The Others Gereksiz bir radikalizm

Gereksiz bir radikalizm

23.09.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Gereksiz bir radikalizm

Gereksiz bir radikalizm

Ekonomik istikrar arayışında lirayı dolara eşitleme politikası

Ekonomiden sorumlu devlet bakanı Güneş Taner, Milliyet ekonomi editörü Şeref Oğuz'a yaptığı bir açıklamayla, ekonomik istikrarın sağlanması amacıyla değeri Amerikan dolarına eşitlenen "yeni lira" projesini ortaya attı. Galatasaray Üniversitesi Ekonomi Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Seyfettin Gürsel projeyi değerlendiriyor.
"Milliyet" 20 Eylül'de ekonomiden sorumlu devlet bakanı Güneş Taner'in "yeni lira" önerisini manşet yaptı; ekonomik istikrar tartışması radikal bir öneriyle yeniden alevlendi.
Sayın Taner'in "yeni lira"nın yaratılmasına ilişkin projesinin, (Arjantin ve Estonya'da olduğu gibi) "Para Kurulu" çeçevesinde lira miktarını mevcut net döviz miktarına bağlamayı içerdiği anlaşılıyor.
Firmaları ve vatandaşları, nihayet çok ciddi bir mücadeleye girişildiğini ve enflasyonunun hükümetin ilan ettiği rakamları izleyerek süratle düşeceğine inandırmak başarının temel koşuludur. Aksi takdirde fiyat belirleme gücü olan firmalar hükümetin öngörülerinin üzerinde zam yapar; vatandaşlar yüksek olan enflasyon beklentilerine uygun nominal faiz talep eder; dolayısıyla reel faizin çıkması gereken düzey sürdürülemez olduğundan mücadele başarılı olamaz.
Öyleyse daha işin başında hükümet, toplumu hem tutarlı ve bütüncül bir istikrar paketi oluşturduğuna, hem de bunu uygulayacak siyasi irade ve desteğe sahip olduğuna inandırmak zorundadır.
"Para Kurulu" olgusu bu "siyasal irade ve destek" ile ilgili olarak devreye girer. Geçmişte hükümetlerin çeşitli istikrar paketleri uygulayıp başarısız oldukları ülkelerde, yönetim inandırıcılığını yitirdiğinden, mevcut hükümet enflasyonu yok edecek olanaklara sahip olsa da, salt güven eksikliğinden başarılı olamayabilir. Para Kurulu işte bu güven sorununu çözecek araçtır.
Tedavüldeki milli paranın miktarı, para tabanı aracılığı ile Merkez Bankası'nın rezerv mevcuduna bağlanır. Kur sabitlenir; milli para psikolojik nedenlerle isim değiştirir ve 1 birim milli para = 1 dolar kabul edilir. Her vatandaş bu sabit kur üzerinden istediği kadar döviz alıp satabilir. Ekonomik açıdan bu olağanüstü radikal önlemle verilmek istenen mesaj şudur: Yönetim para basma yetkisinden hiç bir şüpheye yer bırakmayacak şekilde vazgeçmiştir. Her türlü manevranın ve kamuflajın önü kesilmiştir. O kadar ki, hükümet aslında çok daha makul bir çözüm olan MB'nın özerkleştirilmesini, vatandaş tam güvenmez korkusuyla, gündeme bile getirmemiştir.
Bu sistem hem sıkı para politikasını garanti altına almakta, hem maliyet enflasyonuna karşı döviz kuru çıpasını en katı şekliyle kullanmakta, hem de, para basarak gelir elde etme olanağını elinden aldığından hükümeti bütçe disiplinine zorlamaktadır. Kamunun yüksek borç talebi yüksek reel faiz anlamına geleceğinden, yüksek faizlerle borçlanıp, durum sürdürülemez hale gelince de, borcu para basarak ödeme olanağı (DYP - SHP hükümetinde bu yolu savunan sosyal demokrat bakanla Refahyol başbakanının kulakları çınlasın) kalmadığından hükümet de ayağını yorganına göre uzatmak durumunda kalır.
Sistem Arjantin'de kesin sonuç vermiştir. Para Kurulu'nun devreye girdiği Nisan 1991 öncesinde yüzde 20.000'lik hiperenflasyondan ancak yüzde 400'ler seviyesine indirilebilen ve yeniden yükselme emareleri gösteren enflasyon bir kaç ay içinde yüzde 20 - 30; birkaç yıl içinde de yüzde 1 düzeyine gerilemiştir.
Tahmin edeceğiniz gibi bu radikalizm maliyetsiz değildir. Sistemin en bariz sonucu milli paranın aşırı değerlenmesidir. Enflasyon bir ayda dolar enflasyonu (yüzde 2 - 3) düzeyine inmediğinden, iç fiyatlar dünya fiyatlarının üzerine çıkmaya başlar. Dolar enflasyonu düzeyine iniş ne kadar uzarsa milli para da o kadar değerlenir. Arjantin'de bu değerlenme, enflasyonda nispeten hızlı bir düşüşe rağmen yüzde 40'ı bulmuştur. Sonuç ihracatın hızla gerilemesi ve dış ticaret açığının büyümesidir.
Rakiplerden daha yüksek bir verim artışı yoluyla rekabet gücünü kazanmak olanaksız olmasa da çok uzun süre alır. Ayrıca Türkiye gibi AB ile Gümrük Birliği'nde olan bir ekonomide ithalat patlaması Arjantin'in yaşadığından daha şiddetli olacaktır.
Dış ticaret açığının ekonomiyi krize sürüklememesi dış kaynak girişinin önemli ölçüde artması sayesinde sağlanır. Fiyat istikrarı, yatırımcılara güven ortamını sağlarken, devletin büyük bir özelleştirme hamlesinin altyapısını da hazırlamış olması gerekir. Bu cephede başarı şansı oldukça yüksektir. Ama iki olumsuz gelişmeden kaçınmanın olanağı hemen hemen yoktur.
İlki, işsizlikte patlamadır. Arjantin'de fiyat istikrarı sağlandıktan sonra 4 yıl boyunca yaşanan çok yüksek büyümeye (yaklaşık yüzde 8) rağmen işsizlik hızla artmıştır. Bu artışın başlıca nedenleri bütçe fazlası vermek zorunda kalan devletin personelini azaltması, özel sektörde de firmaların kurdan dolayı kaybetmekte oldukları rekabet gücünü yeniden kazanabilmek için emek kullanımını üretimi azaltmadan asgari düzeye düşürme çabaları ve dış rekabet karşısında yerli sanayinin yeniden yapılanmak zorunda kalmasıdır. Arjantin'de bugün işsizlik oranı yüzde 17'dir ve uzun yıllardan sonra siyasal istikrar yeniden tehdit altındadır.
İkinci olumsuzluk mali sistemde yaşanacak sarsıntıdır. Enflasyondaki sert düşüş reel faizlerde aşırı yükselmeyi de beraberinde getirir. Üstelik bu yükseliş, iktisadi aktörlerin, bu arada da bankaların öngöremediği bir gelişme olmaya adaydır. Bankalar müşterileri ile faiz düzeyini daha yüksek bir enflasyona göre uzun süreli kontratlarla belirlemişlerse mali bunalım kaçınılmazdır: Mudilerine öngörülmeyen yüksek faizleri ödemekten imtina edemeyen bankalar, kredi verdikleri firmalardan bu yüksek reel faizleri tahsil edemezler.
Ayrıca Hazine'nin bu yanılgıya kapılmadığını, yani anti - enflasyon politikasından önce kısa vadeli borçlandığını, enflasyonun düşüşü sırasında da ya borçlanmadığını ya da planladığı enflasyon ile gerçekleşen enflsayonun tamamen uyum içinde olduğu bir ortamda borçlandığını varsaymamız gerekiyor. Aksi takdirde önce devlet iflas edecektir.
Türkiye'nin siyasal koşullarını dikkate aldığımızda, hızla artacak bir işsizliği ve büyük sarsıntılara gebe bir banka sistemini demokratik rejim göğüsleyebilir mi? Cevabı okuyuculara barıkıyorum. Bitirirken, pekçok ülkenin (örneğin Bolivya, İsrail, Rusya, Brezilya) demokratik rejim içinde kalarak ve "Para Kurulu" radikalizmine başvurmadan ekonomik istikrarı sağlama başarısını gösterebildiğini hatırlatmak istiyorum.