The Others Morrison’dan hoşgörüsüzlüğe ağıt

Morrison’dan hoşgörüsüzlüğe ağıt

29.05.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Morrison’dan hoşgörüsüzlüğe ağıt

Morrison’dan hoşgörüsüzlüğe ağıt

       Nobel Ödülü sahibi Amerikalı zenci kadın yazar Toni Morrison, "Paradise" Cennet adlı son romanında, ırktan dine ve cinsiyete kadar, insanları ayıran bütün önyargı ve hoşgörüsüzlüklere meydan okumuş. Le Novel Observateur dergisindeki söyleşisini özetle aktarıyoruz.

       *Romanınızda 1950'lerde Oklahoma'nın derinliklerindeki Ruby köyünü kuran siyahlar, beyazları dışlayan bir "cennet" yaratıyorlar; vaadedilmiş topraklar efsanesini mi sorguluyorsunuz?
       Evet; Amerika insanların cenneti bulma düşüyle geldiği bir ülke. Her gelen aradığımız yeri bulduk duygusuyla gelmiş bu ülkeye. Ama kitabı yazarken, yaşadığımız şu yüzyıl sonunda göçün yine hayati bir olgu haline geldiğini de unutmadım. İnsanlar artık politik değil ekonomik nedenlerle kitlesel olarak göç ediyor dünyada. Ve bu yüzden yeni duvarlar örülüyor insanlar arasında. Mesela şimdi Amerikalılar Meksika sınırını kapatmaya çalışıyor. Ama Meksikalıların çoğu Kanada'dan giriyor Amerikaya!
       *Kitapta cinayet, kavga, şiddet var. Cennet bunun neresinde?
       Başlangıçta romanın adı "Savaş" olacaktı. Bu bir çatışma kitabı. Protestanlar Katoliklere karşı; dindarlar dinsizlere karşı; Siyahlar beyazlara karşı; erkekler kadınlara karşı; kuşaklar çatışıyor. Herkes siyah, ama renk farkları var; en siyahlar, açık kahve tenlilere karşı. Üstelik camia ayrıca ikiye ayrılmış; asıl kasaba ile, kadınların yaşadığı manastır. Her ikisi de, gerçek cenneti kendisinin yarattığı iddiasında.
       *360 kişilik bir köyde gene ayrılıkçılık olabiliyor yani?
       Hem de nasıl; kimse yeni gelenleri istemiyor. Halbuki Amerika sırf yeni gelenlerle oluşmuş bir ülke!
       *Irk, insan hakkında hiç bir bilgi vermez diyorsunuz; ama kitaplarınız hep siyahlar hakkında. Bu bir çelişki değil mi?
       Aynı şeyi Rus romanı için de söyleyebilirsiniz. Dostoyevski'de Rus olmak çok önemlidir, bütün kitaplarında Rusları anlatır. Ama aynı zamanda insanı anlatır bu kitaplar, Rus olmaları o kadar önemli değildir. Benim için de böyle.
       Karakterlerimin siyah olması önemlidir, çünkü nasıl davranacaklarını, kültürlerini ve tarihlerini bu belirler; ama aynı zamanda insan öyküleridir bunlar. Yani ırk hem çok önemli, hem de gayet önemsiz.
       *Geçmiş ve tarih kitaplarınızda temel değerler; Amerika gibi geçmişe sırtını dönmüş bir ülke için biraz garip değil mi bu?
       Bu ülkenin sorunu da bu zaten; biz Amerikalıların belleğimiz yok, tamamen gelecekle kafayı bozmuşuz. Üstelik geçmişi sürekli çarpıtıyor, dolayısıyla da alamıyoruz. Reagan'ı hatırlayın, ırkçılık olmayan bir ülkede büyüdüğünü söyleyebilmişti! Aslında geçmişi anlamadan bugünü anlamak mümkün değil. Cennet romanında anlatılan 1960'lar ve 70'leri düşünün. Dünyayı en çok değiştiren kuşak bu, 68 kuşağı, dünyaya müthiş bir özgürleşme getiren kuşak. Bugün bakıyorsunuz, Amerikalılar o dönemi tamamen reddediyorlar. Yaptıklarından dolayı özür dilemek zorunda kalan tek kuşak 68 kuşağı; Neden? Çünkü resmi tarih o yılları seks, rock'n'roll ve uyuşturucuya indirgedi!
       *Kitapta kollektif bir cinayet işleniyor; bir tane de beyaz kadın öldürülüyor, ama beyaz olanın hangi kadın olduğunu hiç öğrenemiyoruz. Neden?
       Kendimi belli bir yazma tarzından özgürleştirmek istedim. Beyazlar, zenciler üzerine yazılmış kitapları okurken, sosyolojik ya da antropolojik yaklaşırlar hep. Basmakalıp stereotiplere göre yargılarlar. Okur, her karakteri en ince ayrıntısına kadar tanısın, ama hangi ırktan olduğunu bilmesin istedim.