The Others "Hükümetler samimi değil"

"Hükümetler samimi değil"

05.01.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Hükümetler samimi değil"

Hükümetler samimi değil

Doğu Holding AŞ ve İTO Başkanı Mehmet Yıldırım'a göre ekonomik teşvikler lafta
Kürt sorunu ya da Güneydoğu sorunu, Türkiye'nin sorunlarının "anası." Bu sorunun, sadece "askeri çözüm" gerektiren bir güvenlik sorunu olarak görüldüğü dönem, geride kaldı. Şimdi en dar kafalılar hariç herkes, bu sorunun çok boyutlu olduğunu kabul ediyor. Hemen herkesin üzerinde birleştiği nokta, Doğu ve Güneydoğu'nun ekonomik bakımdan kalkınması gereği. İstanbul Ticaret Odası'nın girişimiyle kurulan Doğu Holding A.Ş., özel sektörün bu alandaki en ciddi girişimlerinden biri. Doğu Holding A.Ş.'nin kuruluşunun yıldönümünde, İTO Başkanı Mehmet Yıldırım ile, bir yılın tecrübesini konuştuk.

* Doğu Holding AŞ ile bu bir yıl içinde ne kadar yol aldı?
Güneydoğu meselesi Türkiye'nin son on yıldır gündeminde olduğu için bölgeyle ilgili araştırmalar yaptırdık. Akademik çevrelere yaptırdığımız ve yayımladığımız araştırmalar sonucunda, sorunun çözümü için güvenlik önlemleri yanında özel sektöre de düşen görevler olduğunu gördük. Sorunun siyasi boyutları, tabii, ayrı bir konu.
İTO'nun 250 bin üyesiyle Türkiye'nin en büyük özel sektör temsilcisi olması dolayısıyla olaya bir görev gözüyle baktık. Bundan tam bir yıl önce, 26 Aralık 1996'da Doğu Holding'i kurduk. Türkiye'nin en öndeki 300 kuruluşuna çağrıda bulunduk. 70 katılımcıyla holdingi kurduk. Bugün de 100'ün üzerinde katılımcımız var. Bugüne kadar bölgenin şartlarına uygun 35 proje geliştirdik ve 10 kadarını da uygulamaya koyduk.
* Devletten yeterince destek görmediğiniz, teşviklerin lafta kaldığına dair şikayetiniz var. Açar mısınız?
Öncelikle şunu söyleyeyim. 54. hükümette de, 55. hükümette de bize teşviklerin sağlanacağına dair söz verildi. İstediğimiz teşvikler şunlardı: Birincisi, Paramızla satın alacağımız tapusu, çapı mevcut arsa temini. Bölgede 15 - 20 yıldır kadastro çalışmaları yapılmadığı için sanayi ya da tarıma dönük yatırımlara elverişli arsa bulunamıyor. Arazi içinde birkaç köyle ve marabalarla birlikte alınıp satılıyor, ama yatırım için arsa yok. Bu konuda yapılan bütün vaadlere rağmen bir ilerleme sağlanmadı.
Türkiye 770 bin kilometrekare, 500 bir kilometrekaresi devletin elinde. Devlet de bunu işgalcilere açmış, ama yatırımcılara açmamış... Bursa'da, Adapazarı'nda, Kocaeli'nde ve Trakya'da şunu yaşadık: Kırsal kesimdeki kıraç alanlar kadastro görmedi. Tamamen orman ve mera olarak gözüküyor. Kadastro gören yerler ise tarım arazileri. Osmanlı'dan beri bunların tapusu, çapı var. Onun için sanayiciler aradıkları arsaları tarım arazilerinde buluyor. Bu da iki kayıp getiriyor: Tarım arazileri üzerinde sanayi kurulunca, tarım büyük kayba uğruyor. Sanayi giren yerlerde tarım arazisinin verimi düşüyor. Ayrıca sanayiye de çok pahalı bir arazi girdisi söz konusu oluyor. Ülkenin tarım potansiyeli daralıyor. Kıraç alanların kadastrolanması halinde bütün bu sakıncalar giderilecek, tarım ile sanayi kesimleri arazi için rekabet eder durumdan çıkacak.
İşin başka bir yönü büyük kentsel yerleşimler etrafındaki kadastrosuz arazilerin işgali. Bugün devletin elinde görülen arazinin en az 100 bin kilometrekaresi de bu şekilde işgal edilmiş arazi. Bunun en iyi örnekleri İstanbul, Ankara, İzmir, İzmit. Diyarbakır, Urfa, Van, Erzurum da da köyden kente göç var. Gelin bu şehirlerin yakın alanlarını kadastrolayıp ihtiyaç sahiplerine verin diyoruz. Fakat maalesef bu konuda hiç bir gelişme olmadı.
* Devletten öteki talepleriniz neler?
İkinci olarak, bölgeye gidecek sanayiciye ucuz elektrik verilmesini istedik. Elektrik enerjisi doğudan batıya nakledilirken yüzde 35'i kaybediliyor. Üstelik bedava gelmiyor. Bunun için Doğu'ya yatırım yapan sanayiciye daha ucuz elektrik verilmesi, ucuz elektrik verilmesi demek de değildir.
Üçüncü ve en önemli isteğimiz, bölgede çalışan insanlardan 5 yıl vergi alınmaması. Bölgede ödenen ücret kadar devlete vergi ödeme zorunluluğu var. Ayrıca bugün İstanbul'da 100 milyona çalışan eleman bölgeye gittiğinde bunun beş katını istiyor.
* Kredi talebiniz yok mu?
Hayır, yok. İstediğimiz teşvikler, sadece batı ile doğu arasında dengeyi sağlamaya yönelik önlemler. Bu denge sağlanmadıkça kimse bölgeye yatırım yapamaz. Bir yıldır bu teşviklerin peşindeyiz. Tansu Çiller 26 Aralık 1996'da bana bu teşvikleri 15 gün içinde çıkaracağını vaad etti. Haziran'da ayrılana kadar hiç bir şey yapmadı. Sayın Yılmaz'a durumu daha muhalefetteyken ifade etmiştim. "Gelip halledeceğim" dediği halde, maalesef ondan da bir şey çıkmadı.
Ben diyorum ki: Bakın özel sektörü hazırladık; bölgeye gidecek... Artık İstanbul, Bursa, İzmir'de bir konfeksiyon işçisinin maliyeti ayda 100 milyon. Trafikte saatler geçiriyor. Eleman bulunamıyor. İkinci yatırımlar bu bölgeye yapılabilir. Orada 15 - 20 milyona eleman bulunabiliyor. Tekstilde, konfeksiyonda, başka sektörlerde Uzakdoğu ile ancak bu şekilde rekabet edebiliriz.
O bölgedeki kızlarımız neden küçük denecek yaşta kocaya gidiyor? Üretime geçseler kimse 25 yaşından önce evlenmez. İstihdamın nüfus planlamasına çok büyük katkısı olur. Ama bunları devlete anlatamadık... Bu teşvikleri alsa, özel sektör makinaları sırtına vurup bölgeye getirir.
Hükümetin bu duyarsızlığına feveran ediyorum. Bu işin içindeyim, elim taşın altında... Bunu yaparsak oradaki güvenlik güçlerinin mücadelesine de önemli bir destek olacak. Açlık, işsizlik kalkacak. Geriye işin siyasi kısmı kalacak... Problemleri azalttıkça çözme olanağınız artar.
* Bölgede kredi olanaklarının kıtlığı da ayrı bir sorun değil mi?
Evet, öyle. Hangi bankaya gitsen, ipotek kabul etmiyor; başka bankadan teminat istiyor. Devletin yatırım bankası da buralara kredi aktarma imkanını kaybetmiş; yeterli kaynağı yok. Buna da bir çözüm bulmak, küçük ve orta boy işletmeleri devletin desteklemesi lazım. Diyorum ki Kalkınma Bankası'nı güçlendirelim. Buna 2 - 3 milyar dolarlık bir kaynak sağlanmalı. Bir işletmeye 5 milyon dolar verdiğiniz zaman 100 - 150 kişi çalıştırıyor, ama 5 milyon doları 50 bin dolardan 100 işletmeye dağıttığınız zaman, işletme başına 10 işçiden toplam 1000 işçiye istihdam sağlanıyor. Yeter ki iyi organize olsun.
Bu 2 - 3 milyarı da biz bulalım dedik. Nasıl? İstanbul'da büyük mezar sıkıntısı var. Mezar fiyatları çok yüksek ve belediye kimseye ölmeden yer de vermiyor.
İki yakada toplam 3 milyon mezar yeri açsak, biner dolardan satsak, 3 milyar doları buluruz. Bunun yüzde 60'ı Doğu Holding'e, kalanı da Kalkınma Bankası'na sermaye olsun diyoruz. Bu parayı başka türlü bulamayız. Projenin fizibilitesini yaptırdık. İnsanlar aile mezarı satın almak istiyor; rahatlıkla pazarlayabiliyoruz. Bu fikrin bende doğmasının sebebi, İTO üyelerinden bana gelin en büyük talep, ailede vefat olduğu zaman mezar yeri için belediyeye aracılık yapmam. Önce bunu şahsi bir yatırım olarak düşündüm. Sonra, daha hayırlı bir iş olsun diye devlete önerdim.
* Peki devletten ne istiyorsunuz?
Sadece yetki istiyoruz. Zira özel mezarlık açabilmek için bakanlar kurulundan izin almak gerekiyor. Başvuruları yaptık.
* Başvurunuz red mi edildi?
Hayır, ne cevap verildi, ne de reddedildi. Durumu sayın başbakana ve bölgeyle ilgili bakana anlattık. Sayın Ecevit de yardımcı olacağını söyledi, fakat 6 aydır sonuç alamadık.
* Projeye MGK'da muhalefet edildiği doğru mu?
MGK'nun buna karşı çıktığı söylendi. Sayın başbakan bunun aşılacağını söyledi. İyi anlatırılsa bir tereddüt olmasa gerekir. Devlet güvenliğini sarsacak bir husus yok. Özel mezarlık yolu açılırsa, tarikatlara da bir yol açılır diye düşünülmüş olabilir. Ama izin bakanlar kurulunun yetkisinde olduğuna göre, böyle bir sakınca olmaması gerekir.
* Ümidiniz var mı?
Bakın bir şey söyleyeyim. Doğu kalkınır; kalkınmayacak diye bir şey yoktur. Çöl değil; kaynakları var. Ancak insanlar ve sermaye göç ediyor. Önemli olan bunların bölgede kalması. Bölgeye 5 - 6 milyar dolar şırınga edilirse, sorun 5 yılda çözülür; öbür türlü 25 yıl uğraşırsınız. Benim anlatmak istediğim bu.
* Bölge insanından da sıcak kabul görmediğiniz doğru mu?
Burada bir sancı olduğu hepimizin malumu. Bölgede güvenlik dışında ciddi olarak çalışan bir kurum yok. Hükümetlerimiz eğer samimi ise, Doğu'nun sorununu çözeceğiz diye bakıyorlarsa, ferdi şekilde gitmek yerine birlikte gitmeye bakmak lazım. Sadece asker, sadece devlet, sadece özel sektör gitsin ya da bölge insanı yapsın değil... Bütün güçleri birleştirmek lazım. Bu takdirde sorunu 5 yılda rahat çözeriz.
Bölge insanı yatırıma muhtaç. Ama bölgede siyasi çıkarı olanlar, köşe taşlarını tutmuş olanlar, gelmenizi istemiyorlar. Gittiğiniz yerde hüsnü kabul görmezseniz, olmaz. Ticaret odası, belediye başkanı, valisi, defterdarı samimiyetle yardımcı olursa, siz de gönülden destek olmaya çalışırsınız. Önce iyi karşılanıyoruz, sonra başlıyor zorluklar... Vali ile belediyenin arası yoksa, biri destekliyor, öteki köstekliyor. Bir partinin milletvekiliyle gitseniz, öteki partiler karşı çıkıyor... Bir yerde yılıp geri dönüyorsunuz.
Bu defa halktan destek almaya gidiyorsun. Bundan kazanacaksınız gelin şu projeyi yapalım dediğiniz zaman, verin biz yapalım diyorlar.
* Niçin?
Osmanlı'dan bugüne bölge insanına hep almayı öğretmişiz. Çalışıp yemeyi öğretmemişiz. Bunu yapabilenler de çekip gitmiş oradan. Siyasi gelmiş vermiş, verilen kaynaklar yanlış yatırımlarda batmış. Kimseye yararı olmamış. Şu anda 3500 kişiye yemek pişiyor Urfa ve Diyarbakır'da... İnsanları hazır yemeye alıştırmışsınız, Osmanlı'dan beri. Müteşebbis olup, yatırım yapma zevkini tatmamış.
* Bölgeci bir tavır da söz konusu olabilir mi?
Olmaması mümkün değil. Bu Urfa'da da Gaziantep'te de var. Adıyaman'da ve Malatya'da, Elazığ'da ve Diyarbakır'da da var... Onun için beş koldan, hep birlikte gitmeliyiz. Kimin hatalı olduğu, kimin taş koyduğu o zaman ortaya çıkar.
Hükümetlere diyorum ki, "Siz daha iyi bir proje geliştiriyor musunuz?" Yok... Benimkinin aksayan tarafını söyleyin... O da yok. O zaman siz istemiyorsunuz diyorum buranın kalkınmasını...
Orada şahısların çıkarlarına bölünmüş yerler bırakıyoruz. Bu da belki bir politikadır. Bölgeyi tümüyle isteyen bir örgüte karşı, yüz tane siyasetçinin paylaştığı bir yer... O meseleyi anlayamıyorum. Ama pratikten baktığım zaman, devlet, özel sektör gitsin; ama bölgenin siyasetçisi, halkı da olsun... Gelin aksaklıkları beraber çözelim. Bakın o zaman Doğu'nun sorunu diye bir sorun kalır mı?.. Ondan sonra insan hakları, demokrasi... Demokrasinin altyapısı yoksa, onu yaşatamazsın...