The Others Çevre, artık "para" edecek

Çevre, artık "para" edecek

11.05.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Çevre, artık "para" edecek

Çevre, artık para edecek

       - Çevre ekonomisti ile çevre korumacı aynı yöne bakıyor ama farklı işler yapıyor.
       Biz, işin ekonomisiyle meşgulüz. Çünkü çevre ve doğal kaynakların ekonomik bir değeri var. Bunların gördüğü zararın da ekonomik bir bedeli... Ham madde olarak bildiğimiz doğal kaynaklar ve insan sağlığı için geçerli bu. Örneğin, sağlıksız çevrede yaşayan insanlar sağlıksız ve verimsiz olur. Bu da ekonomiye yansır. İşgücü kaybına neden olur. Temiz çevre, hastalıklara daha az rastlanan bir ortam demektir.
       - Çevre ekonomisti o halde bir tür muhasebeci gibi çevreye verilen zararın sürekli hesabını tutup bundan anlam çıkartmak zorunda.
       İnsanlar, çevreye ne kadar önem veriyor? Buna bakıyoruz. Yani tutum ve değer yargılarına... İlk amacımız, çevre sorunlarının temel nedenlerini bulmak. Bunların ipuçları çoğu kez ekonominin işleyişinde saptanabilir. Hükümetler, verdikleri yanlış parasal desteklerle kirliliğin artışına neden olabilir. Veya doğal kaynakların gereğinden fazla kullanılmasına yol açabilir. Örneğin, sübvanse edilerek ucuza satılan elektrik, müsrifçe kullanılır.
       - Çevrenin bedeli niçin doğru dürüst hesaplanamıyor?
       Çevre, piyasa ekonomisi kapsamına alınmadan korunamaz. Ama çevrenin bir fiyatı yok. Çevrenin parasal değeri dediğimiz zaman aklımıza gelen tek değer: Sıfır. Temiz hava alınıp satılmaz. Hava bedavadır. Kimse, bunun bir fiyatı olabileceğini aklına getirmez. Bu nedenle hava, ekonomik bakımdan sanki değersizmiş sayılır. Çevrenin bir alım satım değeri yok.
       - Bir ekonomik değeri olmadığı gerekçesiyle de insanlar çevreye duyarsız...
       Suyun parasal değeri nedir? Sessizliğin? Toprağın? Bir parasal değeri olmadığı için de bütün çöpleri suya atmakta sakınca görmüyoruz. Havayı kirletiyoruz. Toprağın yok olmasına seyirciyiz. Neden? Çünkü hava, su, toprak ve sessizlik için bir ödeme yapmıyoruz. Bir şeyin parasal değeri yoksa, istismar edilir. Ama değeri varsa, korunur.
       - Çevre, piyasa ekonomisi çerçevesine sokulmadıkça, değeri saptanamayacak anlaşılan? Ama çevre, piyasa ekonomi çerçevesine nasıl sokulacak?
       Bu, çok yavaş da olsa gerçekleşiyor. Örneğin, temiz hava alınıp satılabilir. Nasıl? Örneğin ABD'de asit yağmuruyla mücadelede yeni bir unsur, "kirletme ruhsatları" ticareti. Havayı kirleten tesisler, devletten belirli bir miktar emisyon (havaya atık) ruhsatı alır. Eğer bir kirletici, ruhsatından daha fazla kirletmek isterse, tek çaresi ruhsatından daha az kirleten bir başkasından kullanmadığı ruhsatı satın almaktır.
       - Yani bir tür permi gibi?
       Örneğin bir işletmenin kirletme izni 100 birim olsun. Ama o, 120 birim kirletmek zorunda. 20 birimlik kirletme hakkını başkasından satın alacak. Nasıl? Diyelim ki bir işletmenin de 50 birim kirletme izni var. Ama o, sadece 30 birimini kullanıyor. Diğer 20 birimini, ihtiyacı olana satar.
       - Bu örnekte piyasa ekonomisi tam anlamıyla işliyor.
       Havayı kirletme konusunda ABD'de dağıtılan ruhatların sayısı, bu uygulama başladığındaki emisyon miktarından azdı. Bu nedenle bu ticaret, emisyonların en az maliyetle azaltılması sonucunu doğurdu.
       - Ölçme ve değerlendirme, ekonomide temel işlemlerden biri. Bu, çevre konusuna nasıl uygulanıyor?
       Çevre sorunlarının önemi, bu sorunların maliyeti hesaplanarak yapılır. İnsanlar çevreye önem veriyor mu vermiyor mu ona bakmak gerek. Hiç umursamıyorlarsa, zaten yapılacak bir şey yok. Ama umursuyorlarsa, o zaman şunu önerebiliriz: Çevre koşullarını düzelttiğiniz zaman o yörenin değeri artacak. Araziler değerlenecek. Evler daha çok para edecek. Kıyıları temizlerseniz yeni turistik tesisler açılabilir, insanlar oraya para getirip bırakır... Temiz havanın ekonomik değerini hesaplayabiliriz. Kirli hava demek, daha çok hastalık demektir. Bu, insanların işe gitmek yerine hastaneye daha çok gitmesi demektir. Bunun bir sigorta bedeli olacaktır. Topluma çıkartılan bir faturası da vardır. Kayıp iş saatleri ve iş günleri olarak... Sonuçta, kirli havanın faturasını vergi mükellefi, yani toplum öder.
       - Çevre ekonomistine toplumun da yardımcı olması şart.
       Norveç'ten örnek vereyim. Asit yağmuru yüzünden balıklar ölüyordu. Zararı gidermek için yapılacak masrafın ne kadarlık vergiyle karşılanacağı hesaplandı. Bir anket yapıldı. Bir örneklem grubuna asgari vergi miktarı bildirildi. Bunu ödemeye hazır olup olmadıkları soruldu. Daha sonra bu miktar deneysel olarak azaltıldı çoğaltıldı. Ortalama nüfusun ödemeye razı olacağı vergi 800 Norveç Kronu olarak saptandı. Ülke nüfusu 3.1 milyon olduğuna göre elde edilecek gelir yılda 2.5 milyar Krondu.
       - Bu, çevre bilinci gelişmiş uygar bir toplumdan örnek... Çevre sorunlarının maliyeti hesaplanırsa, o zaman bunları önem sırasına koymak da mümkün.
       Kronik bronşiti veya astımı olan biri, temiz havalı bir yerde oturmayı tercih etmez mi? Bunun için ne kadar para ödemeye hazırdır? Bunu anlamanın en kolay yolu, insanlara anket yaparak doğrudan doğruya sormak... Örneğin, Boğaziçi ve Marmara'da kirliliği önlemek için ne kadar vergi ödemeye hazırsınız? Belki bu soru şimdiye kadar Türklere hiç sorulmadı. Ama sorulduğu takdirde ilginç yanıtlar alınacağına eminim...
       - Kalite için bir bedel ödemek... İnsanlar buna ne kadar hazır sizce?
       İnsanlar çevreyi kirletiyor, çünkü çevrenin parasal bir değeri yok demiştik. Aslında bu doğru mu? Örneğin su, her ne kadar musluktan akıyor ama içme suyu olarak ayrıca şişelerde satılıyor. Musluk suyu, şişe suyuna oranla çok daha ucuz. Ama insanlar, kaliteli içme suyu için belli bir bedel ödemeye hazır. Demek ki kaliteli suyun piyasası var. Çevre konusunda bir piyasa yaratmadan çevreyi korumak mümkün olmayacak. Buna en güzel örnek tropik ormanlar... Bu ormanların ne kadar değerli olduğu malum: Biyolojik çeşitlilik yaratıyorlar. Meteorolojik önemleri büyük. İklimi etkiliyorlar. Bölgedeki su miktarını belli bir dengede tutuyorlar. Nehirlerin akış hızını dengeliyorlar. Havayı temizliyorlar. Büyük bir karbon kaynağı...Tropik ormanlardan yararlanmak isteyenler için ise bu ormanların anlamı farklı. Ormanı keserek kereste elde etmek, tarla açmak... Onlara karbonun da biyolojik çeşitliliğin de anlamı yok. Neden? Çünkü bütün bu saydığımız yararlı özelliklerin parasal bir değeri yok onlar için.
       - Ama tropik ormanların bir kısmı, piyasa ekonomisi çerçevesinde düşünülmeye başlandı. Bunun temel mekanizmasını anlatır mısınız?
       Kyoto kararları uyarınca, zararlı gaz emisyonları azaltılacak. Başta karbondioksit... Şimdi şöyle bir takas öneriliyor: Gelişmiş bir çok ülke, karbondioksit emisyonunu azaltmakta zorlanacak. Gelişmekte olan bir çok ülkede orman hala bol. Ormanlar karbondioksiti emdiğine göre, bu ülkelere "karbon kredisi" verelim. Tarım arazisi açmak için ağaç kesmesinler. Ağaç kesimiyle kazanacakları parayı "karbon kredisi"yle kazansınlar... Hatta belki daha fazlasını...
       - Bu takas uygulanıyor mu?
       Karbon, Chicago Borsası'nda alınıp satılmaya başlandı... Dünyada karbon alım satımı için 100 kadar sözleşme imzalandı. Kyoto uyarınca takasın ayrıntıları ilerde saptanacak. Ama tek bir örnek vereyim: En borçlu ülkelerden Kosta Rika, halen dünyada en çok karbon kredisi alan ülke. Pek çok banka, Kosta Rika'ya açtığı krediyi geri almaya çalışır, ama alamaz. Bu nedenle bankalar, borcu zararına da olsa kapatmak için ucuza "satıyor". Örneğin 1 milyon dolarlık borcu 250 bin dolara satıyor. Dünya Doğa Vakfı (WWF) bu borcu satın alma karşılığı, Kosta Rika'dan, orman ve sulak alanlarını korumasını şart koşuyor. Böylece hem çevre korunuyor, hem ülkenin borcu azalıyor.
       - Gelişmiş ülkelerde bu tür bir uygulama nasıl olabilir?
       Örneğin İngiltere'de bir süpermarket, sattığı ürünlere iki tür fiyat uygular. Birinci fiyat normal fiyattır. İkinci fiyat biraz daha fazladır. Fazla miktarı süpermarket, bir fonda toplar. Ve ağaç dikimi gibi çevre koruma faaliyetlerinde kullanır. Tüketici, eğer çevre korumadan yanaysa ikinci fiyatı seçer.

       Çevre ekonomisti Ece Özdemiroğlu, Türkiye'de yürüttükleri çalışmalardan bir örnek aktardı:

       Soma ve Yatağan termik santrallerinden çıkan kükürt dioksitin zararını ölçerken doz - etki fonksiyonuna baktık. Bu fonksiyon, bir birim emisyonun alıcı kitle üzerine, yani hem insanlara hem ekinlere yaptığı zararı ölçer. Böylece, Soma ve Yatağan'da etkilenen bölgelerde bu nedenle yapılan doktor, klinik ve hastane başvurularının sayısına bakarak solunum yolları hastalıkları, etkili ürün kaybı ve ormancılık kaybı hesaplandı.
       Bunun ekonomik maliyetini şöyle ölçtük: Hastane - doktor - ilaç masrafları, gündelik ortalama ücrete bağlı olarak işgünü kaybını esas alarak insan sağlığına zararlarını saptadık. Kaybedilen hasadın gerçek piyasa fiyatı (yani, piyasa fiyatı eksi destekleme miktarı ya da vergiler) üzerinden değerine baktık. Son olarak da bütün bu zararları toplayıp toplam zarar maliyetini bulduk. Bu, kükürt dioksit arıtma teknolojisinin maliyeti ile karşılaştırıldı. Ek olarak bu maliyet, termik santrallerin kapatılması ile doğacak maliyetle karşılaştırıldı. Şu sonuçlar çıktı: Soma'daki iki santralden biri zaten o kadar az verimle çalışıyor ki, kapanması daha karlı olacak. Yatağan'da ise derhal en ileri teknolojili arıtma tesisi kurulmalı ve çalışmalı.