The Others KİTAP

KİTAP

14.03.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Cehaletinizi paylaşmayın!

KİTAP

Emre AKÖZ
KİTAP
Taha Akyol'un son kitabı "Osmanlı'da ve İran'da Mezhep ve Devlet" olağan bir tarih çalışması değil. Laiklikten irticaya, modernleşmeden İslamcı sermayeye birçok kavramı ters yüz eden bu kitapla hesaplaşmadan Türkiye üzerine laf söylemek mümkün değil. Gazeteci yazar Taha Akyol'un kaleme aldığı "Osmanlı'da ve İran'da Mezhep ve Devlet" (Milliyet Yay.) yıllardır büyük doğrularmış gibi tekrarlanan klişeleri paramparça eden bir kitap. Akıcı bir üslupla kaleme alınmış 260 sayfa boyunca Akyol, Osmanlı toplumsal ve siyasal yapısını, İran'ınki ile karşılaştırıyor: Devletler hangi rolleri oynadı? Temel çatışma noktaları nasıl şekillenmişti? Dinin siyasetteki yeri nasıldı? Humeyni devriminin anlamı neydi?
Kitap tarihten ve karşılaştırmalı sosyolojiden yola çıkarak Türkiye'nin geldiği noktayı ortaya koyuyor, yarına ilişkin tahminlerde bulunuyor. Öyle görülüyor ki bu kitapta öne sürülen fikirlerle hesaplaşmadan artık "laiklik", "irtica", "modernleşme" gibi kavramları gönül rahatlığı ile kullanmak mümkün değil!
Taha Akyol'un ulaştığı bazı sonuçları kendi ağzından dinleyelim:
  • Bu kitabı en çok kimlerin okumasını isterdiniz?
    Kemalistlerin ve İslamcıların! Çünkü iki akım da, sosyal bilim mantığıyla düşünmekten ziyade, dünyaya kendi dogmalarıyla bakıyor.
  • Peki ama İslamcılar ve Kemalistler tam da kitabınızda sözünü ettiğiniz o süreçler tarafından belirlenmiyor mu? İlki devletin içinde şekillenmiş bir grup; diğeri devletin dışında...
    İşte ben de zaten kendilerini bulsunlar diye yazdım. Yarın değişeceklerini görsünler. O bakımdan da bugünkü tavırlarını yumuşatacaklarını umut ediyorum.
  • Bir yazımda size "dokundurmuştum". Yönetici elitin toplumla ilgili kararlar alırken sosyal bilimleri gözardı ettiğini söylüyordunuz. Ben de, bal gibi bilirler de işlerine gelmez, demiştim.
    Bilimi, tekniği, araçları bütün ideolojiler kullanır. Ancak bu, bilimsel bir zihniyete sahip oldukları anlamına gelmez. Bilim hayatı "kırmızı ve mavi kuvvetler" diye ikiye ayırmaz. Eğer söz konusu kesimlerde sosyal bilim anlayışı gelişmiş olsaydı, dayattıkları çözümün tek yol olmadığını görürlerdi. Hayat alternatiflerle doludur.
  • Ama "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir," sözü herkesin dilinde.
    Benim "Yüksek Öğretim Komiserliği" dediğim YÖK'te bile bu var. Mesela araştırmalara göre üniversitenin birinci sınıfında türbanlı olan kızların çoğu daha sonra başını açıyor. Çünkü sosyalleşip değişiyorlar. Ama YÖK bu araştırmalara bakmadan türbanı yasaklıyor.
  • "İslamcı sermaye" ne kadar İslamcı? Türbanın ve İslamcı sermaye denilen kesimlerin "modern" olduğunu söylüyorsunuz.
    Evet. Bir düşünün: Köylü bir toplum sanayileşmeye başladığında insanların din, vatan, bayrak anlayışı nasıl değişir? Siz bunu incelemezseniz sanayileşmenin ortaya çıkardığı modernleşme faktörlerini gericilik sanabilirsiniz. Mesela türban bir modernleşme göstergesidir halbuki bizimkiler gericilik sanıyor. "İrticai sermaye" de bir laikleşme göstergesidir. Dikkat edin öbür dünya için değil, bu dünyanın nimetleri için çalışıyorlar.
  • Ama o nimetleri bir kalkışma için kullanacakları söyleniyor.
    Kendinizi İslamcı bir şirketin fanatik genel müdürünün yerine koyun. Halk ayaklanması olsun, ithalat ihracat dursun mu istersiniz? O vakit şirket batar! Tam tersine İslamcı denilen şirketler istikrar ve liberalleşme istiyor. İşte toplumsal laiklik (sekülerlik) budur; dünyevileşmedir, rasyonelleşmedir.
  • Benim takip edebildiğim kadarıyla siyasi görüşlerinizdeki sivri yönler törpülendi.
    Hem bireysel hem sosyolojik bir durum bu. Benim gençlik dönemimde Türkiye'nin yüzde 80'i köylüydü. Liseyi bitirip üniversiteye müracaat etmek üzere Ankara'ya, İstanbul'a gelene dek Yozgat'tan başka kent görmemiştim. O vakitler bayanların makyaj yapması bize göre Anadolu terbiyesine uymadığı, solculara göre de burjuvalık olduğu için kötüydü. Düşünemiyorduk ki iki tavır da aynı köylülük anlayışıdır.
  • Refah'lılar demokrasiyi savunacaklarına insanın tüylerini ürperten laflar ettiler...
    Doğru. Ama 28 Şubat'tan sonra o süreci yaşamaya başladılar. Zaten Fazilet'te bu eğilimi görüyoruz. Weber'in bir sözü vardır: "Liberal bireyin fideliği protestan tarikatlarıdır." Yarının liberalleri bugünkü İslamcıların içinden çıkacak. Bu iddia hem bazı Kemalistlerin hem de bazı İslamcıların hoşuna gitmeyecektir.
  • Sırada başka kitaplar var mı?
    Benim hayatımın projesi iki çalışmadır. İlki "Türkler ve Kürtler". Beş yıldır bunun üzeride uğraşıyorum. Bir de, "Biz Fransız mıyız?" diye bir Jakobenizm eleştirisi yazacağım...
  • O halde siz naçizane bir ipucu: Ne zaman ki Frankofillerin çıkardığı "mazoşizm" yerine "mazohizm" kelimesi kullanılacak o zaman "Fransızlık"tan çıktığımızı anlayacağız. İlginç saptamalar
  • İran, Türkiye için değil... Türkiye, İran için tehlikelidir! Çünkü ileri olan, modern olan Türkiye'dir. Şii vatandaşlarımızdan İran lehine en küçük bir gösteri bile gelmemiştir. Modernleşmenin, uluslaşmanın ve Cumhuriyet'in kazanımıdır bu. Türkiye'de dini bir halk ayaklanması olmamıştır, olmayacaktır da.
  • Kürtçülüğün kökeni aşiret kimliğinden kopmadır. Sayın Ecevit'in dediğinin aksine oradaki sorun feodal yapıdan değil tersine feodalitenin çözülmesinden kaynaklanıyor. Ama bu böyle gitmez. Göreceksiniz o insanlar bir süre sonra burjuva tipi bir entegrasyona girecek. Bu da Cumhuriyet'in başarısı olacaktı.
  • Osmanlı'da ve Cumhuriyet'te devletin yarattığı dinamizm belirleyici faktör olmuştur. Şimdi ise toplumdan yükselen dinamizm belirleyici hale geliyor. Özelleştirmeye karşı çıksalar da, küreselleşmeye emperyalizm deseler de geri çekilmek durumundalar. Madem ki Anadolu'da insanlar sanayici oluyor, artık toplumun dediği olacaktır.
  • Bu Cennet Bu Cehennem
    (Zeynep Oral / Milliyet)
    Gazeteci yazar Zeynep Oral'ın yurt gezileri sırasında derlediği birtakım izlenimlerden oluşan bir kitap. Oral, Doğu Karadeniz şehirlerinden Diyarbakır'a, Urfa'ya, Adıyaman'a, Hakkari'ye kadar uzanan çizgide sorunlar ve dertle yumağı içinde çaresiz kalmış, bunca zorluk içinde bile düşünce derinliğini, mizah gücünü, yaşama tutkusunu ve değerlerini yitirmemiş insanlarımızın varlığını saptıyor.
  • Panik Atak
    (S. Babior - C. Goldman / Kuraldışı)
    Kalbiniz deli gibi atıyor, yeterince nefes alamadığınızı hissediyorsunuz, elleriniz uyuşuyor, göğsünüz daralıyor, başınız dönüyor. Herkesin günlük yaşamda yaptığı bazı şeyleri yapamıyorsunuz; süpermarkete ya da sinemaya gitmek, uçağa ya da asansöre binmek gibi... Yalnız değilsiniz. Bu kaynak kitapta kullanılan stratejilerle panik atağı yenen insanların hikayelerini siz de paylaşacak, çözüm yollarını öğreneceksiniz.
  • Para İle Akraba
    (Jenny B. White / İletişim)
    Global pazarlara yönelik olarak üçüncü dünya ülkelerinde gerçekleştirilen küçük ölçekli üretim her geçen gün büyüyor. İstanbul'un gecekondu mahalleleri taşıdıkları ucuz ve feda edilebilir kadın emeği potansiyeli ile bu türde bir üretimin kolayca yaygınlaşabildiği yerler. Jenny B. White, Ümraniye ve çevresinde yaptığı antropolojik çalışmasında bu üretim sistemi içindeki emek ve güç ilişkilerinin kuruluşunda cinsiyet ve akrabalık ideolojisinin rolünü inceliyor.
  • Cennetin Arka Bahçesi
    (Habib Bektaş / Can)
    Habib Bektaş adı Türk okuru için pek yabancı değil. Almanya'da yaşayan yazar bundan önceki iki romanı "Hamriyanım" ve "Gölge Kokusu" ile ödül almış, sesini duyurmuştu. Bu romanda ise Çakır adlı küçük bir Kürt çocuğunun sevdiği, sığındığı ve hayran olduğu bir genç kadın olan Öykü Abla'sı ile yaşadıkları çok ince bir anlatımla ele alınıyor. Bektaş yer yer bir çocuğun gözü ve diliyle bu iki insanın arasındaki sıradışı sevgiyi irdeliyor.