The Others Bodrum günleri / 1

Bodrum günleri / 1

26.08.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Bodrum günleri / 1

Bodrum günleri / 1


İzleniyorum o halde varım


       Dev bir sahne, izleniyor ve izliyorsunuz... Ama aktörleri birbirinden ayırmak imkansız... Aynı dalgalı saçlar, açık göbekler incecik askılar... Yaş ilerledikçe leopar desenler de artıyor

       Frederick Dürrenmatt bir yazısında, "İnsanın en büyük ihtiyaçlarından biri izlenmektir. Özellikle bir çift göz sizi izlesin istiyorsanız bu aşk'tır. İzlenmek ihtiyacı uluslar düzeyinde de vardır. Amerika ve SSCB birbirlerini izledikleri için silahlanırlar (o zamanlar SSCB dimdik ayaktaydı). İzlemek ve izlenmek o kadar önemlidir ki biri olmazsa diğeri de yok olur" diyordu.
       Bodrum'da etrafıma bakınmaya başladığım ilk andan itibaren Dürrenmatt'ın cümleleri peşimi bırakmadı. Dünyanın en güzel koyları çoğu İstanbullu (plakalarından dolayı artık onlara da İstanbullu deniyor ) züppenin izlemek ve izlenmek duygularına sahne vazifesi görebilmek için yok ediliyor, zira.
       Bu züppelerin Bodrum'a mavi geleneğinden, hatta denizin eşsizliğinden dolayı gelmediğini anlamanız için öyle uzun uzun inceleme yapmanız gerekmiyor. Burada her şey sahne esprisinde yaşanıyor. Bir kere yaşı fark etmez kadınların neredeyse tümü "iş"e çıkar gibi giyiniyor. Malumunuz son yıllarda kadınlarımız 7'den 70'e arzu nesnesi olmak istiyorlar. Mekan da uygun olunca bu psikoloji had safhaya varıyor. Ancak Saint Tropez ve Cannes Film Festivali'nde görebileceğiniz tipleri Bodrum plajlarında görebiliyorsunuz. Tabii kadın - kızlarımızı birbirinden ayırmak da zor oluyor.

       Tek tip sosyete
       "Aaaa bu demin geçmemiş miydi" derken tıpkı bir ikincisi, üçüncüsü vd. geçiveriyor. Aynı dalgalı saçlar, göbekler kesinlikle açık, askılar incecik, şeffaf ya da hiç yok, terlikler çiçekli ya da çiçeksiz olabiliyor, yaş ilerledikçe leopar desene başvurulabiliyor. Gazeteci Emre Aköz'ün "fotokopi kızlar" dediği (başkaları da bu terimi kullanıyor mu bilmiyorum) bu kadınlar / kızlar farklı işler yapıyorlar ama aynı şekilde düşünüp (bu aslında tümüyle bir düşünmeme hali) aynı davranış kodlarını sergiliyorlar. İçlerinde bir tanesiyle tanışınca hepsini tanımış gibi oluyorsunuz.
       Yılların magazin muhabiri Yaşar Çakmak bile onları birbirinden ayıramıyor olsa gerek "Arkadaşım Melis" diye tanıştırdığı kız Nermin çıkıyor. Nermin'in söyleyecek bir sözü yok ama konuşuyor:
       "Paparazilerden çok sıkıldım. Ne Serdar Ortaç'ın sevgilisi olduğum kaldı ne Alişan'ın. O yüzden artık klip çekmiyorum, hep yanlış anlaşılıyorum."
       "Klip mankeni misiniz" diye sorunca, "Yoo ben mankenliğin iş olmadığını anladım, yönetmen asistanıyım" diyor. Ben de doğal olarak "Demek kamera arkasına geçtiniz" diyecek oluyorum ki, sekreter olduğunu ve "kariyer yaparak iş kadını olacağını" anlatıyor.
       Fotokopi kızların çevresindeki erkekler de pek hoş. Hepsi serbest meslek sahibi. Öyle serbest serbest çalışıp çok para kazanıyorlar ve Bodrum'da adına varıncaya kadar İstanbul'un tıpkısının aynısı mekanlarda bu paraları serbest serbest harcıyorlar.

       Bodrum'u 'İstanbullaştırıyorlar'
       Dünyanın gelişmiş - gelişmemiş tüm ülkelerinde böyle kakara kikiri kızlar, erkekler ve kakara kikiri bir "sosyete" olur. Bunda şaşılacak ve yazılacak bir şey yok. Ancak burada onların varlığı vahim sonuçlara yol açıyor.
       Bir kere Türkiye'de 60 milyonun yiyemediğini bu kesim "illegal" bir biçimde kazanıp "legal" bir biçimde yiyor. Dahası dünyanın hemen her yerinde gençlik yiyip, içmesi, eğlenmesi ile sosyeteden ayrılır. Bizde gençler sosyeteye eklemlenmiş vaziyette. Sosyete de onlara. Bu durum Bodrum'da iyice belirgin bir hal alıyor. Zira Miami ve Saint Tropez'de şeref turu atan sosyetemiz oralarda kendilerini izleyecek bir kitle bulamadıkları için topluca vatana dönmüş durumdalar. Dahası bu cennet vatana yerleşmeye karar vermiş olacaklar ki güzelim Bodrum kıyılarına nefis taş evler kondurmuşlar. İşte durumun vehameti de burada başlıyor. Bodrum gibi çok önemli tarihi, kültürel mirası ve olağanüstü doğası olan bir ilçe "ikinci ev rantı"na açılarak talan ediliyor. Evle de yetinilmiyor. İstanbul'daki eğlence anlayışı ve mekanları olduğu gibi buraya taşınıyor. Üstelik bu mekanlar asla yerel dokuyu, özgün mimariyi gözetmiyor. Nişantaşı'ndaki ortam ve yiyecek anlayışıyla ve en "New Yorker" halleriyle açılıveriyorlar.
       Bu şube açma, Bodrum'u İstanbullaştırma merakı (örneğin Ischia'da, Capri'de asla Milano'daki mağazaları göremezsiniz) salt eğlence düzeyinde de kalmıyor. Home Store'dan Mudo Concept'e, Edward's of Hisar'dan, Persan'a, Façonnable'dan Mark's & Spencer'a kadar hemen her mağazanın bir Bodrum şubesi açılmış. Sosyetenin tahrip gücü çok fazla.

       Dans etmeden, eder gibi yapmak
       "Sosyete" üst başlığı altında topladığımız kitle gündüzleri "beach"lerde bronzluk kıvamını tutturduktan sonra geceleri Bodrum'daki 3000 bara dağılıyor. Bu yazki Küba trendinden de destek alan Küba Bar gözdeliğini korumakta. Ama adına ihanet ederek duvarlarına ışıklı New York panoları asmış.
       Bodrum eğlence merkezi olarak kayıtsız şartsız egemenliğini ilan etmiş durumda. Bu barlarda "çılgınlar gibi eğleniyor" ancak dans edemiyorsunuz. Müziğin kışkırtıcı ritmine rağmen yerinizde oturup el kol hareketleri yapmak zorunda kalıyorsunuz. Bu hareketler ikiye ayrılıyor, ya işaret parmağınızı havaya dikip kolunuzu sallıyorsunuz ya da kollarınızı havaya kaldırıp sağa sola sallanıyorsunuz. Ama hep yerinize mıhlanmış olarak.
       Çünkü, Han 13'ün işletmecisi Ali Sayar'ın itiraf ettiği gibi maliyetlerin yüksekliği masa sayısını arttırmalarına yol açıyor ve bir karış dans edecek yer kalmıyor.
       Türkler, parasını bastırıp eğlenirken bile iki özgür hareket yapamadan, komşusunun yaptığını yapmakla yetiniyor.