The Others ‘Kadayıf’ın altı kızardı!

‘Kadayıf’ın altı kızardı!

22.09.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

‘Kadayıf’ın altı kızardı!

‘Kadayıf’ın altı kızardı


Günlerdir tartışılan ve sonunda mahkemelik olan “Abuzer Kadayıf"ın galası yapıldı. Filmde “Türkiye sahnesiönin tüm kötü kareleri bir bir sıralanmış


       Cemal Reşit Rey’in kapısında Sabancı Üniversitesi’nden Hasan Bülent Kahraman ile karşılaşınca ilginç bir seyirci profili bulacağımı ummuş, illa da beline kadar açık tuvaletler giymiş kızlarımızla “entelektüel" bir camianın buluşmasını “Abuzer Kadayıf" açısından hayırlı yorumlamıştım. Ama umudum daha filmin ilk karesinde suratımla birlikte donup kaldı.
       Kürsüde izlediğimiz öğretim üyesi (sosyolog Metin Akpınar) ülkenin hal ve gidişatını anlatırken Türkçe’de entelektüellere yerleştirilen tüm klişe cümleleri birbiri ardına sıralıyordu. Yine daha filmin ilk karesinde yönetmen Tunç Başaran’ın Türkiye’de olan biteni anlamadığımızı vehmedip açıklamaya soyunduğu da anlaşılıyordu.

       Türkiye parodisi
       Mesele şu: Öğretim üyesi Ersin (okumuş yazmış adam klişesi) eşinin sokak çocuklarınca öldürülmesi üzerine yaşamını sokak çocuklarını bir çatı altında toplayıp onları eğitmeye adar. Ancak bu işi maaşıyla yapamayacağı için çift kişilikli bir oyunculuğa soyunur. Türkücü Abuzer Kadayıf olur. Bundan sonrası bildiğimiz Türkiye parodisi. Paris’i Almanya’da zanneden Kadayıf şan şöhret yolunda alır başını gider. Bağrı yanık gençler onun için can verirken, şehirli güzel kızlar bedenlerini vermeye can atarlar. Süslü ışıl ışıl villa görgüsüzlüğü, renkli ceketler, altın saat, kaytan bıyık, halkım için canım feda edebiyatı, konuşup bir şey söylememe sanatı vs. vs. Yani, “bu ülkede para kazanmak için Güneydoğu’nun bağrından çıkma bir kıro olmanız gerekir" klişesi.
       Ama film öyle bir klişeler silsilesi ki paçayı kurtarmanız, hoş bir sürprizle karşılaşmanız, yeni bir söz duymanız mümkün değil. Türkücü talk show da yapıyor, kebapçı da açıyor, şarkı söyleyen küçük popçu kızlarla ve cahil küçük muhabir kızlarla dalgasını geçiyor. Yani filmde Türkiye sahnesinin kötü oyuncusu olarak bilinen ne varsa sıkıştırılmış: Medya, RTÜK, 312, halk böyle istiyor muhabbeti, polis - mafya - siyasetçi ilişkisi. Başaran’ın karşı olduğu her şey, sokaktaki adam mantığıyla sıralanıp durmuş.
       Sanat yönetmeni Suna Çiftçi de Tunç Başaran ekolünden olsa gerek, öğretim üyesi odası deyince dekorasyon dergilerine kadar düşen antika taklidi tahta kütüphaneyle yine antika taklidi yeşil Amerikan masa lambasıyla yetinmiş. Yani filmin her karesi insana “Pes" dedirtiyor. Öyle bildik olduğu için sonunu da merak etmiyorsunuz. Zaten bir sonu olmadı, Abuzer Kadayıf’tan sonra Mahmut Künefe’nin afişleriyle donatılan İstanbul sokaklarıyla da yine “anlayamayanın anlayabilmesi" için bizzatihi belirtiliyor. Eleştirmeler ne der bilemiyorum ama “Abuzer Kadayıf" halkımızla buluşabilir. Ama filmdeki basın toplantısında laf olsun diye söylediği gibi “Sanat olmayan yerde ot bitmez!"

       Film İbo’nun değil, Türkiye’nin türküsü
      
  • “Abuzer Kadayıf" karikatürün karikatürü gibiydi ya, gala serüveni de öyleydi. Geliri Çağdaş Eğitim Vakfı’na bağışlanacağı için sahneye Vakıf Başkanı çıktı. Ancak o sırada salona Hülya Avşar girince onlarca kameranın spotu Avşar’a yöneldi. Durum protesto edilince kameralar yerlerine döndüler.
  • Kaya Çilingiroğlu da starımızın eşi olarak sürekli kamera spotları altındaydı. Ahmet Utlu ise bir başka starımızın eski eşi olduğu için dikkat çekmedi.
  • Ayda 20 milyon vererek bir çocuk okutma şerefine nail olabileceğimiz belirtildi. Ama çıkışta görebildiğim kadarıyla bağış masasına değil, bedava bardak verilen masaya yönelindi.
  • Metin Akpınar özellikle ses performansıyla dikkat çekiciydi. Türkücü olarak ben şahsen “Ali Naziköin (Uğur Yücel) üstüne tanımam.
  • Boğaziçi Bilgisayar Mühendisliği mezunu Özlem Savaş’ın bunca kadersizliğe rağmen oyuncu olmakta direnmesi (yoksa şarkıcı mıydı?), dahası hem soyunup hem de göğüs uçlarını bantlaması anlaşılamadı.
  • Medya, Tunç Başaran’a karşın dersini almadı, çıkışta yaklaşık 100 kamera Hülya Avşar’a koştu. Başaran bir köşede kaldı.
  • İbrahim Tatlıses’in filmi kişiselleştirmesini anlayamadım, yönetmen haklı, bu kesinlikle “Türkiye’nin türküsü."