The Others Sandviçe dönen toplum

Sandviçe dönen toplum

01.07.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

Zam haberi gelmeyen gün yok neredeyse. İşsizlik had safhada. Pek çok alanda kriz fırsat bilinip yüksek kazanç yakalanmaya çalışılıyor. Buna rağmen, geçmişe kıyasla hiçkimse sesini çıkarmıyor. Neden acaba diye düşündünüz mü hiç?

Sandviçe dönen toplum

Kamu zamlarıyla gerileyen gelirler karşısında ruh sağlığımızı nasıl koruyacağız?
Sandviçe dönen toplum

Zam haberi gelmeyen gün yok neredeyse. İşsizlik had safhada. Pek çok alanda kriz fırsat bilinip yüksek kazanç yakalanmaya çalışılıyor. Buna rağmen, geçmişe kıyasla hiçkimse sesini çıkarmıyor. Neden acaba diye düşündünüz mü hiç?

MELİH ARAT

Sandviçe dönen toplum
Su sıra bir fıkra dillerde: Sultan 'köprüye giren herkesten para almaya başlayın' demiş. Kimse sesini çıkarmayınca 'köprüden çıkan herkesten para alın' diye bir ferman daha vermiş. Yine kimse sesini çıkarmayınca 'o zaman köprüye iri kıyım bir levent koyun, köprüden her geçeni bir güzel dövsün' demiş. Bu sefer bir heyet çıkmış gelmiş Sultana. 'Sultanım, şu köprüdeki adamların sayısını artırsak iyi olacak, köprünün iki başında çok kuyruk oluyor.'
Radyodan ya da televizyondan zam haberi olmayan gün yok neredeyse. Buna rağmen, geçmişe kıyasla kimse hiç sesini çıkarmıyor. Evet, kriz var. İşletmeler, ayakta kalabilmek ve personel maaşlarını ödemek için çırpınıyor. İnsanlar, daha tasarruflu yaşamaya çalışıyorlar. Buna mukabil her gün birkaç ürüne - bunların çoğu da kritik girdi ürünler, yakıt gibi - zam geliyor. En son olarak yurtdışına çıkış ücreti gündeme geldi.
2000’li yıllarda gelişimiyle övünmeye başladığımız insan kaynakları ise, tüm bu olumsuz gelişmeler karşısında sessiz. KalDer Başkanı Dr. Yılmaz Argüden, sütü çalanın da dökenin de, yani yolsuzluk yapanın da, verimsiz işletmecilik yapanın da sorumlu olduğunu söylüyor; ancak sütü dökenin de çalanın da maliyetini toplum olarak biz ödüyoruz. Hem de çok ciddi bir şekilde. Sabit telefonların KDV’si kaşla göz arasında yüzde 26’ya, lüks tüketim maddelerinin KDV oranına çıkarıldı; yani sabit telefonla görüşmek cep telefonuyla görüşmekten daha lüks kabul ediliyor.

Bıçak kemiğe dayandı
Türkiye’de şu anda hala işi olup çalışan kesim, hala idare ediyorsa da, işten çıkarılanlar ve işsiz olanlar için bıçak kemiğe dayanmaya başlıyor. Özellikle akaryakıta gelen zamlar, nakliye dolayısıyla hemen her türlü girdiye yansıyor. Doların 17 Şubat 2001’den 1 Temmuz’a kadar yüzde 100 civarında artmış olmasının sonucu olarak girdileri ithalata dayalı her üründe, özellikle bilgisayar gibi teknoloji ürünleri ve sarf malzemelerinin tamamının fiyatları ikiye katlamış durumda. Bildiğimiz kadarıyla, krizden sonra hem dolar bazında, hem de TL bazında fiyatı yarıya inen tek ürün, bildiğim kadarıyla gazeteniz Milliyet. Özel sektörde pek çok alanda krizi bir fırsat bilip yüksek kazanç yakalamaya çalışıyor. Herkes krizi bahane edip ödemelerini geciktiriyor. Bazı işletmeler, krizde kötü durumda olmadığı halde kıdem tazminatları ve maaşları yükselen orta kademeli personellerini işten çıkardılar. Bir kısmı da girdi maliyetlerinde ciddi bir artış olmamasına rağmen, ürünlerinin nihai fiyatlarını dolara göre ayarlayarak ürünlerine yüzde 100 zam yaptılar. Bununla birlikte, olumlu örnekler de var: İşleri çok iyi olmasa da çalışan çıkarmamak için maaşları olduğu gibi korumaya çalışan kuruluşlar ve istisnai olarak ihracat yaptığından çalışanlarına planlanandan daha fazla zam yapan bir kuruluş da var. Hatta işleri önemli ölçüde bozulduğu halde, işçi çıkarmamak için maaşları yüzde 10 - 20 kadar daha düşük ödeyen kuruluşlar da var. Çalışan ve çalışmayan kesim, özellikle kamu kesimi kaynaklı zamlar ve ücretlerdeki gerileme arasında sandviçe dönmüş durumda.

Ya açıkta kalırsam!..
CDM Danışmanlık şirketinin yöneticisi psikolojik rehber danışman Esin Hekimoğlu Doğruyol’a göre, bugün insanların Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisindeki güvenlik ihtiyacı ön planda. İnsanlar bu dönemde, yeme - içme - barınma gibi fizyolojik ihtiyaçlarından hemen sonra güvenlik ihtiyacını karşılayabilmeye devam etmeye çalışıyor. Mevcut durumu koruyamamak, güvenlik ihtiyacını tehdit ediyor görünüyor. Örneğin, maaşına zam yapılmayan ve buna mukabil makam aracı da satılmak istediğinde, bu aracı elinde tutmak isteyen bir yönetici işten çıkarılıyor. İnsanlar, bir iyileşme kaydetmeseler de mevcudu korumaya razılar. Esin Hekimoğlu Doğruyol’a göre, birçok kişi aslında çalıştığı şirketlerden ayrılıp başka yerlere gitmek istiyor: 'Eğer şansım yaver gitmez ayrılırsam açıkta kalırım korkusu var. İşsiz olanlar dahi, işlerin normalleşmesini bekliyor. İşlerin genel olarak normalleşmesiyle, bir anlamda transfer sezonunun da başlama düdüğü çalınmış olacak.'

Toplumsal Kalite Yönetimi
Brisa İnsan Kaynakları Yöneticisi Necip Özçer’e göre, ülkenin bu hale gelmesinde hepimizin sorumluluğu var; 'Her ne kadar tıpkı depremdeki müteahhitler gibi görünürde bazı günah keçileri olsa da, herkesin gizli ya da açık kabul ettiği bir sorumluluk var. Birçok insan devletle ilişkisinde kendi lehine oynamaya çalışıyor. Örneğin, kanun bina yapımında üç kata izin verdiği yerde, binayı yaptıran kişi ya dört kat çıksak n’olur diyerek dördüncü katı da yapıyor. Sistemi, ben de dahil toplumun her bireyi değişik yerlerde yaptığı davranışlarla besliyor. Sistemin iyileşmesi hepimizin yaptığı işi daha iyi yapmasına bağlı.'
Necip Özçer’in sözleri, sonuçların iyileşmesine hem işyerlerinde, hem kamu alanında, hem de günlük yaşamın her alanında Toplam Kalite Yönetimi’ni uygulamamıza bağlı. Belki de Toplam Kalite Yönetimi sözü yerini Toplumsal Kalite Yönetimi’ne bırakmalı.

İş sosyologlara düşüyor
Aile hekimi Dr. Tolga Taymaz’a göre, siyasi ve ekonomik koşullar, toplumu psikolojik olarak tepkisizlik yönünde şartlamış durumda. 'Türk insanın karakterinin kanaatkar yapısı, bugünkü zor koşulları da kabul ederek yaşamını sürdürmesine yol açıyor. Toplumun durumuyla ilgili olarak doktorlardan çok, sosyologların açıklamalarına ihtiyacımız var gibi görünüyor.'

Kaygının son evresindeyiz
Yönetim Danışmanı Ahmet Eryılmaz ise, mevcut durumla ilgili iki belirgin teşhis yapıyor. 'Kolay ve çabuk bir şekilde çok daha farklı bir harcama yaklaşımına girdik. Abartılı bir tasarruf eğilimi var. Bu da şimdilik değilse de, hepimizi uzun vadede mutsuz edecek. Bugünün modası harcamamak. Bu moda ekonomik likiditeyi ortadan kaldırıyor ve mevcut sıkıntıyı giderek artırıyor. İkinci teşhis ise sosyal psikolojiyle ilgili; sosyal psikolojide üç faz vardır: Birinci faz kaygıdır. İkinci faz kızgınlıktır. Üçüncü faz saldırganlıktır. Şu anda kaygı fazının son evresindeyiz. Kızgınlık fazına girdiğimiz durumda insan kendine bir hedef, bir düşman seçmek ister, ama düşmanın kim olduğu önemli değildir. IMF, bir sanatçı ya da zenginler olabilir. Saldırganlık aşamasında da düşünme mekanizması ve soğukkanlılık ortadan kalkıyor. Kollektif akıl devreye giriyor; ne yaptığını bilmeden sadece başkası yaptığı için yapıyoruz bazı şeyleri. Şu anda Türk toplumu kaygı aşamasından bu tehlikeli evrelere girmek üzeredir. Hepimizin bu aşamadan uzak kalması kendi elimizdedir. Herbirimiz başkalarından bir şeyler beklemek yerine kendi yaşamımıza bakalım.'

Toplum için Notlar
• İnsanlar hiç para harcamazsa, ekonomi durur.
• İşletmeler hiç reklam yapmazsa ekonomi durur.
• Mutlu olmanın para dışında yolları da vardır. Aileden birileri ya da arkadaşları ziyaret, sohbet gibi.
• Becerisi olanlar için el uğraşları insanı mutlu eder.
• Her türlü oyun, top, iskambil, bilgisayar oyunlarını oynamak insanı rahatlatır. Eşinizle top oynamayı hiç denemediyseniz deneyin, hoş olduğunu göreceksiniz.
• Elinizde imkan olan her alanda küçük bir iyileştirme yapın. Küçük zaferler insanı mutlu ederler; ayrıca herkesin iyileştirme anlamında yapacağı küçük zaferler, büyük zaferlere dönüşür. Damlaya damlaya göl olur misali.
• Toplam Kalite Yönetimi her alanda uygulanıyor olsaydı, kamuda, tüm özel sektörde, sivil toplum kuruluşlarında ve günlük yaşamın her alanında bu hale gelmezdik. Bütün büyük değişimler, küçük bir adımla başlar.