The Others Dava iki ay sürer

Dava iki ay sürer

26.05.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Dava iki ay sürer

Dava iki ay sürer


"Büyük dava" 31 Mayıs Pazartesi günü başlıyor. Olağanüstü önlemler altında, İmralı adasında görülecek dava, Türkiye'de son 15 yıl içinde resmi verilere göre 30 bine yakın insanın canını yitirdiği bir şiddet dalgasının baş sorumlusu olarak nitelenen kişiyle ilgili. Sanık sandalyesinde oturacak kişi, silahlı militanlarıyla Türkiye'ye başkaldıran yasadışı PKK örgütünün lideri Abdullah Öcalan. Ceza talebi, Türk Ceza Yasası'nın "bölücülüğü" düzenleyen 125. maddesi uyarınca, idam.
Türkiye'ye 100 milyar dolar üzerinde kaynak kaybına da yol açan, ülkenin iç ve dış ilişkilerinde derin sorunlar yaratan bu kanlı kavga, ortaya saçtığı önemli tartışmalar nedeniyle de hem Türkiye hem de dünya açısından odak noktası. çok sayıda ülkenin gözü, Türkiye kamuoyu gibi, gelecek haftadan itibaren Öcalan Davası üzerinde olacak.
İddia makamı hazır. Savunma da son hazırlıklarını yapıyor. Savcılar, dün sabah İmralı adasına gittiler. Dava boyunca adada kalacak, her duruşmaya eksiksiz katılacaklar. Savcılardan biri, yıllardır "bölücülük" ve "terör" davalarından tanıdığımız, Talat Şalk. Ankara DGM savcısı Şalk'la, görüştük.

Yavuz Baydar


* Sayın Şalk, Öcalan'ın yakalandığı gün bir savcı olarak ne hissettiniz?
Yakalanacağını hiç tahmin etmiyordum. Gerçi, sonradan öğrendiğime göre, hükümetin yakalanmadan 15 gün öncesine dayanan hazırlığı başlamış. İmralı'ya asker çıkmış, yerleşmiş...
* Siz savcıların hiç haberi olmadı...
Hiç haberimiz yok. Hatta ben bir iddianame yazdırırken, Terörle Mücadele Şube Müdürü bana telefon etti. "Gözün aydın, Öcalan yakalanmış" dedi. Tabii hem çok şaşırdım, hem de sevindim.
* Siz uzun bir süredir "bölücülük" davalarına baktınız. DEP davası bunlardan biriydi örneğin. Bu tecrübe ve birikiminize dayanarak "ben bu büyük davayı almalıyım" gibi bir arzu geçti mi içinizden?
Örgütün bütün Türkiye'de işlediği suçlar var. Bunlardan Öcalan sorumlu. Bizim DGM'de de PKK hakkında açılmış birçok dava var. Ama Diyarbakır, İstanbul ve İzmir'de de var. Yani yakalandığı zaman Ankara'ya gönderileceği konusunu bilemiyorduk. Ama herhalde yüzde 60'ı geçen bir ihtimalle bu davanın Ankara'ya verileceği tahminiyle, "verilirse ben bu davada görevlendirilirim" diye, bir istek değil de, bir düşüncem oldu. Gerçekten de bir hafta sonra, Terörle Mücadele Şube Müdürü gece aradı. "Hayırlı olsun, davayı bize verdiler" dedi. Ertesi gün de Başsavcı bey çağırdı. Üç arkadaş gittik, sorgulamalarla hazırlıklara başladık.
* Siz bu davayı nasıl tanımlıyorsunuz? Sizce Türkiye açısından ve uluslararası hukuk bakımından ne gibi anlamlar taşıyor?
Türkiye bakımından çok önemli bir dava. Cumhuriyet tarihinin en büyük davası deniyor, ama ben orasını kestiremem. Türkiye, 20 seneyi aşkın bir zamandır, terör örgütünün saldırısıyla karşı karşıya kaldı. Kalkınması zarar gördü, insan kaynaklarını kaybetti, toplumsal gelişme darbe aldı. O bakımdan davanın başlayacak olması çok önemli. Bir de şu var: Ben çeşitli ülkeleri ziyaret ettim. Gördüm ki ülkemiz kendisini dışarda iyi anlatamıyor. Belki bu dava münesebetiyle kendi davasını daha iyi anlatmak imkanını bulabilir. Çünkü tam anlamıyla bir terör örgütüdür bu.
Her ne kadar kendilerini "Kürt özgürlüğünün örgütü" olarak gösteriyorlarsa da, bunlara inanmayan, katılmayan birçok Kürt vatandaşımız var. Tarihte de böyle isyancı gruplar görülmüş. Bunlar da öyle: Bir siyasi kimlikleri yoktur. Kendilerine siyasi kimlik vermek için epey uğraştılar, ama başaramadılar. Hukuki bir varlıkları da yok. Yargıtay'ın içtihatlarına göre illegal bir örgüt. Bu davada bunları açıkça anlatacağız. Başarırsak, Türkiye'nin kazancı olur.
* Dava Pazartesi başlıyor. Hazırlıklar tamam mı?
Tamam. İddianame 136 sayfadır. Tanık dinlemedik. PKK eylemleri ile ilgili dosyaları getirttik. Öcalan'ın, onların "alan komutanı" dediği adamlarıyla yaptığı konuşmalar, MED - TV'de yaptığı konuşmaları aldık. "Turizm de hedeftir, ekonomi de hedeftir" diyor örneğin. Sonra PKK'nın kongre kararları... Bütün bunları inceledik.
* Eldeki bu kanıtlar iddia makamı için yeterli mi bulunuyor?
Bizce bu aşamada yeterli. Mahkeme isterse başka deliller de toplayabiliriz.
* PKK'nın şiddet eylemlerinden mağdur olan siviller, operasyonlara katılan güvenlik güçleri mensupları, döneme tanıklık etmiş resmi görevliler, mahalli kuruluş temsilcileri var. Bunlardan hiç tanık çağıracak mısınız?
Şimdilik öyle bir niyetimiz yok. İcap ederse çağırıp dinleteceğiz. Müdahil avukatları ne yapar bilemiyorum.
*Peki, iddia makamı olarak davadaki stratejiniz nedir?
Bu, aslında, normal bir duruşma. Farklı olması, sadece, sanık sandalyesinde oturan kişinin Abdullah Öcalan olması. Dolayısıyla, normal bir duruşmadaki tutumumuz ne ise, buradaki tutumumuz da o olacaktır. Tabii ki savunma da kendi hazırlığını yapıyor. Mahkemeye ileri sürecekleri öneriler ve talepler doğrultusunda, bizim takınacağımız tutum da belirlenir. Biz bu konuda yeterli fikir jimnastiği yaptık. Bazı stratejiler geliştirdik. Ama bunların ayrıntısı dilerseniz bende kalsın.
* Peki, iddia makamı, davayı ele alırken, TCK'nun "bölücülük" suçunu düzenleyen 125. maddesinden ceza talebi konusunda tereddüdünüz oldu mu? Zira, başka maddeler de tartışıldı. 146. madde gibi...
Hayır. Ne benim ne de arkadaşlarımın bu konuda bir tereddüdü oldu. Çünkü bu kişi, bu örgütün lideri. Bunu bütün vatandaşlar biliyor. Kendi elemanlarını asker gibi denetlerken gördü, tv konuşmalarını dinledi. Yargıtay'ın yerleşik içtihatları var: Örgüt liderleri, örgütün bütün eylemlerinden sorumludur. O nedenle, 125. madde konusunda hızlı bir mutabakat sağladık.
* Dünyada terör, insanlık suçu, toplu kıyımla ilgili bazı büyük davalar var. Guzman, Carlos, Demjanjuk davaları gibi, RAF ve Kızıl Tugaylar davaları gibi. Bunlara baktınız mı?
Hayır bakmadık. Bakmak istesek de bunların dosyalarını getirtmek zaman kaybına yol açacaktı. Ama tabii ki bu davalar konusunda basından bilgilerimiz olmuştu.
* Bu dava sizce nasıl bir süreç izler? Hızlı bir dava mı olur, zamana yayılır mı?
İlk günden itibaren sürekli olarak duruşma yapacağız. Duruşmalar her gün sabah saat 10'da başlayacak, şeklinde bilgi aldık. Sanırım öğleden sonra saat 17'ye kadar sürer. Kesintisiz sürecek. Sadece haftasonları, yasa gereği ara verilecek. Tabii savunmanın talepleri de zamanı etkileyebilir. Herşey bitince esas hakkında mütalaa yapılır, bu da herhalde birkaç gün zaman alır. Ardından sanık ve avukatları için bir süre tanınır, ki bu süre de 15 günü geçemez.
* İki ay sürer, tahminleri makul mü sizce?
Makul. Bakarsınız daha kısa sürede de biter.
* Müdahil avukatların davaya katılması, davanın gidişatını, akışını etkiler mi?
Tazminat talebinde bulunsalar davanın süresini, gidişatını etkileyebilir. Uzatabilir. Ama, gördüğüm kadar, öyle bir talepleri yok.
* Dile getirilen bir kuşku: "Adil yargılama olacak mı?"
Adil yargılama olacak. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Sanığın konuşmasına fırsat verilecek, avukatlarına savunmasına fırsat verilecek, herşey kuralına göre işleyecek.
* Buna belirti olarak gösterilen kimi gelişmeler var. Örneğin, avukatların 30 Nisan'da Ankara DGM'deki duruşma ardından polis tarafından dövüldüklerine dair iddialar tepkilere yol açtı. Avukatlar can güvenliklerinin sağlanamadığını, bu nedenle davadan çekilmeyi bile düşündüklerini söylüyorlar. Bu, "savunma hakkı kutsaldır" ilkesinin ihlali olarak kabul ediliyor.
Polisin dövdüğüne inanmıyorum da, herhalde şehit aileleri saldırdılar. Orada taşkınlık yapmışlar, doğru. Ama tedbir alınacaktır. Biz asla böyle gelişmeleri istemiyoruz. Çünkü bundan devlet zararlı çıkıyor. Devlet bu yüzden hesap vermek zorunda kalıyor. Davanın tarafları taşkınlık yapmasın. Kararı mahkeme verecektir. Mahkemenin kararına saygı duyulmalıdır. Savcılar olarak savunma hakkının kutsallığına inanıyoruz, herkes buna saygı göstermeli.
* Sanığın askeri otorite altında, erişimi izne bağlı bir yerde tutulması, savcıların bile izinle sorgulamaya gitmesi, bir başka eleştiri konusu.
Bu çok yanlış bir yargı. Bu şahıs Türkiye'de 35 bin kişinin ölümüne sebep olmuş. Bu insana Türkiye'de kin ve nefret duyan çok kişi var. Yani öldürmek, ortadan kaldırmak isteyecek çok kişi var. Kaçırmak isteyecek çok kişi de var. Devletin temel endişesi bu. Bütün tedbirler bunun için. Bu açıdan adil yargı tartışmaların içinde görülecek bir konu değil bu. Kaldı ki, kanunda böyle bir hüküm de var. "Tehlike teşkil ediyorsa avukatları ile bile görüştürmezsiniz" diyor. Bize "şöyle yapın, böyle yapın" diye bir emir verilmedi. Bize, "gidin, tahkikatınızı yapın" dendi. Sanığın güvenlik gözetimini asker sağlıyor. Belli bir disiplini var. Kimse oraya elini kolunu sallaya sallaya giremez. Biz de giremiyoruz. Önceden haber veriyoruz. Onlar da bize saygısızlık etmiyorlar. Görevimizi yapacağımız yere götürüyorlar. Süreç işliyor. Paris'te adliyeye girerken, geldiğim bilindiği halde, tepeden tırnağa arandım. ABD'de yanımızda FBI yetkilisi olmasına rağmen, Dışişleri binasına girerken tepeden tırnağa arandık. Güvenlik tedbiri Öcalan için niye uygulanmasın?
* "Adil yargı" konusunda bir de DGM'lerin yapısı tartışması var. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi askeri yargıçlar nedeniyle DGM kararlarını geçersiz sayıyor.
Evet, AİHM'de alınmış bir karar var. Ama Türkiye devleti için bağlayıcı değildir bu karar, yasa hükmünde değildir. Türkiye, tazminat ödemek zorunda kalabiliyor.Aslında geçen sene bu konu tartışılmıştı. Hatta benim Antalya'da katıldığım bir toplantıda DGM'lerin yapısı konusundaki bir değişikliğin gerekliliği üzerinde durulmuştu. Ama o zaman yapılmalıydı bu. Şimdi sadece Öcalan için yapılıyormuş izlenimini verebilir. Doğru bulmuyorum.
Ayrıca, şu önemli: DGM'lerde alınan tüm kararlar Yargıtay'a gidiyor. Yargıtay, biliyorsunuz, tamamen sivil üyelerden oluşuyor. Tamamen bağımsız bir üst mercii bu kararları gözden geçiriyor. DGM yasa değişikliği ise, hükümetin bileceği bir iştir.
* DGM ile ilgili yasa değişikliği davanın başlamasından sonra yapılırsa, bu, AİHM'nin sözünü ettiğimiz kararını geçersiz kılmaya yeter mi?
Evet, yeter.
* Diyelim ki, DGM sanığı idama mahkum etti. Bu her aşamada onaylandı. Ama sanık avukatları sonucu AİHM'ne götürdü. Kararın infazı için AİHM'nin vereceği karar beklenir mi?
Hayır, beklenmez. Orası bir temyiz mercii değil ki.
* Sayın savcı, sanık ne durumda? Ruhen, fiziken?
Fiziksel olarak iyi. Bir şikayeti yok. Sürekli doktor denetimi altında. Bir rahatsızlığı yok. Eski kilolarını da attı, daha da sağlıklı hale geldi. İdman da yaptırıyorlarmış.
* Savcılara yardımcı oldu mu? Sorularınızın tümüne yanıt verdi mi?
Verdi. Yardımcı oldu. Bize direnmedi, herhangi bir sertleşmeye de girmedi.
* Bazı terör davalarında rastlanan bir gelişme var: Avukatlar, eğer teknik savunma yerine siyasi savunma yoluna giderlerse, onlar da "kanunun suç saydığı fiili övmek" ve benzeri bazı hükümlerden gözaltına alınabiliyor, haklarında dava açılabiliyor. Hatta, bildiğim kadar, Türk mevzuatında da "savunmanın çerçevesi dışına çıkmak" diye bir kavram var. Bu davada eğer avukatlar siyasi savunma stratejisini benimserse, örneğin "bölücülük" gibi suçlardan haklarında dava açılması olasılığı belirmeyecek mi?
O olasılık her zaman var tabii. Savunma sınırını aşarlarsa, evet. Yasalarda suç olan bir konuya girilirse, o anda olmasa bile, dava açılabilir.
* Sanık pişmanlık veya af yasası kapsamına alınabilir mi?
O, hükümetin kararına kalmış bir konu. Bizi ilgilendirmiyor.
* Bir yanda, sürmekte olan bir HADEP davası var. Bu parti, "terör örgütünün siyasi kolu" olmakla suçlanıyor, kapatma istemi görüşülüyor. Öcalan davasının HADEP davasıyla ilişkisi ne derecededir?
Zaten Öcalan'la bizim yaptığımız sorguda HADEP'le bağlantılarını açıkça söyledi. Bizden Anayasa Mahkemesi'ne çok sayıda belge gitti. Bizce kapatma için çok sayıda neden var. Tabii takdir Anayasa Mahkemesi'nin.