The Others En hassas haber

En hassas haber

03.02.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

En hassas haber

En hassas haber



En hassas haber
Medya kavgası mı? Çıkar peşindeki medya patronları arasındaki kıran kırana savaş mı?
Yoksa siyasette geniş çaplı bir temizliğe yol açan ve Türkiye’yi çürüten bir yolsuzluklar silsilesi içinde net haber değeri taşıyan bir gelişme konusunda doğru ile yalanın o malum mücadelesi mi?
Çukurova Grubu’nun Yapı - Kredi ve Pamukbank’a borçlarının yapılandırılması için BDDK ile vardığı uzlaşmanın içeriği konusunda, aralarında Milliyet’in de yer aldığı gazeteler de çıkan patırtı kamuoyuna yine bu soruları sordurdu.
Milliyet okurları da bu konudaki haber ve tartışmalara tepkisiz kalmadı.
Buraya gelen 60 kadar tepkiye bakılırsa, okurlar meseleye öyle basit bir "medya savaşı" merceğinden bakmıyor.
Kuşkular ve sorular da var, uyarılar da.
Çoğunluğun görüşlerini şöyle özetlemek mümkün: "Türkiye’nin ekonomik bakımdan bugün geldiği sefalet noktasında en sorumlu kişiler eski siyasetçiler kadar, banka sahibi pek çok patrondur. Şubat krizi kafalara düşen bir saksıydı. Ve halk seçimlerde tokadı attı. Bundan payını alması gereken sadece patronlar değil, gazeteler ve gazetecilerdir. Sizden temiz, doğru bilgi istiyoruz. Hırsızın, soyguncunun, hala siyasetten medet uman yüzsüzün peşini bırakmayın."
12 okur, Milliyet’i eleştirirken şuna dikkat çekiyor: "Banka soygunu pisliğini çabuk temizlemek mümkün değil. Bunun gürültüsü de olacak. Ama Milliyet gibi gelenek sahibi gazetelerin görevi de düzgün haber vermek olmalı. Bu haberlerde başlıklarınız taraflı. Haberlerinizde bilgiyle yorum birbirine fazla karışıyor. Gerçeklerin ayırt edilmesi çok zorlaşıyor. Doğruyu öğrenmek kolay değil."
Türkiye, maalesef eski alışkanlıklarını kolay terk edemeyen bir topluma sahip. Buna hemen her meslek grubu dahil.
Yeninin eskiyi zorladığı, acil bir değişimin kapıyı çaldığı bu dönemde, ne yazık ki, meslektaşlarımın önemli mevkilerdeki bir bölümü akıl yerine paraya dayalı güdülerle, meslek onuru yerine kısa vadeli reflekslerle hareket ediyor.
Kopan gürültü, okur bilmeli ki, bilginin örtbas edilmesi veya çarpıtılması ile doğru sunulması gayretleri arasında çıkan çatırtı.
Medyada tekelleşme, evet, mesleğimiz ve okurun sağlıklı bilgilenmesi açısından bir büyük risk. Gazetecilikten başka alanlarda da iş tutan medya patronlarının faaliyetlerinin - örneğin usulsüzlük veya yolsuzluklarının - kendi basın ve yayın kuruluşlarınca, kuralınca haber yapılarak izlenmesi çok ciddi bir problem. Otoriter gelenekten gelen bu ülkede, mesleği ile patronu arasında sadakat ikilemi yaşayan gazetecinin zikzakları, özellikle göze batan bir hastalık. Haberciliğini patronunun çıkarlarına göre ayarlayan gazetecinin hali ise tam bir trajedi.

Eşit mesafe
Okur böyle durumlarda gazeteden ne bekliyor? Kuşkusuz, öncelikle, tecrübeye ve akıl sağlığına dayanan, "böyle verirsek sonucu şöyle mi olur acaba?" kaygısını tümüyle dışlayan bir haber değerlendirmesi. Yani, haber ise haberi verilecek. Doğru, dengeli, adil bir biçimde.
Peki, 5 milyar doların üzerinde bir rakamla ifade edilen Çukurova Grubu - BDDK uzlaşmasının "aslında ne olduğu", haber değeri taşıyor mu?
Zaman zaman Doğan Medya Grubu ile ilgili sert eleştirilerde de bulunan, medya gruplarına eşit mesafede durduğu bilinen Fehmi Koru, 31 Ocak günü şöyle yazıyor:
"Bu anlaşmanın bankasına el konulan hiçbir patrona nasip olmayan bir ‘iyilik’ olduğu kuşkusuz. Aynı suçlamalara muhatap patronlar bir süre cezaevlerinde ağırlandıkları gibi, malları için de haciz muamelesi başlatılmıştı. BDDK’nın bu kararıyla, bankacılık düzenini sarsacak, piyasa sistemine güveni yok edecek yeni bir dönem başlatılmış oldu... Bu karara itiraz, televizyon kanalı ve gazeteleri bulunan medya alanındaki rakibi olan başka bir grubun gazetelerinden geldiği için, konu bir tür ‘medya savaşı’ gibi algılanıyor; muhtemelen öyle bir boyutu da var konunun. Ancak o boyut, BDDK’nın Çukurova Grubu’na ‘özel muamele’ yaptığı gerçeğini perdelememeli.."
Aynen katılıyorum.
Peki, büyük grupların dışında nispeten bağımsız gibi duran gazeteler bu değerlendirmeye neden uzak durdular? Okurun "bu işin doğrusu nedir?"i bilme ihtiyacını neden görmezden geldiler? Böyle iki gazetenin editörleri ile konuştum. Söyledikleri ortak: "Bize göre de haberdi. Ancak, açıkçası, bu vahşi ortamda bir grubun garezini üstümüze çekmekten çekindik."
Oysa, korkuyla gazetecilik yapmak mümkün değil.
Aydın Doğan’ın "bizim grubun da haberlik işleri varsa mutlaka verin" dediğine birkaç kez bizzat tanık oldum. İzlenimim, samimi olduğudur. Ama bu henüz test edilmedi tam olarak, onu da belirteyim.
Yorum: BDDK - Çukurova Grubu protokolü, izlenmesi gereken büyük bir haber. Bunu önemseyip haber yapan saygın Financial Times gazetesinin bile vahşi suçlamalardan payını aldığını bilmek, ama hiç umursamamak gerek.
Milliyet’e temel eleştirim, okurların dile getirdiği konu: Editörlerin her ne kadar "biz TV’lerle mücadele ediyoruz, çizgimiz bu" dediklerini duyar gibi olsam da, "tavır" veya "yorum" içeren başlık;, kanaat ve belirsiz kaynak içeren haberler yerine, bu tür haberleri mümkün olduğunca düz, serinkanlı, abartısız ve ayrıntılı vermek gerek.
Aksi yaklaşım, "medya savaşı" algılamasını besliyor çünkü.
Okur biliyor: Ne kadar gürültü yapılırsa yapılsın, gerçek saklanamıyor.
Galiba asıl sorun, patronlardan ziyade, kendilerini kullandıran gazetecilerde.