The Others Herkes göstermek istiyor

Herkes göstermek istiyor

18.10.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Herkes göstermek istiyor

Herkes göstermek istiyor
18 Ekim 1998
Nazım ALPMAN Kameraları görünce bülbül gibi şakıyanlar... Hangi diskoya gideceğini haber verenler... Torununu köpeğini ballandıra ballandıra yazanlar... "Medya özel yaşama müdahale ediyor," diye feryat edenler haklı olmasına haklı ama galiba tersi de doğru: Özel yaşam medyaya müdahale ediyor!

Yasemin Yalçın'ın hamilelik fotoğrafını çeken gazeteci Sinan Özedincik'in, sanatçının kocası İlyas İlbey tarafından dövülmesi, eski "şarkıyı" yeniden pikaba koydu:
"Kamuoyuna malolmuş kişilerin özel hayatları olabilir mi?"
Siyaset ve magazin dünyalarında bu sorunun duruma göre değişen "kesin" yanıtları bulunuyor:
Bir... Haber o kişiyi olumlayacaksa, kamuoyunu malolmuş kişilerin özel hayatı olmaz! İki... Eğer olumsuzlayacaksa, bu doğrudan özel hayata yapılmış bir saldırıdır! Siyasi parti liderleri kongre öncesinde ve sonrasında eşofmanları çekip sabah kargalardan önce yollara düşerler. Basın mensupları da "tesadüfen" liderleri spor yaparken görüp, haber yaparlar!
Bu düpedüz kamuoyuna malolmuş bir kişinin özel hayatıdır. Esas iştigal alanıyla da ilgisi yoktur. Ancak liderin, ne kadar formda ve zinde olduğu "gerçeğini" halka ulaştırdığı için muhatabı açısından "özel hayatın ihlali" sayılmaz.
Önce uzaktan başlayan çekim, koşu sonunda muhabirin "sürpriz" biçimde liderin önüne çıkmasıyla sona erer. Haberin sunuşunda gizliliğin altı özenle çizilir:
"Falanca lideri sabah koşusunda yakaladık!"
Bu "sabah sürprizinin" tamamen partinin bir halkla ilişkiler organizasyonu olduğunu, izleleyiciler ve okuyucular dışında herkes bilir. Aynı "içten" tutum magazin dünyası için de geçerlidir. Bu renkli dünyanın popüler şahsiyetleri, duyulup görülmesinde fayda mülazaha ettikleri durumları önceden konuyla ilgilenen muhabirlere "çıt"latırlar... Radikal gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Yılmaz, 10 Eylül 1997 tarihli yazısında oldukça aydınlatıcı bilgiler veriyordu:
"...bu hanımlardan bir bölümünün `ben havuzda soyunacağım, sen uzaktan benim haberim yokmuş gibi fotoğraflarımı çek' ya da `filancayla bu akşam Şamdan'a gideceğim, haberiniz olsun' dediklerine tanıklık edebilecek en az on tane paparazzi gösterebilirim."
Büyük basının bu yaz girdiği "parlak ilaveler" dönemi çok şükür bu türden "özel hayata müdahale" meselelerini ortadan kaldırdı.
Çünkü bu dünyanın "sanatçı" ve sanatçı olmayan "ünlüleri" artık gönüllü olarak soyunuyor! Paparazziler açısından çıplak fotoğraf çekmek "vakayı adiye"den hale geldi. Şimdilik "yasak aşklar departmanında" sorunlar sürüyor. Çapkın bir işadamı yeni tavladığı manken sevgilisinden karısına söz etmediyse, magazin basınında görünmekten pek hoşlanmayabiliyor.
Sonra "yıldız sanatçı" çekimler sırasından tanıştığı part - time sevgilisiyle "bir filmlik" aşk yaşayacaksa bunun kamuoyuna duyurulmasından rahatsız olabiliyor.
Ancak bunlar istisnaları oluşturuyor. 2000'li yıllara doğru ilerlerken toplum olarak tam anlamıyla bir "glasnost" dönemine girmiş bulunuyoruz. Herkes özel bir şeylerini "göstermek" için yanıp tutuşuyor. Gördükleri karşısında dudakları uçuklayanların da rahatsız olduklarını söylemek biraz saflık olur.
Pazar günleri gelen "parlak tiraj" arzu edilen yolda birlik ve beraberlik içinde ilerlendiğinin bir göstergesi olsa gerek... İş aleminden iki ünlü ailenin geçen yıl yaptıkları Mauritius tatiline giderken tanınmış bir magazin muhabirini yanlarına almaları, "gösterme" tutkularının vardığı aşamayı çok güzel ortaya koyuyordu.
İki yıl önce İstanbul'un gece hayatıyla ilgili bir röportaj yapıyordum. Özel hayatların en fazla açık verdiği bir lokalin yöneticisine sormuştum:
- Burası çok bilinen, kalabalık bir yer. Aynı camia içinden ve yasak aşk yaşayan iki sevgili neden eğlenmek için burayı seçiyor?
- Aslında görünmek istiyorlar! Ama bunun fotoğraflanıp gazetelere dergilere yansımasını istemiyorlar.
Özel hayatlar ilgi çekiyor. Toplumsal röntgenciliğin pazar payı da buna paralel olarak artıyor. Bu yıl en çok satan kitapların, özel yaşamları konu alanlar arasından çıkması rastlantı olmasa gerek. Mina Urgan'ın "Bir Dinozorun Anıları", Ayşe Kulin'in "Adı Aylin", Memet Fuat'ın "Gölgede Kalan Yıllar", Hıfzı Topuz'un "Meyyale", Şirin Devrim'in "Şakir Paşa Ailesi", Faruk Bildirici'nin "Maskeli Leydi" adlı kitapları özel yaşamları ayrıntılı olarak okurlara sunuyor. Özel yaşamları deşifre eden metinlerin gördüğü ilgi gazete köşelerinde de sürüyor. Yeni tip yazarlar, besledikleri hayvanları, eşlerini, çocuklarını, büyükannelerini, içtikleri içkileri, yeni aldıkları eşyaları, katılacakları etkinlikleri, konserleri, duvarlarındaki posterleri okurlarıyla paylaşmaktan mutluluk duyuyorlar.
Okurlar da bu "fedakarlığın" hakkını vererek, onları okuyor.
Arada kızanlar da yok değil... Örneğin Hıncal Uluç'un, Mudo'nun sahibi Mustafa Taviloğlu'nun davetlisi olarak gittiği Güney Fransa'yı herkese anlattığı yazısına bir okuru şöyle tepki gösteriyordu:
"Biz mahalle kahvesine gidemiyoruz, sen bize neleri anlatıyorsun?"
Hıncal da cevabında işin "fedakarlık" boyutuna dikkat çekiyordu:
"Ben kendim için mi geziyorum? Gidemeyen, göremeyenlerin ufkunu açmak için yazıyorum." İşin ilgi çekici bir başka yanı da, özel yaşamların okurlarla paylaşılmasından rahatsız olanların da aynı kulvara girmiş olmaları. Kendi "uygun ölçüleri" içinde aile içi ilişkileri keyifle anlatıyorlar. Gördükleri filmleri, kafa çektikleri meyhaneleri okurlarla paylaşıyorlar. Yani yazının başındaki çifte standart bu bölümde de geçerliliğini koruyor. Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Hukuk İşleri Dairesi Başkanlığı Uzmanı Mustafa Uluğ'un 10 Ocak 1998 tarihinde "Bizim Gazete"de yayınlanan makalesi "özel yaşamın dışı"nı şöyle tanımlıyordu:
"Ortak yaşam alanı herkes tarafından izlenebilen olayların meydana geldiği alandır."
Bu durumda "ortak yaşam alanları"nda yaşanan her şeyin basın tarafından izlenmesi ve görüntülenmesi "mübah" kabul edilebilir. Bunun dışında kalan özel yaşam alanlarındakilerin kamuoyuna yansımasıysa "isteğe bağlı" kategorisine girebilir.
Ancak yukarıda sıralanan örneklerden anlaşılacağı üzere, özel yaşamını kendine saklamak isteyenlerin sayısı da çok fazla değil gibi görünüyor.
Çekme kardeşim, çekme!