29.11.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:
Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nın Lütfi Kırdar’daki konseri öncesinde Çoruh-Aksu Koruma Platformu üyesi yaklaşık 50 kişilik grup, Borusan EnBW Enerji ortaklığının Erzurum’da sürdürmekte olduğu hidroelektrik enerji santralı inşaatını protesto etmek için eylem yapınca, haber 26 Kasım tarihli milliyet com.tr’de “Konser salonu önünde çevreci ayıbı” başlığıyla yayımlandı. Haber özetle şöyleydi:
“Erzurum’daki hidroelektrik enerji santralı inşaatını protesto etmek için Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası konserini basmak isteyen çevrecilere Çevik Kuvvet müdahale etti. Yaşanan arbedede bazı göstericiler ezilme tehlikesi atlattı. Göstericiler Gürel Aykal yönetimindeki Borusan Filarmoni Orkestrası konserini dinlemeye gelenlere de ‘yuh’ çekti, içeri girmek isteyenlere engel olmaya kalkıştı. Kapıyı kapatarak izleyicileri engellemeye çalışan çevrecilerle klasik müzikseverler arasında yer yer tartışmalar da çıktı. Grup adına basın açıklamasını Ebru Erbaş okudu. “Ey duyarlı insanlar, Çoruh-Aksu Vadisi’ni tanıyınız. Bizleri var eden Anadolu çığlığına kulak veriniz. Bu oyuna gelmeyiniz” denildi.”
Borusan Holding’den yapılan açıklamada ‘haksız protesto eyleminden duyulan üzüntü’ dile getirildi:
“Bize eleştiri yönelten çevrenin, sürdürdüğümüz faaliyetler konusunda yapıcı bir diyalogdan kaçındığının ve tarafımıza iletilen tek somut talebin “projeden koşulsuz vazgeçilmesi” olduğunun bilinmesi gerekmektedir. Borusan, Türkiye Cumhuriyeti’nde böyle bir yetkinin sadece kamu idaresi ve yüce yargı makamında bulunduğu düşüncesindedir.”
‘Ayıp’ ifadesine eleştiri
Murat Köylü adlı okurumuzun eleştirisi özetle şöyle:
“Burada sizinle paylaşmak istediğim yazı; habere konu olan olaylar ile ilgili değil, haber ve medyanın içinde bulunduğu umut ve güven kırıcı durum ile ilgili yorumlar içermektedir. Bu haber, “çevrecileri” damgalamaktadır. Bu başlık ile haber, aslında doğru ya da yeterli bilgi de vermemektedir. Çünkü gerek Türkiye’de, gerek ise dünyada “çevreci” tanımı altına girebilecek tektip, homojen bir çoğunluk yoktur. Aynı “Ermeniler, Kürtler, İslamcılar, Müslümanlar, Yahudiler, eşcinseller, travestiler, vb.” gibi. Aslında bu haber ve başlığı, nefret söylemi çerçevesi içinde bile tartışmaya açılabilir. Çünkü gazeteler, olay ile ilgili protestolarda bulunan kişiler ve gruplar üzerinden tüm çevrecileri genellemektedir. Haberin semantiği; tek bir olaydan yola çıkarak çoğul ve heterojen çevreci kimliği ile ilgili genelleme, bir örnekleştirme, önyargılar küçültme, abartma ve çarpıtmalar üretmektedir.
“Konser Salonu Önünde Çevreci Ayıbı” gibi bir başlık, kanımca, okuyucuya “haber” veren bir yazıdan öte, ahlaki yorum içerikli bir metne ait olmalıdır. Örneğin “Konser Salonu Önünde Çevreci Protestosu” denseydi, başlık yine çevrecileri genelleyecek ve o gruplar ya da kişiler ile ilgili bazı kodları genelleştirerek damgalayacaktı. Yine de olay ile ilgili direkt bilgi verecekti. Hem de “ayıp” gibi bir ahlaki kavram içermekten öte, habere kaynaklık eden olguyu daha apaçık biçimde duyuracaktı: Bir protestodur bu, ayıp olup olmadığı ise öznel yoruma kalmıştır. Ayrıca, neyin “ayıp” olup neyin olmadığının resminin “haber çerçevesi” içinde çizilmesi son derece riskli bir tercihtir.
“Ayıp” gibi bir sözcük, hem ana akım gazetelerde hem de haber başlığında kendisine yer bulabiliyorsa, bu durum Türkiye medyasının durumu için son derece karamsar olmamıza neden oluyor. Bir gazetenin yazarları tabii ki ifade özgürlüğü çerçevesinde bu kavramları kullanabilirler. Olaylar ile ilgili kendi öznel düşüncelerini paylaşabilirler. Aynen başka birilerinin de; Borusan’ın ekolojiye, yerel topluma ayıp ettiğini; ya da konser dinleyicilerinin de demokratik tepkilerini ortaya koyan protestoculara ve çevre-doğa mücadelesine ayıp ettiğini belirtebilecekleri gibi. Ancak “ayıp” kim tarafından nasıl kullanılırsa kullansın bir haber başlığına kolaylıkla oturabilecek bir sözcük değil.
Çünkü “ayıp” hiç de temiz, masum bir sözcük değil. Özellikle “ayıplayan” medya için. Gazetelerin muhabirleri, editörleri, yazı işleri sorumluları, sahipleri ve son tahlilde okuyucuları bu haberde aradığımız ilkeleri ve yaklaşımı eminim ki mesleki ya da insani anlamlarda çoğumuzdan iyi biliyorlar. Ancak, şu hep kızdığımız ve topu hemen ayağına atıverdiğimiz “sistem, kapital ve iktidar”, tek tek bu kişilerden ve onların kararlarından oluşuyor. Bu gerçek ile de yüzleşmek gerekiyor.”
OMBUDSMAN’IN GÖRÜŞÜ:
Bu sayfada yer verdiğimiz eleştiriler çoğu zaman Milliyet okurlarınının nitelikleri açısından parlak örnekler sunuyor. Murat Köylü adlı okurumuz da tek bir başlıktan çıkarak, kapsamlı bir medya analizi yapmış. Haklı olduğu yönler de var, kendisinin ‘ayıp’ başlığını eleştirirken kaçınılmasını istediği ‘genellemelere’ milliyet.com.tr özelinde düştüğü bölümler de var. ‘Çevreci ayıbı’ başlığı yerine ‘prostesto’ tercih edilmiş olsaydı haber yorumdan arındırılmış ve ‘yargı’ okurlara bırakılmış olurdu. Ne yazık ki başlığa yorum yükleme kaygısı, medyayı genel olarak bu hataya sürüklüyor. ‘Nefret söylemi’ eleştirisini ise bu haber bağlamında ağır ve haksız buluyoruz. Çünkü, HES haberlerinde son İkizdere kararları başta olmak üzere Milliyet öteden beri muhabir ve yazarlarıyla çevresel duyarlılığı sergilemiş bir gazetedir.Lütfi Kırdar önündeki olayla ilgili ‘ayıp’ nitelemesi daha çok Borusan Filarmoni Orkestrası’nın konserine gelenlerle ilgili bir ‘saygı’ vurgulamasını da içermektedir. Çevreye duyarlı bir eylemin sanata ve sanatçıları dinlemek üzere konsere gelen yurttaşlara karşı da gösterilmesi gerekirdi. Haberde içeriye girmek isteyenlerin ‘engellenmek istendiği’ belirtiliyor. Bu da en azından ‘özeleştiri’ konusu olmalıydı.