The Others "Hesap veren demokrasi şart"

"Hesap veren demokrasi şart"

07.03.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Hesap veren demokrasi şart"

Hesap veren demokrasi şart


"Ekran cezalarının kaldırılması ve para cezasına çevrilmesi yolunda 55. hükümetin bir tasarısı vardı. Kanunlaşmadı. Partiler bunun üzerinde bile anlaşamadılar. Bu da sistemin ne ölçüde tıkandığını gösteriyor..."

Nilgün CERRAHOĞLU


Bilkent Üniversitesi'nde siyaset bilimi dersi veren Prof. Dr. Ergun Özbudun, '99 seçimlerinde yaşanan heyecan yoksunluğunu, "hesap verme mekanizmalarının kağıt üzerinde kaldığı bir demokraside" yaşamamıza bağlıyor.
Parti içi demokrasi fukaralığı, lider sultası gibi üzerinde her gün konuşulan sorunların ötesinde, mekanizmadaki tıkanıklığı çok daha geniş ve kapsamlı biçimde tanımlıyor Profesör Özbudun. Ne "sandıkta hesap verme" düzeyinde, ne sandık sonrası "parlamento içinde hesap verme" çerçevesinde, hiçbir aşamasında sistemin bu mekanizmayı devreye sokamadığını söylüyor. Yani demokrasinin bu en temel mekanizması "kaput" bizde. Çalışmıyor!
Prof. Özbudun, seçim yasaklarının sorumluluğunu da, RTÜK bürokrasisinde değil, gene yasama organı içinde - yani tıkanan, işlemeyen demokrasi çarkında - aramamız gerektiğini söylüyor. Bu konudaki görüşlerini, "RTÜK, nihayetinde yasayı uyguluyor. Hata RTÜK'te değil, yasada" diyerek özetleyen Özbudun, RTÜK'te iyileştirme yapmak üzere hazırlanan tasarının Meclis'te takıldığını ve anlaşamayan partiler yüzünden çıkarılamadığını da hatırlatıyor.
Princeton, Harvard, Colombia gibi ABD'nin en prestijli üniversitelerinde çalışmalarda bulunan Prof. Özbudun, Bilkent'te siyaset bilimi okutuyor. '70'li yıllarda "siyasi katılım" üzerinde Türkiye'de ilk çalışmalar yapan Özbudun, Ankara Üniversitesi'nde de uzun yıllar anayasa hukuku verdi.

- Neden seçmende heyecan yok?
- Halk, parti ve milletvekillerinin özlemlerini temsil etmediğinin; seçimlerin kısa ve orta vadede önemli değişiklik getirmeyeceğinin farkında...
- Çünkü milletin vekilleri "accountable" değil. Kavramın Türkçe karşılığını bulamadım...
- Yok çünkü. Bu ilginç. Demek böyle bir kavram yaratmaya ihtiyaç görmemişiz. Denetim ve sorumluluk öğelerini bir arada içerir "accountability"... İktidarların hesap verme durumunda olmaları demektir. Bizde hiçbir iktidar hesap vermiyor. Hukuki anlamıyla var ama siyasal anlamda bir hesap verme mekanizması oluşmamış. Ne parlamentoya, ne millete karşı...
- Nedir bunun siyasi mekanizması?
- Demokrasilerde hesap verme iki aşamada olur: Seçimler sırasında halka hesap verme ve iki seçim dönemi arasında parlamentoya hesap verme. Bizde bu mekanizma, parlamentoda da, seçimler sırasında da işlemiyor.
- Neden bu kavram gündeme dahi gelmedi şimdiye dek?
- Mesut Yılmaz, bu seçimlerde vatandaşla parti arasında sözleşme şeklinde sunduğu programında konuyu bir ölçüde gündeme getiriyor. Partinin sözleşmeye uymaması halinde, seçmenden hesap sorması isteniyor. Önerinin hukuki bağlayıcılığı yok ve yerine getirilmediği takdirde karşılaşılacak hukuki mueyyide de yok. Gene de kavram olarak, Türk siyasi söylemine getirilmiş olmasını faydalı buluyorum.
- Neden işlemiyor bizde bu mekanizma?
- Mekanizmanın işlemeyişi, hukuki kuralların eksikliğinden doğmuyor. Hukuken TBMM'nin denetleyeceği ve hesap soracağı çok mekanizma var: Soru, gensoru, meclis araştırması, meclis soruşturması gibi. Seçimlerde de halk icraatını beğenmediği bir partiyi ona bir daha oy vermeyerek cezalandırabiliyor. Sorun, mekanizmaların var olmayışı değil. Uygulamada tıkanması ve işleyememesi. Kağıt üzerinde hepsi var. Ama fiilen çalışmıyor ve yolsuzluk yapanın yanına kar kalıyor. Siyasetçiden hesap sorulması için ayrıca illa bir suç işlemesi de gerekmiyor. Siyasi başarısızlık da seçmenin hesap sormasına yetiyor.
- Batı'da, seçimde başarısız olan lider derhal istifa ediyor örneğin. İşte Kohl. Mekanizma bizde neden hiç çalışmıyor?
- Parlamentodaki denetim mekanizmalarının işlemeyişi, güçlü parti disiplini, parti içi demokrasinin yokluğu, lider sultası tüm bunlar mekanizmayı tıkıyor. Nasıl cezalandıracaksınız?
- Yani önce bu hesap vermeye olanak sağlayan mekanizmaların önünü açan reformlar gerek. Parti içi demokrasi gibi. Bunu yapmadan "benden hesap sorun!" demek boş...
- Teorik olduğunu söyledim. Ama dile getirilmesi bile olumlu...

Görülmemiş sistem

- Amerika'da yapılan bir ankete göre 4 parti dışında kalan diğer partilerin yüzde 10 barajını aşamadığı görülüyor. Bu durum "temsil krizini" daha da şiddetlendirmeyecek mi?
- % 10 baraj, önemli miktarda oyun değerlendirilememesine yol açıyor. Bunun 2 alternatifi olabilirdi: Barajı düşürmek veya parti ittifaklarıyla iki turlu bir seçim sistemi oluşturmak. Maalesef TBMM iki seçenekten hiçbiri üzerinde çalışmadı ve seçim kanunu değişikliği yapmadı. Mevcut kanunla bu beklenebilecek bir sonuç ve temsil krizi açısından da sakıncalı. Ama iki partili koalisyonun oluşması açısından olumlu görülebilir.
- "Temsilde adalet, yönetimde istikrar" ilkesiyle takdim ediliyor bizde sistem...
- Bu tabii eşyanın tabiatına aykırı. Böyle bir ilkeyi karşılayacak hiçbir seçim sistemi yok dünyada. TBMM'nin Anayasa'ya bu formülü ilave etmesi anlamsız ve hatalıdır. İki ilkeyi bağdaştırmak mümkün değil çünkü. Bunlar birbirinin karşıtı. Birine yaklaştığınız ölçüde, öbüründen uzaklaşırsınız.
- Tercih yapmamak için iki ilkeyi de koyalım mı demişler?
- Olsa olsa bununla ortalama bir seçim sistemi - yani ne mutlak temsil, ne yönetimde mutlak istikrara yer veren - ikisinin ortasında yer alan bir sistem kastedilmiştir.
- Anlamlı sistem için tercihi iki ilkeden biri üzerinde kullanmak ve önce seçim sistemi reformu yapmak gerekirdi diyorsunuz...
- Evet. Ve yapılması gereken "iki turlu ve tek isimli seçim çevrelerine dayanan çoğunluk sistemini" kabul etmekti. Yönetimde istikrara yardımcı olurdu bu. Temsilde adalet ilkesiyle tamamlamak açısından '95'te kabul edilen fakat daha sonra Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen Türkiye milletvekilliği kurumunun tekrar yaratılması düşünülebilirdi.
- En azından yerel seçimler için "iki turlu" düşünülemez miydi?
- Çok yararlı olurdu. On milyonluk bir şehrin % 20 - 25 oy alan bir belediye başkanı tarafından yönetilmesi demokrasi ilkelerine uygun değil. Belediye başkanının arkasında güçlü halk desteği olmalı. Demokratik meşruluk ve yönetimin sağlıklı ve istikrarlı olması açısından gerekli bu.

Sol yok olmaz

- İki turlunun sakıncası solu yok etmek şeklinde ortaya çıkabilir mi?
- Solun yok olmayacağı seçim çevreleri vardır. Kaldı ki bir sol ve merkez sağ partinin ittifakı da mümkün. ANAP - DSP gibi. Gerek belediye, gerekse de ulusal seçimlerde bir aday etrafında birleşebilir, parti olarak işbirliğine gidebilirler. Bazı çevrelerde birinin adayını, diğer çevrelerde öbürünün adayını desteklemeye karar verebilir. İki turlu sistem zorunlu olarak solun eliminasyonu değildir.
- Bir TRT araştırmasına göre, TV'deki tartışma programları ve lider konuşmaları seçmenin kararını % 12 oranında değiştirebiliyor; bir başka araştırma da seçmenin % 46'sının bu yayınlardan etkilenerek oy kullandığını söylüyor. Gerçekçi mi bu oranlar?
- % 46 etkilenme oranı. Etkilenme mutlaka oy değiştirme anlamına gelmiyor. % 12 de TV yayınları neticesinde oylarını değiştirenlerin oranı. Gazete tirajlarının düşük olduğu bir ülkede, TV'den etkilenme oranının yüksek olması doğal. Halkımız fikri gıdasını eğer alıyorsa; TV'lerden alıyor.
- Bizde parti programları net olmadığından seçmenler laiklik / İslamcılık; düzen yandaşlığı / düzen karşıtlığı şeklinde veya baraj düşünerek oy veriyor. Ya da lider peşine takılıyor. Başka kıstas var mı?
- Bu söylediğiniz kemikleşmiş, kararlı oylar için geçerli. Bir de kararsız seçmenler var. Kararsızlar, Türk siyasi hayatında şimdiye dek olmadığı ölçüde büyük bir kitle. TV yayınları o oylar üzerinde etkili olacaktır. % 12 bu açıdan makul bir oran...
- Tartışma ortamı Türkiye'de sınırlı. Bu sınırlamanın sandık öncesine yayılması ne anlama gelir?
- Bu çok sakıncalı. Seçim, demokrasinin en önemli işidir. Seçimin temel şartı da halkın bilgilendirilmesidir. Hiçbir kanun, seçmenin bilgiye ulaşmasını engelleyecek biçimde yorumlanamaz.
- RTÜK, reklam - propaganda dışında liderlerin TV programlarına çıkmalarına izin verdi sonunda. Liderin TV'de konuşması ile reklam arasındaki fark ne?
- Fark görmekte ben de güçlük çekiyorum. Lider ekrana niye çıkar? Parti propagandasını yapmayacak da ne yapacak? Uygulaması güç. Kararda zikredilen başka bir unsur da şu: "Başka partileri kötülememek". Lider kendi partisinin propagandasını yaparken, başka partileri de tabii eleştirecek ve diğer partilerden farkını belirleyecektir.
Bir de: "Seçim propagandalarını açıklayan konuşmaların yorumsuz verilmesi..." ifadesi var. Yorumsuz propaganda olur mu?
- Asla olamaz. Demokrasi kurallarına, seçim mekanizmasının özüne aykırı. Daha makul bir çizgiye varılacağını düşünüyorum. Bu kadar gayri makul üzerinde bir seçim kampanyası yürütülemez.
- Batı'da bu RTÜK - YSK'nın karşıtları var mı? Varsa da bu tip müdahalelerle gündeme gelmelerine yaşadığım Batı ülkelerinde ben hiç şahit olmadım...
- Ben de olmadım. Ankete yayın yasağı, hiçbir Batı demokrasisinde uygulanan bir kural değil. Ama sorumluluğu bürokratik kurumlarda değil; kanunu yapan yasama organında aramak lazım. RTÜK, ben kanunu uyguluyorum diyor. Haklı. Hata çünkü kanunda, RTÜK'de değil. Ekran cezalarının kaldırılması ve para cezasına çevrilmesi yolunda 55. hükümetin tasarısı vardı. Maalesef Meclis'te kanunlaşmadı. Partilerin rahatça anlaşabilecekleri bir konuydu bu ama anlaşamadılar. Bu da sistemin ne ölçüde tıkandığını gösteriyor. En makul yasaların bile geçmesi güç yani.



Yazarlar