The Others Bölünme korkusu

Bölünme korkusu

02.07.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Bölünme korkusu

Bölünme korkusu


Çin’in, NATO’nun Kosova müdahalesine sert bir şekilde karşı çıkmış olmasının sebepleri, Çin’in etnik ayrılıkçılıkla ilgili endişelerinde aranmalı


Cin’in, ABD’nin izlediği politikalarla ilgili kaygılarının temelsiz olduğu söylenemez. Başkan Richard Nixon’un 1972’de Çin’i ziyaretinden başlayarak 25 yıl süreyle ABD’de, dostane ve işbirliğine dayalı politikaların ABD’nin değerlerini paylaşan bir Çin’in doğmasına yardımcı olacağına dair geniş bir mutabakat vardı. 1997’de bu mutabakat yıkıldı ve Çin’le ilişkilerin potansiyel tehlikeler içeren bir rekabete doğru gittiğine dair kuşkular yayıldı. Bugün ABD’de iki temel yaklaşım var.

İşbirliği ya da kuşatma

Birinci ve hakim görüşe göre: Çin ile ABD’nin işbirliği yapmalarını gerektiren nedenler çatışmalarına yol açabilecek nedenlerden çok daha fazla ve ağırlıklı. 20 yıldır izlenen reform politikaları Çin’i geri dönülmez bir şekilde dünyayla bütünleşme yoluna soktu. Çin, kalkınmasının çok önemli bir önkoşulu olan uluslararası istikrarın korunmasından yana tavır alacaktır. Çin halkı izlenen reform politikalarını olumlu bulmakta, bunlara karşı çıkmak için bir sebep görmemekte. Ekonomik liberalleşme Çin’i yavaş da olsa siyasal liberalleşmeye götürecektir. Bunun için ABD ile Çin arasında dostane ve işbirliğine dayalı ilişkiler sürdürülmeli.
İkinci görüş ise şu:
n Çin ile ABD’nin özellikle ekonomi alanında ortak çıkarları var. Çin halkında ABD’ye dönük bir hayranlık ve iyiniyet mevcut. Ancak eğer ekonomik büyüme yavaşlar, gelir dengesizlikleri büyür, rüşvet ve yolsuzluklar yönetimin saygınlığını iyice yıpratacak olursa, Çinli yöneticiler milliyetçilik bayrağına sarılarak, bütün bu olumsuzlukların sorumluluğunu dış dünyaya ve özellikle de ABD’ye yıkabilirler.
n Çin son yıllarda ABD’nin çıkarlarına ters düşen bir dış politika benimsedi. Bu politikanın hedefi, Asya’nın bir numaralı gücü haline gelmek, ABD’nin nüfuzunu kırmak, gücünü Güney Çin ve Doğu Çin denizlerine doğru yaymak. Çok yakında dünyanın ikinci güçlü devleti haline gelecek olan Çin’in, ABD’nin stratejik bir müttefiki olmaktan çıkıp hasmı haline gelmesi kaçınılmaz.
n Çin’in yakın bir gelecekte demokratikleşeceğine inanmak hayal. Çünkü 3 bin yıllık tarihinde hiçbir zaman temel haklarla sınırlı yönetim kavramına sahip olmadı. Eğer Çin yönetimi kendini halk iradesine tabi kılmaya karar verirse, Tibet’in ve Tayvan’ın bağımsızlığını kabul zorunda kalır. Çin yöneticileri buna asla razı olmazlar. (Bkz, R. Bernstein & R.H. Munro, The Coming Conflict with China / Çin’le Yaklaşan Çatışma, 1998).
Çin - Amerikan ilişkilerinde, 7 Mayıs’ta Belgrad’daki bombalama olayı ve ertesinde Pekin’deki Amerikan aleyhtarı gösterilerle açığa vuran gerginlik, 25 Mayıs’ta ABD Temsilciler Meclisi’ndeki, başkanı Christopher Cox’un adıyla anılan komitenin, Pekin’in ABD’nin nükleer silah programıyla ilgili bazı en gizli bilgileri ele geçirdiğini açıklamasıyla tırmandı. Çin hükümeti bu iddiaları şiddetle reddettiği gibi, 31 Mayıs’ta, on yıl önceki Tiananmen gösterilerini ABD’nin tahrik ettiğini ileri sürdü.
Çin - Amerikan ilişkilerinde gerginlik sürüyor. Pekin, son olarak, Belgrad olayına tatmin edici bir cevap verilmediği takdirde Dünya Ticaret Örgütü üyeliği için görüşmelerin sürdürülmeyeceğini, ayrıca bazı konuları yeniden görüşme isteğinde olduğunu açıkladı (International Herald Tribune, 30 Haziran). Uzun vadede Amerikan - Çin ilişkilerinin geleceği, Çin’de ve ABD’de hangi politikaların egemen olacağına bağlı görünüyor.

Çin ve Kosova

Bilindiği üzere Çin, NATO’nun Yugoslavya’ya “insani müdahaleösine BM Antlaşmasının ihlali, Güvenlik Konseyi’nin kararı olmaksızın egemen bir ülkeye saldırı ve içişlerine karışma gerekçesiyle sert bir şekilde karşı çıktı. Bunun sebebi herşeyden önce Çin’in etnik yapısında aranmalı.
Azınlıklarla meskun üç bölgesi, Çin bakımından özellikle hassas. Tibet’teki bağımsızlık hareketinin geçmişi hayli eskiye uzanıyor. Çin Halk Cumhuriyeti’nin 1949’da ilanından on yıl sonra Tibet’in dini lideri Dalay Lama, Çin egemenliğine başkaldırdı ve ülkeyi terkederek Hindistan’a yerleşti. Tibet’te durum genelde sakin ise de, bağımsızlık talebi Batı’da, özellikle ABD’de yaygın bir kamuoyu desteği buluyor.
İkinci hassas bölge, Türk kökenli Uygurların yaşadığı Sincan. Sincan’da bir süredir milliyetçi ve İslamcı tepkilerin içiçe geçtiği bir ayrılıkçı hareket gelişmekte. Son yıllarda Uygur ayrılıkçılarının karıştığı bombalama ve polis öldürme eylemleri yaşanıyor. 1996’dan bu yana resmi makamlar kuşkulandıkları Uygur milliyetçilerine ve Müslüman liderlere karşı baskı politikası uygulamakta. Batı’ya sızan bilgilere göre bugüne kadar ayrılıkçı şiddet eylemlerine karışan 200 kadar kişi idam edildi. Uluslararası Af Örgütü’ne göre sadece 1998’de idam edilenlerin sayısı 14.
Sincan’daki ayrılıkçı hareket, Tibet’teki gibi uluslararası alanda tanınan bir lidere sahip olmadığı için ve İslami karakteri nedeniyle Batı’da fazla ilgi görmüyor.

Uygur milliyetçiliği

Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde Uygur öğrenciler dördüncü sınıfa kadar ana dillerinde eğitim görüyor, daha sonra Çince eğitime devam ediyor. Uygurca yayın yapan yerel basın mevcut, ancak tirajı giderek düşmekte. Uygulanan yerleştirme politikaları sonucu Uygurların genel nüfustaki payı gittikçe azalıyor. Batılı kaynaklara göre 1997’de Sincan’da 8 milyon Uygur ve 7 milyon Han yaşıyordu. Oysa 1949’da Hanların sayısı sadece 300 bin dolayındaydı. Başkent Urumçi’nin nüfusundaki Uygur - Han oranı başlangıçta yüzde 80’e 20’den, bugün tersine döndü.
Üçüncü “hassasö bölge, İç Moğolistan. SSCB’den koparak bağımsızlığını kazanan Moğolistan Cumhuriyeti’nde (Dış Moğolistan) nüfus 2,5 milyon dolayında iken, Çin Moğolistanı’nda yaşayan Moğolların sayısı 3,5 milyon dolayında. Ancak orada da nüfusun büyük çoğunluğu Han’lardan oluşuyor.
China Daily gazetesinde yayımlanan “NATO müdahalesi etnik ayrılıkçı hareketler bakımından olumsuz bir örnek oluşturuyorö başlıklı makale (15 Haziran) Çin’in NATO müdahalesi konusundaki endişelerini çok iyi açıklıyordu. Makalede şöyle deniyordu:
“Asya’nın birçok başkentinde NATO’nun Kosova Arnavutlarını desteklemek amacıyla Yugoslavya’ya saldırmasının, kıtadaki bütün ayrılıkçı hareketlere yanlış sinyaller göndermesinden endişe duyuluyor. Büyük küçük birçok Asya ülkesinin sınırları dahilinde en az bir etnik çatışma var. NATO’nun verdiği bu örnek, Batılıların kendi lehlerine de müdahale edecekleri umuduyla ayrılıkçıları eylemlerini yoğunlaştırmaya teşvik edebilir.ö
Çin’i dünyaya açan reformların devam edip etmeyeceği, ‘kuşatılma’ ve ‘bölünme’ kaygılarının yayılıp yayılmayacağı ile yakından ilgili.

Pekin, Ankara ile
dostluğa önem veriyor

Çin’in dostane ilişkilere verdiği önem, Batı’nın Türkiye’yi Uygur ayrılıkçılığını desteklemek üzere bir köprü olarak kullanabileceği kaygısından kaynaklanabilir
Türkiye ile Çin arasındaki ticaret, gelişmiş değil. Ticaret hacmi en çok 1997’de, 790 milyon dolar olarak gerçekleşti. Ticaret dengesi 1995’ten beri ihracatın düşmesine paralel olarak Türkiye aleyhine değişiyor. 1998’de Türkiye’nin Çin’e ihracatı 30, Çin’den ithalatı ise 600 milyon dolar olarak gerçekleşti. Demir - çelik ürünleri, ham maddeler ve doğal kaynakları içeren ihracatın çeşitlendirilememesi durumunda daha da gerilemesi olası görülüyor.
Çin’de yaşayan Türklerin sayısı, diplomatik personel dahil 220’yi geçmiyor. Bunların 50 kadarı lisansüstü öğrenciler. İki ülke arasındaki turizm ilişkileri de asgari düzeyde. 1997’de Türkiye’ye gelen Çinli turist sayısı 12 bin, Türkiye’den giden turist sayısı 8 bin dolayında oldu. THY’nin bu yıl 19 Mayıs’ta başlayan Pekin - İstanbul uçuşlarının turizm hacmini arttıracağı umuluyor.
Diplomatik ilişkilerin kurulduğu 1971’den bu yana Çin ile ikili ilişkileri geliştirmeye yönelik olarak kültür, ticaret, turizm alanında çeşitli anlaşmalar ve protokoller imzalandı. 1995’te Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in Pekin’i ziyaretinden bu yana bakan düzeyindeki karşılıklı resmi ziyaretler yoğunlaştı. Haziran 1998’de Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit, Çin’e gitti. Bu yılın Nisan ayında Çin Ulusal Halk kongresi (Meclis) Başkanı Li Peng Türkiye’ye geldi. Son aylarda da çeşitli kademelerde karşılıklı askeri ziyaretler yapılmakta.
Türkiye - Çin ilişkilerinde belki en dikkat çekici olan nokta, Türkiye’nin ittifakın bir üyesi olarak NATO’nun Yugoslavya harekatına aktif destek vermesinin Çin’le ilişkileri etkilememiş olması. Çin, NATO harekatından dolayı özellikle ABD ve İngiltere’ye karşı takındığı tavrı, Türkiye’ye karşı takınmadı. Bu ay güven oyu alan Başbakan Bülent Ecevit başkanlığındaki 57. Hükümet de programında Çin’le ikili ilişkilerin geliştirilmesi özellikle vurguladı.
Çin’in Türkiye ile dostane ilişkilere verdiği önem, Batılı devletlerin Türkiye’yi Uygur ayrılıkçılığını desteklemek üzere bir köprü olarak kullanmaya çalışabileceğinden duyduğu kaygıdan kaynaklanabilir. Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nden Türkiye’ye göçenlerin, Türkçü çevrelerce de desteklenen Çin aleyhtarı faaliyetlerinin uzun süredir Çin’i hayli rahatsız ettiği biliniyor. Türkiye’nin de örneğin Çeçenistan’da yapılan hataların tekrarlanmaması konusunda kararlı olduğu anlaşılmakta.

BİTTİ