The Others SARAY’DA ÇAY YOK!

SARAY’DA ÇAY YOK!

12.09.2011 - 02:30 | Son Güncellenme:

İstanbul’un ‘Adliye Plazası’ olarak hizmete giren Avrupa’nın en büyük ‘Adliye Sarayı’ hakkındaki haber ve izlenimler çoğalınca okur eleştirileri de bina yerine içindeki hizmete odaklanmaya başladı.

SARAY’DA ÇAY YOK

8 Eylül tarihli Milliyet’te Mehmet Tez’in İstanbul’daki yeni “Adliye Plazası’ndan izlenimleri yer alıyordu: “İstanbul’un dertlerine derman bulacağı dev adalet tesisleri. Ortam klimalı, herkes medeni, şık hanımlar ve şık beyler koridorlarda çok havalı. Yalnız çay ocağı 10 milyona ihale edilen bu ‘Saray’da çay yok!’ Klimalı ortamlarda hakimler insanların geleceğine, mallarının mülklerinin kaderine karar veriyor, savcılar iyi döşenmiş modern ofislerinde serin serin oturup iddianamalerini hazırlıyor. Hosteslerin ittiği arabalar vatandaşa soğuk meşrubat servisi yaparken şık giyimli kadınlar ve adamlar koridorlarda hızlı adımlarla arz-ı endam ediyor. Girişteki devasa alanın hemen arkasında yer alan iki adet dev adalet heykelinin önünden ‘segway’lerine binmiş güvenlikler geçiyor....”
Billur Su Kaya adlı okurumuz şöyle diyor:
“Milliyet Gazetesi’nden şikâyetçiyim, durmadan aynı haberleri veriyor. Mesela kalp kırıklığı öldürebilir diye bir haber veriyor sonra unutuyor galiba, tekrar aynı haberi veriyor. Mesela, dün de ‘Adalet Plazması’ başlıklı habere yer verdi. Oysa aynı habere yine yer vermiştiniz çok geniş olarak, bu da çok geniş olarak yazılmış. Hani hâkimlerle savcılarla mübaşirlerle konuşulsa daha iyi olmaz mıydı? Ama öyle değil, iki haberde de adliyenin yeni binası tanıtılıyor.”

OMBUDSMAN’IN GÖRÜŞÜ:

Avrupa’nın en büyük “Adalet Sarayı” olarak anılan yeni adliye binası geçtiğimiz Mart ayında hizmete girdi. 42 bin metrekare arsa üzerinde, 328 bin 544 metrekare kapalı alana sahip Adalet Sarayı, en azı 4, en çoğu 19 kattan oluşan tam 19 farklı bloktan oluşan bu kompleks içinde 326 duruşma salonu, 267 savcı odası, 442 hakim odası, 354 kişilik konferans salonu ve 4 adet de seminer salonu bulunması habercilerin de ilgisini çekti ve Adliye Sarayı’na ilişkin çok sayıda haber yapıldı.
Okurumuzun daha öncede yer verdiğini belirttiği haber Musa Kesler imzasıyla Temmuz ayında ‘Ginger’lı Adalet Sarayı” başlığıyla yayımlanmıştı. Konu itibariyle birbiriyle örtüşse de biri izlenim diğeri haber olarak yorumlanmalı. Belki üçüncü bir haber okurumuzun da belirttiği gibi adliye ile ilgili hakim ve savcıların daha verimli çalışıp çalışmadığına ilişkin olabilir?




HÜRRİYET OMBUDSMAN’INA ÇAĞRI

Geçen hafta Milliyet Okur Temsilcisi sayfasında yaptığımız bir eleştiri üzerine Cengiz Semercioğlu Hürriyet’in Kelebek ekindeki köşesinde ‘Magazin düşmanı Ombudsman’ diye bir yazı kaleme almış.
Eleştiri konusu haberde sanatçı Naz Elmas’ın babasının cenaze töreninde kadınların arkada durmasını ‘ilgi çekici bir görüntü’ olarak yazan muhabirin izlenimleri okurlarımızca yadırganmış ve ‘Müslümanların asırlardır kıldıkları namazda saf tutma şeklini ilginç kılacak olan kadınları önde yer almasıdır’ diye eleştirilmişti. Ombudsman’ı harekete geçiren Milliyet okurlarıdır. Altı yıldır haftada bir gün hazırladığımız bu sayfada ‘adil’ olmaya çalışıyoruz. Okuru haklı bulduğumuz gibi Yazıişleri’ni haklı bulduğumuz ya da eleştirdiğimiz pekçok örnek vardır.
Haber hatalı yazılmış. Okur da bunu saptamış.
Okur Temsilcisi’nin görevi ‘hata’yı kapatmak değil, gelecekte benzer yanlışların yapılmasını önleyici bir uyarıyı açık biçimde yapmaktır. Yazıişlerini denetlemektir.
Magazin yada ‘magazinci gözüyle’ nitelemesinin Semercioğlu’nun tepki gösterdiği şekliyle bir ‘aşağılama’ içerdiği kanısında değilim. Kaldı ki eleştiri yazısında muhabirin çalıştığı servisten söz edilmemiş sadece adı verilmiştir. Haberi okuyan, sayfaya koyan editör de eleştirilmiştir.
Hürriyet’teki ‘magazin düşmanı ombudsman’ yazısı ise genelleme içermesinin ötesinde ‘nefret’ söylemine girmektedir.
Milliyet Okur Temsilcisi’nin uğradığı haksızlık karşısında Hürriyet Okur Temsilcisi’nin hakemliğine başvurmaktan başka çare yok.
Faruk Bildirici göreve!..



‘ENSEST’ SUÇLAMASI


Milliyet com.tr Anadolu Ajansı kaynaklı “Ensest davasında şok karar!” haberine yer verdi. Haberde Avusturya’da kızlarına 41 yıl tecavüz etmekle suçlanan 80 yaşındaki zanlının, mağdurların ifadelerini değiştirmeleri üzerine serbest bırakıldığı belirtiliyordu: “Avusturya’nın kuzeyindeki Ried savcılığından dün yapılan açıklamada, bugün 53 ve 45 yaşlarında olan ve her ikisi de çeşitli derecelerde akıl hastası olan kadınların cinsel istismara uğradıkları yolundaki ifadelerini sürdürdükleri, ancak geçmişte bunu yapanın ‘babaları değil, bir başkası’ olduğunu söyledikleri belirtiliyor. Kadınların bu yeni ifadesinin incelenmekte olduğunu bildiren savcılık makamı, iki haftadır cezaevinde tutulan zanlının serbest bırakıldığını söyledi.” Haberde ayrıca dünya kamuoyunu sarsan bir başka Avusturyalı Josef Fritzl’in ensest ilişki nedeniyle müebbet hapse çarptırıldığı da belirtilmekte.
Nadi Dalyan adlı okurumuz şöyle diyor:
“Evrensel hukuk normlarına göre artık biliyoruz ki, bir insanı suçsuz günahsız yere hapse atmak, suçluyu serbest bırakmaktan daha kötüdür. Haberinizin değil ama habere attığınız başlık bu anlamda ürkütücüdür ve daha ‘şok’ edicidir. Haberde akıl sağlığı yerinde olmayan iki kadının ortaya attığı bir iddia var, değiştirilen ifadeler var ve savcı ‘ya adam gerçekten suçlu değilse’ diye bırakıyor. Suçlu da olabilir ama bu kanıtlanmadığı sürece suçsuzdur. Burada kadınların akıl sağlığının yerinde olmadığı gerçeğini dikkate almalıydınız. Haberin mantığı suç ispat edilene kadar herkes suçludur üzerine kurulmuş olması adalet anlayışınızı yeniden gözden geçirmenizi de gerektiriyor.”
Ombudsman’ın Notu: Okur haklı. İspatlanmamış bir suç için kesin yargılamalarda bulunmanın sakıncalarına daha öncede değinmiştik. “Ensest davasında şok karar” diyebilmek için kesinleşmiş bir suça karşı, savcılık ya da mahkeme kararından söz etmemiz gerekirdi. Oysa ortada böyle bir durum yok.



HALEF SELEF

Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Jean Claude Trichet kasımda görevini bırakıyor. Yeni Başkan Mario Draghi olacak. 6 Eylül tarihli Milliyet, Trichet ve Draghi’nin Avrupa hükümetlerine karşı ortak çağrısını sayfalarına taşıdı. Ekonomi Servisinin “Tahvil alımı çözüm değil” başlıklı haberinin spotunda şu cümlelere yer verdi:
“Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Jean Claude - Trichet ve kasımda görevi devredeceği selefi ‘Süper Mario’ lakaplı Mario Draghi, Avrupa hükümetlerine borç krizine karşı ‘Elinizi çabuk tutun’ çağrısı yaptı.”
Okurumuz Turgut Türkeş gönderdiği açıklamada şöyle diyor: “Haberinizin spotunda yer alan ‘selef’ yerine ‘halef’ ifadesi kullanılmalıydı.”
Türkeş, ayrıca Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde yer alan bu kelimelerin anlamlarını da göndermiş.
Ombudsman’ın Notu: Uyarısı için sayın Türkeş’e teşekkür ederiz. Türk Dil Kurumu’na göre selef ‘bir görevde, bir makamda kendinden önce bulunmuş olan kimse, öncel, ardıl karşıtı.’ Halef ise birinin ardından gelip onun yerine geçen kimse, ardıl, yani selef karşıtı. Aslında anlamları bilinmesine karşın çok sık yapılan ‘basit hata’, Avrupa Merkez Bankası başkanlığındaki görev değişimi haberinde de karşımıza çıkmış. Düzeltir özür dileriz.


KADIN CİNAYETLERİNDE DİL SORUNU


Son yıllarda kadın cinayetlerinin yaygınlaşması haber dilinin yarattığı sorunları da artırdı. Çok sayıda okurumuz cinayet nedenlerini irdelerken, habercilerin hala özensiz olduğuna dikkat çekiyor. Feryal Bağcı şöyle diyor:
“Kadın şiddetinin son yıllardaki artışı ürkütücüdür ancak erkeklerin cinayet nedenleri de bir o kadar ürkütücüdür. Elinde kocaman bir bıçakla bir erkek görseli ve ‘öldürme nedenini duvara yazdı’ şeklindeki haberiniz gibi. Aslında, zayıf ve kişilik sorunu olan erkeklerin bu kadınlara yönelik şiddet eğilimini öyle bir veriyorsunuz ki, neredeyse öldürmekte haklı çıkacaklar gibi.
Bu olsa olsa kadın öldürmeyi haklı göstermeye çalışan erkeklere, olur vermekten başka birşey değildir. Bu cinayetleri bir erkeklik gösterisine dönüştürmeden, kadınları aşağılamadan ve bu cinayetleri yargılayan bir dili kullanmanız mümkün değil mi?”