The Others Sanat özgürlüktür

Sanat özgürlüktür

25.04.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Sanat özgürlüktür

Sanat özgürlüktür

       Piyanist ve besteci Fazıl Say'ın Mozart yorumu Avrupa'da yılın CD'si

       Fazıl Say, bugün müzik dünyasında dahi kabul edilen bir Türk piyanisti. Geçen yıl Sony ve Warner firmalarının kendilerine bağlamaya çalıştığı Fazıl Say, sonunda Warner'ı tercih etti. Ve yaptığı ilk önemli klasik müzik CD'si, Mozart yorumu yalnızca Fransa'da bir buçuk ay içinde 20000'den fazla sattı. Dünyanın en önemli müzik dergilerinden Diapason'a kapak olan Fazıl Say, bu CD ile üç ödül aldı ve klasik müzik listelerinde çok açık farkla bir numaraya yerleşti. İki yıldır New York'da yaşayan Fazıl Say, uzun bir aradan sonra gelecek hafta Türkiye'ye geliyor ve 1 - 10 Mayıs arasında çeşitli konserler verecek. Saratçıyla arkadaşımız Mine Kırıkkanat Paris'te konuştu.

       *İlk kez büyük bir yabancı orkestrayla çaldığınız konser hangisiydi?
       Yirmi yaşındayken Berlin Senfoni Orkestrasıyla çaldım. Bana bir de eser sipariş etmişlerdi, kendi piyano konçertomu da çaldım. Daha sonra Boston'da çaldım. Geçen yıl, çok büyük bir orkestra olan İngiliz Oda Orkestrasıyla. Bu yıl benim için en önemli olay, New York Filarmoni orkestrasıyla dört kez çalacak olmam. İki kez Temmuz ayında, yani 14 ve 15 Temmuz'da, iki kez de Aralık'ta, ayın 12 ve 14'da üstelik ünlü şef Kurt Masur'la birlikte çalacağım. Gershwin'in 100. doğum yılı nedeniyle, bu ustanın eserlerine yer vereceğiz. Yine bu yıl Radio France orkestrası, Miami'de Florida Filarmoni ile anlaşmalarım var. Montreux Caz Festivali'ne, Fransa'nın hemen tüm önemli festivallerine katılıyorum. Montreux dışındakiler hep klasik müzik festivalleri.
       *Kimi yorumlarınızda, klasik müzikle cazı birleştiriyorsunuz. Bu yorumlar kiminin hoşuna gidiyor, kiminin gitmiyor. Aldığınız tepkilere değer veriyor musunuz?
       Evet, çeşitleme yapıyorum zaman zaman. Kendimi kısıtlamayı kesinlikle düşünmüyorum. Beğenen olur, beğenmeyen olur. Sanat özgürlüktür. Paris'te verdiğim Mozart konserinde, dört yüz kişi ayakta alkışladı. Beğenmeyen herhalde çok azdı. Ayrıca, dört yüz kişi beğenmese de, yuhalasalar da ben duyumsadığımı yapıyorum. Yine yaparım.
       *Gerek klasik, gerekse cazda çok başarılısınız. Peki sizin tercihiniz hangisi?
       Ağırlık elbette klasik müzikte. Örneğin son Mozart CD'sinde olduğu gibi, araştırmalarım, yorumum tümüyle klasiktir. Ben yılda 70 konser veriyorum. Bu her gün sekiz, bazen on sekiz saat çalışma gerektirir. Dolayısile ben yılda yirmi dakikalık beste yapabiliyor, müzik ortaya çıkarıyorum. Ama bu durum beş yıl içinde değişebilir. Örneğin dünyanın en aranılan piyanisti haline gelebilirim. Aldığım ücret artar, on konserde kazandığımı bir konserde kazanırım, o zaman daha çok beste yapacak zamanım olur. Besteye daha çok zaman ayırmak isterdim doğrusu.
       *Türkiye'den hangi davetleri alıyorsunuz?
       Türkiye'nin hemen tüm önemli festivallerine katıldım. Tabii en yerine oturmuşu İstanbul Festivali. Geçen yıl Caz Festivalinde çaldım. Bu yıl olursa, klasik çalacağım.
       *Türkiye'deki festival düzeni ve müzik anlayışı hakkında ne düşünüyorsunuz?
       Elbette pek çok eleştirim var. Benim için en önemlisi, Türkiye'de yaşanan pop patlaması. Ülkemizdeki en tehlikeli yaklaşım, üç notalı kıytırık bir melodiyle müzik yapana kral ve kraliçe muamelesi çekilmesidir. Mozart, Avusturya'nın müzik kralı denebilir de; Türkiye'de kral ya da kraliçe ilan edilen müzikçiler ne yaptılar da, bu ünvana hak kazandılar acaba? Yüzeyin temeline inememek gibi bir sorunumuz var Türkiye'de. Çünkü yüzey kalın, yırtıp derine inemiyoruz. Otuz santim suya kafa üstü atlayıp çakılıyoruz. Ama bu durumu değiştirmesi gerekenler, bu müziği yapanlar değil, medya. Onu krallığa, kraliçeliğe getiren medyanın ölçüyü değiştirmesi gerek. RP'yi çağdaş değil diye sildiler sahneden. Bunu doğru da buluyorum, çünük bu adamlar demokrat değil. Ama müzikteki anlayışımız da çağdaş değil, şimdi bu anlayışı nasıl düzeltecekler? Tüm sanat alanlarında, boşluğa düşmüşlük yaşanıyor. Gerçek sanatı izleyebilenlerin sayısı belli. Türkiye'de klasik müzik izleyen oranı, en iyimser tahmine göre yüzde birdir. Yani 600 000 kişi. Bunların arasında 6000'i çok tutkundur. Diğerleri arada bir dinler. Yani klasik müzik yapan insan, dar bir yolda gidiyor. Yol dar olunca, en küçük bir aksaklık büyük tıkanmalar haline geliyor. Örneğin bir orkestrayla çalacaksın, salon müdürünün kızgın bir gününe rastlarsan, halin harap.
       *Dünyanın en ünlü müzik dergilerinden Diapason'a kapak oldunuz. Türklüğünüze şaşırmıyorlar mı sizin?
       Diapason'da benimle röportaj yapan gazetecinin ilk sorusu da: "Bu ülkeden nasıl çıktınız?" oldu zaten. Hem haklı, hem de küçümseyici bir soru bu. Ortada bir gerçek var. Türkiye'de halkın seçtiği belediye başkanı heykele tükürüyor. Seçtiği milletvekili, zurna çalınamaz, ayıptır diyor. Bale belden aşağıdır, diyor, her türlü sanata küfrediyor. Bu adamların seçilmemesi, yani halkın tercihlerini değiştirmek için bambaşka bir düzen kurmak gerekir ama, öyle bir düzen kuracak adam da yok. Olsaydı bile, eğitim sisteminin baştan aşağı değiştirilmesi ve sonuç vermesi, en az üç dört kuşak alırdı. AB'ye girmememiz çok kötü oldu. Sizin ve benim gibi insanların dünyaya açılmasını zorlaştırdı. Şimdi ben 70 konser için en az 15 ülkenin vize kuyruğuna gireceğim. Kısacası dışlanan bir milletiz. Olan aydın insanlara oluyor.
       *Warner'da yaptığınız ilk Mozart CD'nizle dünya çapında bir başarı kazandınız. Gelişmeleri biraz anlatır mısınız?
       Benim kayıtlarımın ABD dağıtımını Ahmet Ertegün yapacak. Buna çok seviniyorum. Türkiye'de 1-10 Mayıs arası 5 konserim var. Merakım, Avrupa'da en iyi CD seçilen Mozart kaydımın Türkiye'de nasıl ve hangi düzeyde ilgi göreceği. İkinci CD, Bach müziği olarak Eylülde çıkıyor. Onun Mozart'dan bile iyi olduğunu düşünüyorum. Mozart CD'im şu anda Fransa'da bir numara. Üç ödül kazandım. Telerama, RTL ve Repertoire ödüllerini bu CD aldı. Diapason dergisinde de en yüksek puanı kazandı, yani beş yıldız verdiler ve kapak yaptılar. Avrupa turneleri, Belçika, Hollanda, İngiltere, Almanya, Fransa'da başlıyor. ABD Eylülde olacak. Türkiye'de Hakan Erdoğan, çok değişik konserler organize ediyor. Bu hoşuma giden bir çalışma. Örneğin Spor Sergi salonunda, Lütfi Kırdar'da beş bin kişilik konserler vereceğim. Klasik müziği bu mekanlarda icra etmek ve piyanoyu binlerce seyirci karşısında çalmak çok heyecanlandırıyor beni.