The Others Kıbrıs mı, AB mi?

Kıbrıs mı, AB mi?

28.11.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

ÇAPRAZ ATEŞ

Kıbrıs mı, AB mi

Kıbrıs mı, AB mi?

ÇAPRAZ ATEŞ


ASLI ÖKTENER

8 Kasım’da Avrupa Birliği’nin Türkiye’den isteklerini ifade eden Katılım Ortaklığı Belgesi’nde Kıbrıs meselesinin çözümünün kısa vadeli, öncelikler bölümüne alınması var olan bir tartışmayı tekrar başlattı. Türkiye Kıbrıs’ta
taviz vermeli mi? Kıbrıs’ın Türkiye açısından önemi vazgeçilmez mi? Türkiye Avrupa Birliği ile Kıbrıs arasında bir tercih yapmak zorunda kalsa, hangisi tercih edilmeli? İşte bu soruların yanıtları...

Kıbrıs Vakfı Başkanı, İÜ öğretim üyesi Prof. Dr. Erol Manisalı
Rum egemenliğinde ada kabul edilemez

Kıbrıs Vakfı Başkanı ve İstanbul Üniversitesi İktisadi Gelişme ve Uluslararası İktisat Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Erol Manisalı:
Kıbrıs’ta temel uyuşmazlık noktası ada üzerinde Türkiye ile Yunanistan ve ada içinde de Kıbrıs Türkleri ile Rumlar arasında bir denge sağlanmasıdır. Türk tarafı bu dengeyi; Atina ve Rum tarafı ise adada Rum egemenliğine dayalı üniter bir yapıyı savunmaktadır. Sorunun temel uyuşmazlık noktası budur.
Atina ve Rumlar, AB şemşiyesi altında adanın Yunanistan’a dolaylı ilhakını sağlamak istiyorlar. Bu uyuşmazlıkta Atina ve Rumlar, Avrupa Birliği’ni ve Washington’u arkalarına alarak, Türkiye üzerinde baskı yapıyorlar. Sorunun çözülememesinin nedenlerinden biri budur.
Sorunun çözümü için Yunanistan’ın ada üzerinde kendisi kadar, Türkiye’nin de tarihsel, stratejik ve siyasal haklarının bulunduğunu kabul etmesi şarttır. Ada içinde de Rumlar kadar Türklerin de ekonomik, siyasal ve kültürel haklarının var olduğunun benimsenmesi gerekmektedir.
Kıbrıs adası Türkiye bakımından tarihsel ve güncel nedenlerle vazgeçilmezlik göstermektedir. KKTC, Güney Kıbrıs yönetimi kadar meşrudur. Ege adaları silahlandırılmıştır.
Kıbrıs, Türkiye’nin denizden ve havadan dünyaya açılabilecek tek çıkış yolu olarak kalmıştır. Bu açıdan Türkiye, güneyinde Rum ve Yunan egemenliğine dayalı bir adayı kesinlikle kabul edemez.
Bakü - Ceyhan Boru hattı gerçekleştiğinde de Türkiye’nin güneyi petrol açısından önemli bir uluslararası terminal konumuna gelecektir. Bu bölgede Türkiye karşıtı politika izleyen Yunanistan ve Rumların adaya hakim olmaları Türkiye’nin ulusal çıkarları bakımından hayati sakınca gösterir. Yeni dünya düzeni içinde Asya ve Kafkasya’nın yarın dünyaya açılacak olması Doğu Akdeniz’i stratejik bir konuma getirmiştir.
AB, "AB içinde Türkiye, Yunanistan, KKTC ve Rum yönetimi birlikte yaşarlar" diyebilirdi. Ancak bunu demiyor: "Önce Kıbrıs’ı ver, sonra düşünürüm" diyor. Yarın Türkiye’yi içeriye almayacağını bu tutumu ile de göstermiş oluyor. Kıbrıs Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde ön koşul olamaz.
Kıbrıs uyuşmazlığı ile Türkiye’nin AB üyeliği arasında hiçbir ilişki bulunmuyor. AB önümüze, Kıbrıs, Ege, Ermeni meselesi ve Güneydoğu konusunda geniş bir liste getirmiştir.
Olay sadece Kıbrıs konusu değildir. Türkiye eğer bütün bu kalemleri Brüksel ve Atina’nın istediği biçimde yerine getirirse ulusal çıkarlarından büyük özveride bulunmuş olur.

Bahçeşehir Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekanı Prof. Eser Karakaş
AB Kıbrıs’tan çok daha önemlidir

Bahçeşehir Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Eser Karakaş:
Bence Kıbrıs meselesinden çok daha önemli ve Türkiye’nin bütün geleceğini belirleyecek olan konu, Türkiye’nin AB’ye üyeliğidir. Katılım Ortaklığı Belgesi’nin kısa vadeli, öncelikler bölümünde, Türkiye’den Kıbrıs konusunun çözümünde, BM Genel Sekreteri Kofi Annan’a güçlü destek vermesi isteniyor. Kimse meseleyi çarpıtmasın. AB sorunlara son derece mantıklı ve kapsamlı çözümler üretiyor. Rekabet hukukundan, Türkiye’de yaygın olduğu söylenen işkencenin önlenmesine; düşünce ve örgütlenme özgürlüğünden, TC yurttaşlarının kendi ana dillerinde eğitim ve yayın yapma hakkına ve kamu maliyesinde saydamlığa kadar uzanan istekler sıralanıyor. Kıbrıs bütün bu sorunlardan biri. Türkiye nedense 8 Kasım’dan beri Kıbrıs konusuna kitlenmiş vaziyette.
Sanıyorum, Türkiye’yi yönetenler, Katılım Ortaklığı Belgesi’nde Kıbrıs meselesine değil, başka konulara yani kamu maliyesinin saydamlaşmasına, kamu bankalarının özelleştirilmesine, düşünceyi ifade özgürlüğüne takıldılar. Bu maddelere karşılar ama bunu net bir biçimde ifade edemiyorlar. İşin özü şu: Türkiye’nin yönetici sınıfı, Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğine karşı duruyor. Bunları net bir biçimde kamuoyunda ifade edemedikleri için de ellerine bir Kıbrıs konusunu geçirmişler.
Milliyetçi duyguları sürekli kaşıyarak, sürekli Kıbrıs’ı ön plana çıkararak Türkiye’nin AB’ye entegrasyonunu önlemek için örgütlü bir çete faaliyeti var. Buna karşılık Türkiye’nin geleceğini AB’de gören herkesin bu örgütlü çete faaliyetine karşı ciddi biçimde mücadele etmesi gerekiyor.
Bundan 30 yıl sonrasını bir düşünün: AB’ye üye olmuş, ama bir biçimde Ege sorununu Uluslararası Adalet Divanı; Kıbrıs ‘ı BM önerileri doğrultusunda çözmüş bir Türkiye’de mi yaşamak istersiniz? Yoksa bir şekilde AB dışında kalmış ama Ege ve Kıbrıs konusunda taviz vermemiş bir Türkiye’de mi? Soru çok açık. Kıbrıs konusunu çözelim ve birlikte AB’ye üye olalım.
Türkiye’nin geleceği buradadır. Eğer Türkiye köşeye sıkışırsa ve "ya Kıbrıs, ya AB" gibi bir ikilemle karşı karşıya kalırsa, benim temel tercihim AB’ye tam üyeliktir. Kıbrıs hakkında söylenen jeostrateji, jeopolitik gibi kelime oyunları Soğuk Savaş’ın boş laflarıdır. Türkiye, Kıbrıs meselesi yüzünden AB’ye giremeyecek olursa bu torunlarımıza karşı işlenmiş büyük bir suç olur.