The Others ‘İkinci Bahar, kadınlar cumhuriyeti’

‘İkinci Bahar, kadınlar cumhuriyeti’

10.12.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Yavuz Tugrul kadınları seven, kadınların enerjisine, değiştirme gücüne inanan, senaryoda buna imkan yaratan bir yönetmen. Sete de kadınlar hakim. Yönetmen ve asistanlar kadın. Senaryo ekibinde kadınlar var. İkinci Bahar, bir kadınlar cumhuriyeti aslında..."

‘İkinci Bahar, kadınlar cumhuriyeti’

Meral Okay: Dizinin nasıl biteceğini hiçbirimiz bilmiyoruz
‘İkinci Bahar, kadınlar cumhuriyeti’

"Yavuz Tugrul kadınları seven, kadınların enerjisine, değiştirme gücüne inanan, senaryoda buna imkan yaratan bir yönetmen. Sete de kadınlar hakim. Yönetmen ve asistanlar kadın. Senaryo ekibinde kadınlar var. İkinci Bahar, bir kadınlar cumhuriyeti aslında..."

Nilgün Cerrahoğlu / Pazar Sohbeti

Meral Okay. Namı diğer "Kasap Melahat!" "İkinci Bahar"ın ilk tanıklarından. Diziye sonradan, 15. bölümde katılmasına rağmen hayata geçişine, ete kemiğe bürünmesine ilk andan itibaren tanıklık edenlerden. Bir gecede daldığı oyunculuk serüveninin kıyısında yıllarca yaşamış aslında. "Sürü", "At", "40 Metrekare Almanya", "Bereketli Topraklar Üzerinde" filmlerinden tanıdığımız AST, Dostlar, Genco Erkal tiyatrolarının unutulmaz aktörü Yaman Okay’ın eşi. Kendisini hala "profesyonel oyuncu" olarak tanımlamasa da genç yaşta yitirdiği Yaman Okay’la paylaştığı on yıl boyunca o dünyayı solumuş, yaşamış.
41 yıllık yaşamına çok sayıda hayat sıkıştırmış Meral Okay. Çerkez asıllı asker bir babanın kızı olarak karış karış Anadolu’yu gezmiş. ‘70’li yılları bir "devrimci" olarak kapatmış. Sonra gazetecilik, reklamcılık, şarkı sözü yazarlığı, yapımcılık, yayıncılık ve "İkinci Bahar"ın çemberinden geçmiş.
Ama tüm bunların ortasında sabit ve şaşmaz bir hayat pusulası var Meral Okay’ın. Yol haritasını meslek, kariyer ya da önüne çıkan iş imkânlarıyla değil "insanla", "insanlarla" çizen bir kadın o. Kiminle yola çıkacağına özen gösteren, kozasını dostları etrafında ören biri.
Bundan sonrasını fakat "İkinci Bahar"ın kendisi gibi kestiremiyor. Ne olacak bilmiyor. "Gün boyu sette herkes kendine göre bir final yazıyor" diyor: "Meraktan çatlamak üzereyiz. Müthiş bir heyecan o. Sete her senaryo gelişinde herkes köşeye çekiliyor. Ay şu da oluyormuş, bu da oluyormuş diye okuyor. Ve ezberler başlıyor. Okul gibi aslında.. Çok hoş..."
Meral Okay hayatı da böyle yaşıyor.

• Durduruyorlar mı sizi artık sokakta?
- Durduruyorlar. Ali Haydar yaralandığında yolda, takside herkes aynı soruyu soruyordu: Kurtulacak mı? Geçen gün şarküteride bir hanımefendi durdurdu beni: Çok seviyorum diziyi dedi. Bayılıyorum. "Torunumla kavga ediyoruz yalnız. ‘Hem tansiyonun çıkıyor, hem de seyrediyorsun babaanne’ diyor bana. Ama ben yolunu buldum. Alıyorum dil altı hapımı. Mendilimi koyuyorum. Ve öyle geçiyorum TV karşısına" dedi.
• "Kasap Melahatöle ünleneceğiniz aklınıza gelir miydi?
- Asla. Karakterin böyle bir noktaya geleceğini hesap edemiyor insan. Ne olacağını bilmeden, düşünmeden başladım.

Bir gece ansızın...
• Hayatta hareket olsun diye mi?
- Hayır hayır. Projenin sahibi ve yapımını üstlenen kişiler; Mustafa Oğuz, Yavuz Tugrul yakın arkadaşım. Yavuz Tugrul hikayenin sahibi. İkinci Bahar’ı tasarlayan o. Diziye ben 15. bölümde girdim. Ama üç yıl önce hikayenin kurulduğu dönemlerde bu işin birebir şahitlerinden biriydim. Dostlarımın heyecanını paylaşıyordum. Her hafta ne oldu, hikaye nereye gidecek, şu olacak, bu olacak konuşuyorduk. Sonra hiç beklemediğim bir anda Haris Aleksiu, Sezen Aksu falan bir gece Beyoğlu’nda Süheyla’da yemek yiyoruz. Şener Şen, Yavuz Tugrul, Mustafa Oğuz var. Rebetikalar söyleniyor. Gecenin bir saatinde Yavuz bana bakıp: "Kasap Melahat bu" dedi.

• Teslim mi oldunuz?
- Olur mu öyle şey dedim önce. Hadi gel bir deneme çekimi yapalım dediler. Bir kasap dükkanına soktular beni. Önüme bir önlük bağladılar. Şeco’yu çağırdılar. Ve bir kavga sahnesi çektik. Ne yaptım, ne ettim bilmiyorum. Telefon açtılar sonra: Şu gün, şu saatte sette ol dediler. Şöyle bir şansım vardı: O sırada Orhan Oğuz çekiyordu diziyi...

• O da mı arkadaşınızdı?
- Evet. Müthiş şefkatli ve hoş davrandılar bana. Türkan Şoray, Güven Hokna, Şener Şen... Çok önemli oyuncular bunlar. Her biri yılların aktörü.

• Güven Hokna, oynarken yaşıyoruz diyor...
- Doğru. Senaryo çok güçlü bir defa. Yavuz Tugrul’un "koçluğunda" çalışan dört kişilik bir senaryo grubu var. Yanında düşülen notlarla önümüze geliyor senaryo. Nerede nefes alıp vereceğimiz tarif ediliyor. Bir süre sonra insan senaryonun parçasına dönüşüyor. Karakterler, orada kurulan o dünya içimize yerleşiyor. Melahat’ı çok seviyorum örneğin. Çok hoş bir kadın o. Karizmatik, dobra, kalender... Hayatı fazla ciddiye almayan, problemlerini öne çıkartmayan, uzlaşan, çözen, adil bir kadın. Karakterlerin özellikleri bir büyü yaratıyor.

Grup terapi gibi
• O büyü seyirciye de geçti. Geçen haftaki reyting 23.6, izlenme oranı % 63.
- Güçlü bir öyküyü ete kemiğe büründüren oyuncular, o dünyayı başarıyla kuran bir yönetmen, birbiriyle çok hoş buluşmuş, birbirini seven bir ekip yapıyor bu işi. Başka bir şey paylaşılıyor. Üç gün birbirimizi görmesek özlüyoruz. Bu samimiyet, sıcaklık, ekrana yansıyor. Bir de şu var: Sabahları ben babamın evindeki kızarmış ekmek kokusunu duyuyorum orada. Sokağın sertliğine karşın korunaklı bir yanı var İkinci Bahar’ın.
• Samatya esnafı biraz yitirdiğimiz komşularımız gibi mi oldu?
- Öyle. Çok şey, çok sert ve hızlı yaşanıyor Türkiye’de. İkinci Bahar belki hepimizin elinden hızla kayıp giden bir şeyleri yeniden hatırlamamızı sağlıyor. Yeniden birileri için endişenlenmek, yeniden birilerini korumak, anlayışlı, şefkatli olmak, anlamaya çalışmak, özen göstermek...
• Karekterler siyah - beyaz değil bir de. Afeti Devran mesela...
- Ulaş da öyle. Kimse sadece kötü ya da iyi değil bu dizide. Bu kadın da bunu söyler mi diyeceğim hiçbir şey yaşamadım ben bugüne kadar. Herkesin bir dramı, öyküsü var. Kendiyle hesaplaştığı, yüzleştiği anlar var. Kendinizle ilgili siz de bir sürü şey buluyorsunuz bu arada.
• Siz ne buldunuz örneğin?
- Bu kadar sulu göz olduğumu bilmezdim. Şener’in babasını oynayan Zülfikar’a baktığımda dedemi, çocukluğumu görüyorum. Ne kıymetli şeylermiş onlar diye düşünüyorum.
• Biz de öyle. Grup terapi gibi...
- Herkes kendi içinde bir yolculukta aslında. Geçen gün Güven Hanım’la konuşuyorduk. Neriman’la. Çengelköy’de bir restorana gitmiş. Birden içeri gerçek bir Neriman girdi dedi. "Ayakkabısı, eldiveni, eski lezar çantası, hayata bağlılığı, ayak ayak üstüne atışıyla o bir Neriman’dı. Tek başına küçük gümüş balıkları söyledi, 35’lik şarabını içti ve gitti" dedi. Bir süre sonra etrafınızdaki karaterlere de başka türlü bakmaya başlıyorsunuz.
• "İkinci Bahar"ı ilk kez izleyen bir yabancı: "Çok ilginç" dedi bana: "kadınların tümü erkeklerden güçlü!" Öyle gerçekten. Hanım’dan Neriman’a; kasap Melahat’tan kızlara dek... Neden?
- Yavuz Tugrul kadınları seven bir yönetmen. Kadınların enerjisine, değiştirme gücüne inanan, senaryoda da buna imkan yaratan bir yönetmen. O anlamda müthiş bir duyarlılık taşıyor. Sete kadınlar hakim. Yönetmen kadın, asistanlar kadın. Senaryo ekibinde kadınlar var. İkinci Bahar, bir kadınlar cumhuriyeti aslında..

Güneydoğu’yu anlatabilsek...
• Gazetecilikten yapımcılığa, hayatın değişik yollarında yürümüş biri olarak siz bir dizi yapacak olsanız hangi konuya el atarsınız?
- Gene aile içi ilişkiler, kardeş, çoluk, çocuk, sevgili hayatın toplamı neyse onları da kapsayan çok iyi bir Güneydoğu hikayesi yapmak isterdim.
• Buna teşebbüs edenler oldu...
- Onlar turistik teşebbüslerdi. Dağlar, sırageceleri falan. Bugünün Mardin’ini, Urfa’sını anlatmak isterdim ben. Oralarda geçen hikayeler var. Birebir bildiğimiz. Gazetelerde okuduğumuz. O atmosfer. Oradaki o 20 yıllık süreç. Sinemalaştırmaya çok yatkın. Ve beni çok büyülüyor. Yapabilsek keşke!

Uğur Yücel’in mirası...
• Aynı ekiple yeni bir proje düşünülebilir mi?
- Projeler var ama kesinleşmiş bir şey yok. Bu ekip birbirini bırakmak istemiyor. Sette mesela hep şunu konuşuyoruz: Bittikten sonra ne peki? Her biri yarının starları genç bir kadro var orada. Melek, Cennet, benim oğlum, Gülsüm... Hepsinin kafasında bu soru var.
• Bir çizginin altına düşmemek kaygısı...
- Evet. Böyle bir işle başlamış olmak hem onlar için bir şans. Hem bir yük. Geleceklerini bu çizgiye göre kurmak zorundalar. Türkan Şoray, Güven Hokna, Şener Şen deneyimli oyuncular. Bugüne dek yaptıkları aynı özen ve seçicilikle var olmaya devam edecekler. Ama gençler için böyle bir durum var.
• Kim nasıl seçti o gençleri?
- Uğur Yücel. Dizinin ilk yönetmeni oydu. İlk sekiz bölümü o çekti. Tüm o genç oyuncuları bulan, oturup günlerce rolleri onlarla konuşan o. Her bir karakter için konservatuvardan falan yüzlerce genç oyuncu çağrılıyor denemeye.Her biri için tek tek özel çekim yapılıyor. Roller anlatılıyor. Canlandırılıyor. Kostümler giydiriliyor, bakılıyor falan. Ekip böyle oluşturuluyor. İnanılmaz emeği ve katkısı var Uğur Yücel’in. Tesadüfi hiçbir şey yok burada.



ENTELLEKTÜEL BAKIŞ