The Others İlk adım eşitlik

İlk adım eşitlik

01.02.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

İsrailli romancı ve barış eylemcisi amos Oz'a göre Filistin devleti şart

İlk adım eşitlik

Amos Oz , 15 yaşında Kudüs 'teki evini terk edip, Rus göçmeni ailesinin soyadını bırakınca, "Oz" ismini almış. "Tevrat İbranicesinde güç, cesaret, cüret anlamına gelir. Sosyalist olup kendi hayatımı kurmak için çöle yerleştiğim zaman bu niteliklere ihtiyacım vardı..."
Yıllar sonra kitaplarını ilk kez Türkçe 'ye kazandıran yayıncıyla aynı soyadı taşıyacağını bilemezdi herhalde. Can Yayınları sahibi Erdal Öz ile Amos Oz , Kudüs'te tanışmışlar. " Öz ne demek?" sorusunu " Bir şeyin aslı, çekirdeği" diya cevapladığımda " çok yakın anlamlar" diye gülümsüyor.
" Dipnotlarla dolu" dediği evden, ikisi de edebiyat profesörü anne ve babadan kaçış, gene kitaplarla noktalanmış. "Ama bütün devrimler gibi benim isyanım da başladığı yere döndü..."
İsrail 'in kuruluşundaki bütün belirsizlik ve korkuları, o göçmen ailenin bağrında yaşamış: "Kayıp duygusu..bir yere ait olma arzusu..sızlayan kökler..güvensizlik..duygusal kuşatma hali..ufukta felaket hissi.."
Ama bu duygulardan kaçarak sığındığı kibbutz/kırsal komün hayatında da aynı göçmenleri bulmuş! "Üstelik bunlar, köylü gibi yaşamaya, çiftçi olmaya çalışan entellektüellerdi! Bir yandan toprak sürüyorlar, bir yandan da Marx, Dostoyevski, Bakunin konuşup, Nietszche 'nin Avrupa ruhu üzerindeki etkisini tartışıyorlardı. Sırf ideolojik inançla köylü olmuşlardı."
İsrail böyle çelişkiler, böyle idealler üzerine kurulmuş bir ülke. Amos Oz 'un ifadesiyle, başka ülkelere örnek diye yola çıkıp, başkaları gibi bir ülke olmuş. "İsrail düşlerde doğdu. Sonra düş gerçekleşti. Düşler öyledir ki, gerçekleşince düş kırıklığı yaratırlar. Bir düşü bozmamanın tek yolu, onu gerçekleştirmemektir. Bu herşey için geçerli; ülke kurmak, aile kurmak, bahçe ekmek, roman yazmak ya da cinsel fantazi gerçekleştirmek.. Şiirle nesir arasındaki, romantik vizyonla sıkıcı gündelik gerçeklik arasındaki bu çelişkiyi hepimiz yaşarız."
Amos Oz 'un bütün romanlarında bu dünya görüşünü, bozulan düşlerden kalan buruk tadı ve gerçekliğe ironik bakışı buluyor insan. Bu romanlarda, düş kurmakta ısrar edenler deliriyor, hastalanıyor ve ölüyor, ama gerçekliğe dümdüz bakanlar hayatı sürdürüyor.
"Belki de benim romanlarımla, politik görüşlerimin çakıştığı nokta da bu, yani ödün ve uzlaşma" diyor yazar;" Uzlaşmanın idealistler için çirkin bir kelime olduğunu biliyorum. Ama benim için nefis bir kelime çünkü hayatın ta kendisi. Hayat olan yerde uzlaşma ve ödün vardır. Uzlaşmanın tersi haysiyet veya ilke değil bence. Uzlaşmanın tersi, fanatizm ve ölüm. Ben kendi çapımda bir fanatizm uzmanı sayılırım. Her kitabımda fanatizmi betimlerim, deşifre ederim. Çünkü nefret ettiğim bir şey. Ben ödünlere inanıyorum. Ama teslim olmaya asla."
Filistin-İsrail çatışmasına bakışını da böyle özetliyor Amos Oz. 1967'de Sina yarımadasında Mısrılılara karşı, 1973'de Golan tepelerinde Suriyelilere karşı ihtiyat asker olarak savaşmış. "Ama Vietnam karşıtı bir pasifist olmadım hiç; savaş yapma aşk yap demedim. Çünkü savaşın tersi aşk değil, barış."
1967'den itibaren, barışa karşılık toprak ilkesine, iki ayrı devlete dayalı çözüme inanmış Amos Oz ve Barış Şimdi hareketinde bu uğurda mücadele etmiş. "Toprak bölünüp paylaşılacak, bunu herkes biliyor. Kimse tam mutlu olmayacak ama akılcı bir uzlaşma."
Romanları dışında en sevdiği kitabı, 1982'de ükeyi dolaşarak yaptığı röportajları topladığı İsrail Topraklarında adlı kitap. Orada bir yurttaşı şöyle diyor Amos Oz'a: "Kuvvet kullanmasak ülkeyi inşa edemeyiz. Ama kuvvete başvurunca, silahla yaşamak zorundayız. Güçsüz olmak hem felaket hem de günah. Ama kuvvete dayanarak yaşamak da felaket, üstelik belki günah. Ben buna çözüm bulamadım. Ne yapmamız gerektiğini sen bulabildin mi?"
Amos Oz, bolca ödüne dayalı ve sadece kısmi bir cevap bulabilmiş bu soruya: "Kuvvete sadece dar ölçekte başvurmak.. Sadece hayatım ve özgürlüğüm tehdit edilirse savaşırım. Ama ülkeye fazladan bir yatak odası kapmak için, kutsal yerler için, ataların toprağı için savaşmam, hapse girmeyi tercih ederim. Benim uzlaşmam bu."
Nerede çoğunluk Filistin halkı varsa, orası Filistin olacak diyor Amos Oz. Bu da trajik bir bölünme değil mi? El Halil yeni bir Berlin değil mi? "Bu sonsuz acıya ve baskıya tercih edilir" diyor yazar. Ona göre İsrail-Filistin çatışması gerçek bir trajedi, çünkü iki haklı dava çatışıyor.
"İlk adım eşitlik. Ama tek ulus olamayız. Filistin devleti olacak. Komşu olarak yaşamayı öğrenmeliyiz. Belki zamanla arkadaş da olabiliriz. Ekonomik işbirliği, ortak pazar hatta bir Ortadoğu Birleşik Devletleri..Ya da bir federasyon."
Bir gerçekçi için iddialı düşleriniz var diyorum; "Evet ama bunlar bir evrimcinin düşleri, bir radikalin değil" diye yanıtlıyor. "Bir uzuv kesildikten sonra iyileşme ağır olur. Yüzyıldan fazla birbirimizi yedik. Biraz ayrı kalmalıyız şimdi.."
Ya İsrail'deki politik kutuplaşma? Güneydoğu sorunuyla boğuşan Türkiye gibi, İsrail de hızla sağa kaymıyor mu? İzak Rabin 'i aşırı görüşlü, köktendinci bir Yahudi öldürmedi mi? "İsrail'de sağcıların büyük bölümü merkeze yaklaşıyor. Bütün ülke daha uzlaşmacı, gözü açık bir gerçekçiliğe gidiyor bence. Netanyahu 'ya oy verenler bölünmeyi kabulleniyor. Netanyahu da El Halil anlaşmasını imzalayarak bunu kabul etti."
Amoz Oz'a göre, çatışma çözümlenince laik sol ve laik sağ gene koalisyona gidecek İsrail'de. "İsrail'de teokrasi olamaz, ülkenin yüzde sekseni bunu kaldırmaz" diyor. Dinin yorumunda kuşaklar boyu bir kutuplaşma kalsa da, bunun şiddetle değil tartışmayla çözüleceğini umuyor. "Rabin suikasti bir şoktu, ama sonradan çatışma çıkmadı. Bu bana umut verdi.."
Ama sanatını bire bir politikanın hizmetine sokmaktan ısrarla kaçınmış Amos Oz. "İdealistler beni eliştiriyor. daha partizan, savaşkan kitaplar istiyorlar. Ama ben ancak birden fazla ses duyarsam, karşıt ama gerçeli görüş açıları yakalarsam bir romana gebeyim demektir. Tek ses duyarsam, o zaman öfkeli bir politik makale yazıp hükümete ne yapması gerektiğini söylerim Tabii dinlemezler o başka."
Hayatında alabileceği en güzel iltifatın "Benim içimdeki bir sesi ortaya çıkarttın, sözcüsü oldun" sözleri olduğunu söylüyor. Onun romalarında sıradan insaların acı çekişini, aşklarını, düş ve kabuslarını izliyoruz. "Bana ne hakkında yazdığı sorulsa, tek kelimeyle cevap veriririm, aileyi zadım. Benim için en esrarengiz kurum. Sıradan insanın yoktan bir şey var etme şansı, yaratıcılık fırsatıdır aile."
Ama Arap karakterler yaratmamış hiç. Filistinliler sadece kabuslarda yansıyor romalarında. "İnsanları yazmak için, yatak odalarına kadar girebilmem lazım" diyor. AIma "ötekini" şeytanlaştırmaktan artık kurtulduğu kanısında. "Bir Arap karakteri skeç gibi değil de, sesini duyarak yaratmam için ne kadar zaman gerekli bilmiyorum. Umarım bir gün gerçekleşir..."
Birbirimizi anlamak için önce birbirimizi düşleyebilmeliyiz. Ruhlarımızı tanıştırmalıyız. Bu açıdan, kitaplarının Türkçeye çevrilmesi mutlu etmiş Amos Oz'u. "Türkiye'den de daha çok kitap İbraniceye çevrilmeli" diyor.
Memleketi Kudüs'ü hep trajik bir kent olarak betimliyor. "Çünkü farklı vizyonların çaprıştığı bir yer." İstanbul ise, aşina gelmiş ona. "İlk kez gelinince bile daha önce buradaydım dedirten bir yer İstanbul. Ben düşlerimde İstanbul'a gelmişim meğer. Kitaplar, tarih ve anılar..İstanbul benim içimde.."
Amos Oz 'u okuduğunuzda, Kudüs 'ün de bize çok uzak olmadığını bir kez daha hatırlayacaksınız.

Yazarlar