The Others Çare, başkanlık değil

Çare, başkanlık değil

27.11.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Çare, başkanlık değil

Çare, başkanlık değil

Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Metin Heper, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından gündeme getirilen, parlamenter sistem yerine başkanlık ya da yarı - başkanlık sistemine geçilmesi önerisini tartışıyor.

SON aylarda Cumhurbaşkanımız, Türkiye'nin yeni bir hükümet modeline ihtiyacı olduğunu ve bu hususun tartışılması gerektiğini ifade ettiler. Bu konuda özellikle şu hususlara değindiler: "Türkiye, güçlü ve çağdaş bir dünya devleti olmaya aday. Bu niteliklerini sürdürebilmesi ve ülkeyi 2000'lerin bilgi toplumuna taşıyabilmesi için, bir taraftan hukukun üstünlüğünü ve demokrasiyi yaşatmamız diğer taraftan yönetimi daha istikrarlı ve etkili kılmamız gerekmekte. Türkiye'de 4 senede 6 hükümet değişti; böyle bir ülkede herşeyin iyi gittiği söylenemez. Türkiye, hükümet sisteminde kuvvetler ayrılığını gerçekleştirmek zorunda. Yürütmenin yasama karşısında bağımsızlaştırılması, yasamanın yürütmeyi daha iyi denetlemesi ve yargı bağımsızlığının işleyişindeki aksaklıkların giderilmesi gerekiyor. Belki Türkiye'nin başkanlık sistemine ihtiyacı var, çünkü başkanlık sisteminde her 6 ayda bir hükümet değişmez."
Türkiye'de, siyasal hayatın önemli bir hastalığı var. Siyasetçiler genellikle, görevlerini ülkenin uzun süreli menfaati ile temsil ettikleri vatandaşların istek ve emellerini bağdaştırarak en iyi çözümleri üretmek; kendi politikalarının en iyi olduğu konusunda vatandaşı ikna etmek ve böylece iktidara gelmek veya iktidarda kalmak, yurttaşların ve ülkenin esenliğini sağlamak olarak algılamıyor. Türkiye'de pekçok siyasetçi için en önemli husus, amaçtan bağımsız olarak, her ne pahasına olursa olsun iktidarı ele geçirmek ve iktidardan düşmemek.
Bunun için de hemen hergün kimin daha çok namuslu, demokrat veya vatansever olduğu tartışmaları yapılmakta; kişiliklere hücum edilmekte ve bunun sonucunda ülkenin önemli meseleleri sahipsiz kalmakta; rejim karşıtı veya öznel hesap sahibi siyasetçiler meydanı boş bulmakta; ülke sık sık siyasal krizlerle karşılaşmakta; Cumhurbaşkanı yahut Milli Güvenlik Kurulu (MGK) anayasal sınırlar içinde kalmaya özen göstererek durumun ciddiyetine dikkat çekmekte, bu da rejim tartışmalarına yol açmakta.
Çare başkanlık yahut yarı - başkanlık sistemi midir? Başkanlık sisteminde Başkan ve yasama organı, hem birbirinden bağımsız hem de bağımlıdır. Başkan, parlamentoyu feshedemez, parlamento da halk tarafından seçilen Başkan'ı düşüremez. Öte taraftan kamu politikalarını Başkan saptar, fakat gerekli ödeneğe parlamento karar verir. Bu nedenden dolayı Başkan ile parlamento uyumlu çalışmak zorundadır.
Başkanlık sisteminin en başarılı uygulandığı ülke ABD, çünkü ancak bu ülkede Başkan - Kongre karşıtlığı siyasal krize yol açmamakta. Bunun nedenleri arasında anayasa normlarına uyma konusunda gösterilen titizlik, çok değişik seçmen gruplarının oyları ile seçildikleri için başkanların genellikle ne çok dinamik, ne de çok pasif bir davranış sergilemeleri; Başkan'ın Kongre dışından atadığı bakanların kişisel ağırlıkları olması ve atanmalarını Kongre tarafından onaylanması ve daha sonra başarılı bir performans sergileyebilmeleri için Kongre içinde ve dışında çeşitli gruplar ile iyi ilişkiler sürdürme mecburiyetleri dolayısıyla Başkan'a karşı bir fren rolü oynamaları; siyasal partilerde parti disiplini olmaması dolayısıyla Başkan'ın değişik parti üyelerinin desteğini sağlayabilmesi; pekçok hususta nihai karar verme yetkisi alt komisyonlara verildiği için Kongre'de karar verme mekanizmasının çok dağınık bir manzara göstermesi; ülkede siyasal yetki çok sayıda yönetim düzeyi arasında paylaşıldığı için Washington'un ülkenin hayatında Paris, Londra ve Ankara kadar önemli bir rol oynamaması; yargının Başkan ve Kongre karşısında Anglo - Sakson hukuk sisteminden gelen tam bağımsızlığa sahip olması, hatta gerektiğinde Başkan ile Kongre arasında hakemlik rolü oynaması gibi hususlar var. ABD usulü başkanlık sistemini ayakta tutan siyasal kültür unsurları ve siyasal kurumsal yapı ülkemizde bulunmuyor.
Yarı - başkanlık sisteminde ise, yine halk tarafından seçilen cumhurbaşkanı yürütme gücünü başbakan ile paylaşır, ancak başbakana nazaran daha güçlü bir durumdadır ve parlamentoyu fesih yetkisi vardır. Kriz durumlarında tüm yetkileri kendisinde toplayabilir. Bu sistemin en iyi örneği olan Fransa'da, Türkiye'nin 1982 Anayasası'na benzer şekilde, cumhurbaşkanına anayasal kuruluşlar arasında hakemlik yapma görevi verilmiş ve yetkileri devamlı genişlemiştir.
Cumhurbaşkanının ve başbakanın ayrı partilerden olduğu 1986 - 1988 yıllarında olduğu ise, iki makam arasında uyumlu ilişkiler ("cohabitation"), cumhurbaşkanının nispeten pasif bir tutum içine girmesi ve Fransız seçmeninin uyumsuz olanı desteklememesi eğilimi dolayısıyla sağlanabilmiştir. Siyasal hayatımızın özelliklerinden dolayı ülkemizde "cohabitation"un ne kadar güç sağlanabileceği açıktır. Yarı - başkanlık sistemi de ülkemiz için uygun değildir.
Öte taraftan siyasal hayatımızın içinde bulunduğu durum gözönünde tutulursa, mevcut parlamenter sistemde bir tadilat gereği de ortadadır. Eğer Cumhurbaşkanımızın elinde bugüne nazaran biraz daha geniş yetkiler bulunsa idi son Refahyol - MGK ihtilafı krize dönüşme istidadı göstermeyebilir; hatta MGK duruma elkoyma ihtiyacını duymayabilirdi.
Ne var ki, cumhurbaşkanına verilecek yetkilerin çok geniş olması da uygun değildir, çünkü Türk siyaseti kendi kendini öğrenme ve değerlendirme sürecine girmenin işaretlerini vermektedir.
Herhalde cumhurbaşkanlığı, siyasi bir makama dönüştürülüp yürütmenin başı yapılmamalıdır. Herşeyin ötesinde Türkiye'de ancak partilerüstü bir cumhurbaşkanı bugünkü saygınlığını koruyabilir. Çok sık kullanılamayacak bir fesih yetkisinin cumhurbaşkanına verilmesi konusu üzerinde de ciddiyetle düşünülmelidir. Eğer cumhurbaşkanının bir kriz durumunda siyasi hayata ağırlığını koymasının gerekli olduğu hususunda birleşebilirsek, yanıtlamamız gereken belki de en önemli soru şu olacaktır: Cumhurbaşkanı kimler arasından ve nasıl seçilmelidir ki, bugün olduğu gibi, ülkede saygınlığı yüksek bir makam olmaya devam etsin?




Yazarlar