The Others Bizim cihaz depremi çözdü

Bizim cihaz depremi çözdü

17.07.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Bizim cihaz depremi çözdü

Bizim cihaz depremi çözdü


İki Türk mucidinin geliştirdiği cihazla Adalar depremini önceden bildiği iddiasıyla gündeme gelen mimar Ahmet Vefik Alp, “Tek sorun cihazın sadece sekiz tane olması. Sayı artarsa depremin yerini de bileceğiz" diyor...


       “Mimarinin psikolojiye etkisini ilk Freud çözümledi" diyor. Biz ise Kafka öykülerinden örnek veriyoruz. Uçsuz bucaksız, labirent gibi koridorlarda, masada oturanın zor seçildiği geniş makam odalarında, yönetici olmanın görkemini çağrıştıran mekanlarda, Kafka kişilerinin nasıl ezildiğini hatırlatıyoruz. “Ben de şimdi MHP’nin yeni imajına uygun bir genel merkez binası inşa ediyorum. Açık ofis sistemi. Herkes hem birbirini hem de genel başkanı görecek. Transparan, demokratik bir bina. Yeni MHP gibi" diyor. Biz ise ilki, iki yüzyıl önce İngiltere’de inşa edilen ve bugün hala kullanılan “Panopticon" adlı, tam karşısında gözetleme kulesi bulunan hilal biçimindeki cezaevi binalarıyla, üç tane hilal şeklindeki kütleden oluşan bu yeni MHP genel merkezi arasındaki şaşırtıcı benzerliğe bakarak, “Herkes birbirini, herkes genel başkanı görecek, demek ki aynı zamanda herkes birbirini, genel başkan da herkesi denetleyecek" diyoruz. Söyleşimiz ping pong maçı gibi.

       Adalar’daki 4.2 büyüklüğündeki depremin önceden bilindiğini söyleyerek geçen hafta gündemi belirleyen MHP’li Başbakanlık Başdanışmanı, Ordinaryüs Prof. Ahmet Vefik Alp’leyiz.

       Depremin önceden öğrenilmesi, sonra da panik olur diye halktan gizlenmesi... Bu süreç nasıl gelişti?
       İTÜ’den hocam Prof. Erol Kulaksızoğlu bana bir cihaz yapıldığından ve bulguların çok ümit verici olduğundan, Kandilli Rasathanesi’yle yapılan karşılaştırmalarda çok ciddi boyutta izdüşüm görüldüğünden bahsetti. Ancak bu mucitlerin parasal desteğe ihtiyaçları olduğunu söyledi. Ben de bu cihazı görmek üzere mucitler Lütfü Canyaran ve Berk Üstündağ ile tanıştım. Cihazı inceledim ve olumlu kanaatlerim belirdi. Başbakan Yardımcımız Bahçeli’ye ve Başbakanlığa bunun kayda değer, incelemeye değer olduğunu yazılı olarak bildirdim. Prof. Aykut Barka’nın da aynı şekilde, olumlu bir raporu bende mevcut. İTÜ’de beş altı hocamız da şimdi bu iki mucit arkadaşla çalışıyor. Bu tür buluşlar muhakkak yabancılar tarafından yapılır, Türkler yapamaz sanılıyor.
       n Bizlerin de anlayabileceği bir terminolojiyle nasıl anlatabilirsiniz bu cihazın çalışmasını?
       Şimdi depremden kısa bir süre önce zemin altındaki kayalarda bir gerilim başlıyor ve bu gerilim esnasında bir elektrik enerjisi oluşuyor. Bu cihaz bugüne kadar kimsenin bu doğrulukta ölçemediği bu elektrostatik alanı ölçmeyi başarmış. Ve cihazı deneyen bilim adamlarımız alınan işaretlerden bir süre sonra deprem olduğunu görmüşler. Ancak sadece sekiz tane var bu aletten ve sayı az olduğu için depremin olacağı yer tam tesbit edilemiyor. Bu cihazdan birkaç yüz tane üretilmesi gerekiyor. Bir cihazın maliyeti 2 bin dolar. Birkaç milyon dolarlık bir proje ama olayın ciddiyeti düşünüldüğünde bu, birkaç kuruştur.

       Başbakan ve Başbakan Yardımcısı Bahçeli’nin yanıtı ne oldu?
       Henüz cevap almadım. Bu hafta yine görüşeceğim kısmet olursa, soracağım.

       Peki, bu çalışan sekiz cihazın bulguları iktidara iletiliyor mu?
       Sanmıyorum. Mesela son Adalar açıklarındaki, bize 4.2 olarak bildirilen ama Amerikalılar’a göre 4.9 büyüklüğündeki deprem... O zaman altı cihaz vardı ve ikisi bunu haber verdi ve bu Aykut (Barka) Bey’e de söylendi. Bulguların ümit verici olmasından rahatsız olanlar olabilir. Japonların düşünemediğini Türk niye düşünmesin? “Yıllardır Japonlar çalışmış bulamamış, şimdi mi" deniyor, evet şimdi. Başbakanımız sanıyorum bu birkaç milyon doları kademeli olarak bu ekibin eline verecek.

       İktidar ve siyasetle mimarinin ilişkisine nasıl bakıyorsunuz?
       Siyasetle mimari ilişkisi önemli ki ben de şu anda Başbakanlık’ta çalışıyorum. Tabii siyasi iktidarlar bugüne kadar mimariyi, şehir planlamacılığını hep en son sırada ele almışlar.

       Belki de en son sırada ele almalarının nedeni gözden ırak tutmak içindir. Aslında alttan alta siyasetçilerimiz mimarlarla olmasa da müteahhitlerle iyi dost. Bu alanda o kadar büyük bir rant sözkonusu ki, değil mi?
       Evet, maalesef, ama ben Ankara’da mimarinin, şehir planlamacılığının bir kültür, medeniyet işi olduğu anlayışını getirmeye çalışıyorum. Bu alanda ilkelliği aşmadan Türkiye’nin AB’ye alınacağını sanmıyorum.

       MHP binası AB’ye uygun
       AB’ye girmek için siyasi kurumların, partilerin de modernize edilmesi, demokratikleşmesi gerekiyor. Ben yine siyasetle mimari ilişkisine farklı bir açıdan bakacağım. Mesela MHP siyasi açıdan modernize olurken binalarının mimarisini de değiştirecek mi, tabanın ve kamuoyunun gecenin bir vakti gireni, çıkanı daha iyi gözlemleyebileceği binalar olacak mı mesela?
       MHP yeni genel merkezini yapıyor, dudaklar uçuklatan bir bina. Mimarı da ben oldum hasbel kader, rahmetli Türkeş Bey bana bu görevi verdiler. Üstünde böyle uçan daire gibi bir şey, kafetarya, üç hilalden oluşuyor gibi kütleler. Bu binanın kabul görmesi partideki yeni vizyona da işaret ediyor. Panoramik asansörler, içeride atrium, herkes herkesi görüyor, şeffaf. Öyle bir proje ki genel başkan odasından çıktığı zaman tüm partide çalışanlar onu görebilir isterse.

       Ama bu aynı zamanda lider de tüm partilileri görebiliyor demek. Liderin tüm partiye hakimiyeti, total denetimi...
       Bu bakış açısına göre değişir.

       Siz de aynı kuşaktansınız. 68 kuşağının Almanya’daki lideri Kızıl Rudi, Rudi Dutschke bir yazısında büyük şehirlerin “orta yaş faşizmiönin eline geçtiğinden, çocukların, ihtiyarların şehri kullanamadığından söz ediyor ve Berlin’in nasıl demokratikleştirileceğini anlatıyordu. Sizce İstanbul da “orta yaş faşizmiönin elinde mi?
       Evet. Zaten mimaride insanı mutlu edebilecek şehir üç yüz, dört yüz bin nüfusludur. Bu büyük şehirlerde zenginler de mutlu değil, şoföründen, hizmetçisinden tedirgin, dilenciler sokakta, kırmızı ışıkta durduğunuzda arabanıza çocuklar hücum ediyor. Birleşmiş Milletler 2040’larda biri de İstanbul olmak üzere dünyada 20 mega kent bulunacağını ve buralarda büyük felaketler, yangınlar, depremler, etnik kavgalar, açlık, hastalık, pislik olacağını açıkladı.

       DSP’liler bana teşekkür ediyor
       MHP’li biri olarak DSP’li bir Başbakan’ın başdanışmanısınız. İşler nasıl gidiyor?
       Mesela ben bir rapor gönderiyorum, önce DSP’li bakanlar arıyor, teşekkür ediyorlar. Onlara daha önce hiç böyle başbakan başdanışmanından bir şey gelmemiş. DSP’li bakanlar bana “Kendi partinizin bakanları mesela bir kararname hazırlanırken senin gibi bir adama niye sormadılar" diyorlar.

       Keçiyle boğa çitin diğer tarafında otlayan koyunları görüyorlar. Boğa “Hadi gidip şunlarla çiftleşelim" diyor ve çitin üzerinden atlayıp hemen başlıyor. Keçi atlarken çite takılıyor, cinsel organı kopuyor. Boğa “Hadi gelsene" deyince de, “Bu halde ne yapacağım ki" diyor. Boğanın yanıtı ilginç: “Bana danışmanlık yaparsın". İki kez seçim kaybettiniz, yani iki kez çite takıldınız ve sonra danışman oldunuz, o halde...
       Ama ben çalışan bir danışmanım, yani benimki yerinde duruyor ve çalışıyor.

       Hanım evladı bir ülkücüyüm
       Ağırlıklı olarak yabancı okullarda ya da yurtdışında okumuşsunuz, çalışmışsınız. Ülkücülük ne ara zuhur etti ya da tam da bu yüzden mi zuhur etti?
       Ben hep deplasmanda oynadım. Türkler’e ilişkin o Üçüncü Dünya Ülkesi’nden gelen insan önyargısını yıkmaya çok çalıştım. Belki bu yüzdendir.

       Yurtdışına gitmeden önce 1967’de İTÜ’ye giriyorsunuz. Üniversitelerin politize olduğu dönem. O dönem aşırı milliyetçilerle ilişkiniz olmadı mı?
       Hayır, hayır. İlk milliyetçilik şeyim Amerika’dan sonra gittiğim Arabistan’da başladı. Bana Arabistan’da, “Sana hem Amerikan enjeksiyonu yapılmış hem de Müslümansın, tam aradığımız adamsın" dediler. MHP, Türkiye’nin özgün folklorüne, değerlerine önem veren bir siyasi oluşum, tabii ekstrem noktaları oldu, olabilir ama bugün merkeze bir kayış var, Sayın Bahçeli nasıl düşünürler, bilmiyorum ama. Türkeş Bey beni 1994’te İstanbul Büyükşehir adayı olarak tayin ettiğinde bu değişimin ilk simgesi oldum. İşte “Kolejli MHP’li, Amerika’dan geldi" diye. Türkeş Bey, MHP’nin kitle partisi oluşunu ilk benimle başlattı, diyebilir miyim, bilemiyorum.

       Parti içinde hemen kabul gördünüz mü?
       Gerek üst gerek alt tabaka beni bağrına bastı, bir açlık vardı. Çocuk okumamış, ne yapıyor, otomobil parkında kahya, garson, bekçi, koruma, bu arkadaşlar beni bir ağabey gibi...

       İletişim kurmakta zorlanmadınız mı?
       Zorlanmadım. Beni çok sevdiler, saydılar, bana geldikleri zaman elleri, ayakları titriyor. Böyle bir kişinin açlığını çekmişler. Amerika’da doktora yapmış, çift master’lı, İTÜ mezunu, iki dili anadili gibi konuşuyor, uluslararası boyutta tanınıyor, biliniyor, böyle bir arkadaşın, bir ağabeyin bu ülkücü diye adlandırdığımız gençler tarafından açlığı olmuş. Ülkücüler diskoteğe gidemez, dans edemez denmiş...

       Sahi, gitar çalan arkadaş buldunuz mu?
       Gitar çalamaz denmiş. Ben bunların hepsini yapıyordum. Ve kimse “Hocam, gitar İspanyol, ne biçim milliyetçisin sen, saz çalsana" demedi.

       Peki, MHP’nin geçmişiyle hesaplaştınız mı?
       Hayır, hiç o günlere dönmedim. Bana çok şey söyleyenler oldu, ben o kararı verirken 1994’te... Bir tereddüt geçirdim tabii, ben Kadıköy, Bağdat Caddesi çocuğuyum, açık arabalarda gezmişim, gitar çalmışım, rahmetli Barış Manço’yla, MFÖ’nün Fuat’ıyla, Erol Evgin’le çalmışım, tek çocuğum, hanım evladı büyütülmüşüm, o zamanlar fevkalade ekstrem bir partinin adayı olarak çıkıyorum. Cesurmuşum da.

Deprem aleti tartışması:

       İstanbul Valiliği: Kaale almadık
       İstanbul Vali Yardımcısı ve Afet Yönetim Merkezi Başkanı Ali Cafer Akyüz, Başbakan Başdanışmanı Ahmet Vefik Alp’ın tanıttığı deprem uyarı cihazıyla ilgili olarak, “Gördüm, ama kaale alınacak bir alet olmadığı için üzerinde durmadım" dedi.
       Adalar’daki 4.2 büyüklüğündeki depremin önceden belirlendiği ve 26 saat önceden Valiliğe bilgi verildiği yolundaki açıklamaları değerlendiren Akyüz, “Benim şahsımı kastediyorlarsa, bana herhangi bir açıklama yapılmadı. Yapılsa dahi kaale almazdım" karşılığını verdi.
       Akyüz, Başbakan Başdanışmanı Alp’ın “cihazın ümit verici olduğu" yolundaki açıklamasına ilişkin de şunları söyledi: “Bu konu tamamen bilim adamlarını ilgilendiren bir konu. Bilim adamları bu aleti incelerler, eğer tutarlı bir sayı varsa bu değerlendirilir. Ancak bilim adamlarımızın açıkladığı; tek bir veriye dayanarak depremlerin önceden tespit edilemeyeceğidir..."