The Others İran'sız bölge stratejisi olmaz

İran'sız bölge stratejisi olmaz

20.01.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

İran'sız bölge stratejisi olmaz

İransız bölge stratejisi olmaz


İran, Türkiye'nin tamamlamadığı boru hattına karşılık 200 milyon dolar istiyor


       İran'ın bölgedeki konumunu ve Türkiye - İran ilişkilerini Mehmet Öğütçü yorumluyor. Öğütçü, Paris OECD Sekreteryası'nda yönetici olarak çalışıyor.

       Türkiye'nin İran'ı hesaba katmayan bir Avrasya ve Ortadoğu stratejisi izlemesi mümkün değildir. Bu itibarla, iki ülke liderleri arasında uzun süredir savsaklanan zirve diplomasisini yeniden canlandırmak ve bugünden on yıl sonrasının Türk - İran ilişkilerinin kapsamını belirlemek gerekir.

       İran, Türkiye'nin Orta Asya, Kafkasya, Rusya ve Ortadoğu stratejilerinde kilit bir konumdadır. İran'sız bir bölge stratejisinin başarılı olması güçtür. Aynı şekilde Türkiye de İran için vazgeçilmez bir ekonomik, ticari ortak ve Batı'ya açılan penceredir.
       Gerçi İran'ın kişi başına geliri 1976'daki 4.676 dolardan bugün 2.636 dolar düzeyine kadar geriledi. Ama, yine de ekonomik bakımdan, Ortadoğu'da 160 milyar dolar GSMH büyüklüğü ile Türkiye'nin arkasında yer alıyor.
       İran gerçek anlamda bir enerji devi. Dünyadaki kanıtlanmış petrol rezervlerinin yüzde 10'u (93 milyar varil), doğalgaz kaynaklarının ise yüzde 15'i (21 trilyon metreküp) İran topraklarının altında. Günde ürettiği 3.6 milyon varillik petrolün 2.6 milyonunu ihraç ediyor. Döviz gelirlerinin yüzde 80'i petrol ve doğalgaz satışından geliyor. Mevcut doğalgaz üretimi ise yıllık 60 milyar metreküp civarında; bunun 27 milyar metrekübünü dışarıya satıyor.

İran doğalgaz hattı

       Türkiye ile İran arasında Ağustos 1986'da imzalanan ve Refahyol döneminde onaylanan doğalgaz alım anlaşmasına göre İran, boru hattını Türkiye sınırına kadar getirecek, biz de kendi sınırımız içindeki bölümü tamamlayacaktık.
       İranlılar, boru hattının kendi bölümlerinin tamamlandığını bildirdiler. Türk tarafının inşaatı ise hala bitirilemedi. Anlaşma, "satın al ya da öde" yöntemini kabul ettiğinden, öngörüldüğü tarihte, yani bu yılın başından itibaren, gazı alamazsak ödeme yapılmasını hükme bağlıyor.
       Bu sorunu çözümlemek üzere bir BOTAŞ heyeti 11 - 12 Ocak tarihlerinde İran'ı ziyaret ederek, gaz sevkiyatının başlangıç tarihinin ertelenmesini talep etti. İranlılar soruna iyi niyetle yaklaştılar ve sürenin Eylül 2001'e kadar uzatılmasını kabul ettiler. Ancak, kredi borçlarını geri ödeyebilmek ve diğer zararlarının tazmini için Ankara'dan 200 milyon dolar istedikleri, bu konudaki teknik ve idari görüşmelerin iki ay içinde tamamlanmasının beklendiği bildiriliyor.
       İran, doğalgazda Rusya'ya aşırı bağımlılığın kırılmasında Türkmenistan, Azerbaycan ve Irak ile birlikte değerlendirilmelidir.

Batı'yla normalleşme

       İran, sadece bize doğalgaz temininde değil aynı zamanda üzerimizden Avrupa piyasalarına gaz pazarlamakta da çok istekli. Bu arada, Türkmen gazının Hazar Denizi altından Türkiye'ye ulaştırılması ve Bakü - Ceyhan petrol boru hattı gibi bizim açımızdan yaşamsal olan projelere olumsuz bakıyor. Hazar'ın hukuki statüsünün belirsizliğini öne sürüyor. Rusya ile benzeri bir politika izliyor. Şimdilik Bakü - Ceyhan boru hattının gündemde olması nedeniyle İran seçeneği ön plana çıkmıyor, ama Tahran'ın ilişkilerinin Batı ile yumuşamaya başlaması ona yeni fırsatlar sunabilir.
       Nitekim, Albright ve Clinton da çok uzak olmayan gelecekte İran ile ilişkilerin normalleştirileceğini ima ettiler. Karşılıklı adımlar sağlam ve kapalı kapılar ardında atılıyor. 1998'de İran "devrimci" bir değişikliğe giderek petrol ve doğalgaz sektörlerini yabancı sermayeye açtı. 43 proje için 10 milyar dolarlık yabancı sermaye arayışına girdi. Amerikan ambargo tehdidine rağmen Shell dahil birçok Batılı petrol şirketi İran'da önemli yatırım kararları aldılar. Gazprom da İran'a yerleşiyor. AB, "yapıcı diyalog" çabalarını sürdürüyor.
       Bu itibarla, Türkiye'nin, politikalarını İran'ın Batı'dan tecrit edilmiş olmasına dayandırması düşünülemez. Humeyni mirası yönetimden, giderek normalizasyona doğru yol alındığı, önümüzdeki dönemde Tahran'ın er ya da geç yeniden uluslararası camiaya katılacağı anlaşılıyor. Bu sürece bizim de bugünden katkı sağlamamız ilişkilerimizin geleceği bakımından önem taşıyor.

Rekabet sürecek

       İran - Türkiye rekabetinin sona ermesini kimse beklemiyor. Yaklaşık 65 milyon nüfuslu ve tam bir "etnik mozaik" görünümündeki İran'ı asıl kaygılandıran husus, bu ülkenin yumuşak karnı olan "azınlıklar meselesi". Farsların yanı sıra, Ezire Türkleri, Luriler, Bahtiyariler, Kürtler, Araplar, Türkmenler, Beluclar ve Ermeniler de yaşıyor bu ülkede. Nüfusları yüzde 20'nin üzerinde olan iki unsur Farslar ile Azeriler. Yaklaşık 25 milyon civarında olduğu söylenen İranlı Azerilerin bir gün kuzeydeki 7.5 milyonluk Azerbaycan ile birleşmesi ihtimali uyku kaçırmayacak cinsten değil.
       Kafkaslar'da Çeçenistan bunalımı ile birlikte yeni bir jeopolitik mimari oluşturma çabaları gözleniyor. Gürcistan, Azerbaycan ve Karabağ sorunu çözümlenirse Ermenistan'ı içine katacak Türkiye öncülüğünde bir Kafkas İstikrar Paktı öngörülüyor. Bundan Rusya'dan sonra en fazla İran'ın rahatsız olacağı bekleniyor.
       Ancak, İran ile ilişkilerdeki geleneksel dengeyi sarsmak bölgede ciddi bir istikrarsızlık kaynağı olabilir. Bu da İran'ı daha güçlü bir şekilde Rusya'ya yakınlaştırabilir. Dahası, İran'ı Ortadoğu'daki Batı karşıtı köprü başlarından birisi olarak gören Çin'i de bu denkleme katabilir. Bir Rus - İran - Çin üçgeni oluşabilir.
       Bölgesel güç olmanın önkoşulu, kendi coğrafyasında diyalog ve uzlaşı kanallarını her zaman açık tutmak, çevresinde barış ve istikrar çemberi oluşturmaktır. Türkiye'nin İran'ı hesaba katmayan bir Avrasya ve Ortadoğu stratejisi izlemesi mümkün değildir. Bu itibarla, iki ülke liderleri arasında uzun süredir savsaklanan zirve diplomasisini yeniden canlandırmak ve bugünden on yıl sonrasının Türk - İran ilişkilerinin kapsamını belirlemek gerekir.

Füze kıskacındaki Türkiye

       İran, Irak ve Suriye'nin elinde kısa ve orta menzilli füzeler bulunuyor. Özellikle İran'ın envanterindeki 210 adet Scud - C ve Scud - B füzesi ile son geliştirdiği 1290 km menzilli Sahap - 3 füzesi kaygı uyandırıyor. Bu füzelerin, başta İstanbul olmak üzere Batı Anadolu'daki tüm kentlerimizi vurması mümkün. Elindeki füzeleri kimyasal harp başlığı ile donatacak teknolojik yeteneğe erişmiş olan İran, hem kimyasal, hem de biyolojik silahlar da üretiyor. Hatta, ABD ve İsrail kaynakları, İran'ın Rus - Çin desteği ile gizli bir nükleer silah programı uyguladığını da ileri sürüyorlar.
       Ankara ile Tel Aviv arasındaki stratejik işbirliğinin genişlemesi de İran için ayrı bir endişe kaynağı. İran Dışişleri Bakanı Ankara'ya varmadan önce İran resmi basınında çıkan yorumlarda "Siyonizmin İran sınırına taşınması"nın iyi komşuluk ilişkilerine sığmadığı ve bu durumdan duyulan kaygının Ankara'ya iletileceği belirtiliyordu.
       Diğer taraftan İran, PKK'ya lojistik destek verme, köktendincileri kışkırtma, Rusya ve Ermenistan ile stratejik yakınlaşma gibi kozları da elinden bırakmak istemiyor.

Yazarlar