaktı. Kızımın elinde bayrak, açılış yapılacak yere gittik. Çok yakında durduğumuzdan bir ara bakanla göz göze geldik. Bana gülümseyerek baktı. Konuşmasını bitirdikten sonra çok saygılı bir şekilde "Beni tanıdımız mı? efendim" dedi. Hergün Tv'de haberlerde görüyordum. Gazetelerde demeçlerini okuyordum. Gülümseyerek "Sizi kim tanımaz ki?" dedim. "Öyle değil Ayşen Hocam" dedi. "Hani Kastamonu'da lisede okurken, dersimize gelirdiniz. 6 Fen'den, ben Adnan Yurtsever..." Utanmıştım. Tanrım bu ünlü politikacının edebiyat derslerine girmiştim demek! Ama nasıl olmuştu O başarılı, çalışkan, zeki Adnan'ı unutmuştum... Bir anımı anımsamıştım sonra. Mesleğe ilk başladığım yıldı. Bir derste, çocuklara hangi meslekleri tercih ettiklerini sordum. "Doktor, mühendis, yargıç..." gibi cevaplar verdiler. Adnan'a sorduğumda muzip bir ses tonu ile "Cambaz olacağım..." demişti. Hayretle "Neden yavrum?" demiştim. Adnan yine muzip bir şekilde "Babam hep gözün yükseklerde olsun ve yükseklerde kalmayı da bil dedi de..." Bütün sınıf kahkahalarla gülmüştük Adnan'a.
       Emekliliğime birkaç yıl küçük kardeşim Ersin ,ilköğretim müfettişi olmuş ve tayini Urfa'ya çıkmıştı. Ama Doğu illerinde terör vardı. Urfa'ya tayininin çıktığına biz çok üzülürken, idealist kardeşim Ersin gayet rahattı, "Bu memleketin her yeri bir" dedi, bize dönerek. "Ben gittiğim yere ışık götürmezsem, aydınlatamazsam, diğeri görevden kaçarsa ülke nasıl geri kalmışlıktan kurtulur?" diyerek, heyecanla, hatta sevinçle Urfa'ya gitti.
       Evlendiğinin ikinci ayıydı. Bir akşam vakti Siverek'te bir okuldaki teftişini bitirip otobüse binmiş, Urfa'ya gitmek üzere. Aradan yarım saat mi ne geçmiş, Urfa'ya giden otobüsü yolda silah tehdidiyle bir grup terörist durdurmuş. Sonra kardeşimi ve üç öğretmen arkadaşını otobüsten çıkarmışlar. Hepsini, dağın bir yerinde telle boğup cesetlerini parçalayarak öldürmüşler. Başka şeyler söyleyemiyorum. Sadece acı acı yutkunuyorum. Ersin, sen bir ışıktın, meşaleydin ama vatan sağolsun canım kardeşim.
       Karaman'daydım. Ders bitimi zili çalmış eve gidiyordum. Aklımda öğretmen okulunda okuyan kızımın, mektupta istediği harçlık vardı. Kimden borç almalıydım? Bir ses "Merhaba hocam, nasılsınız?" deyince başımı kaldırdım. "Sağol evladım" dedim. Anımsamamış olmalıyım, bir pot kırmayayım diye çocuğa "Adın aklımın ucunda... Dur bakayım... Seni ne zaman mezun etmiştim?" deyip cevabı ondan alarak durumu kurtaracaktım. Çocuk hayretle yüzüme baktı. "Hocam ne yapıyorsunuz" dedi "Biraz önce edebiyat dersinde beraberdik, dersten çıktık...Bir hatırınızı sorayım dedim..." Yaşamım boyunca böylesine utandığımı hatırlamıyorum. Sıkıntılar, geçim güçlüğü, o sonu gelmeyen dipsiz kuyu gibi düşünceler, insan hafızasını silip süpürüyor.