The Others Savaş mevsimi

Savaş mevsimi

17.02.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Savaş mevsimi

Savaş mevsimi



Bir resim, bir portre veya bir karikatür bazen birçok haberin binlerce sözcükle anlatamadığını tek bir karede anlatabilir. Savaş tartışmalarının ve hazırlıklarının iyice kızıştığı bu ortamda, Milliyet’in 8 Şubat tarihli sayısının baş sayfasını Iraklı bir çocuğun portresine ayırmasında bu görüş belli ki önemli rol oynamış.
Yaklaşan savaşın asker sayısı, üs kalitesi, uydu kayıtları veya yüksek askeri teknoloji dökümleriyle anlatıldığı, bu tür haberlerin "savaş yandaşlığı" gibi algılandığı günümüzde o bir çift göz, o tedirgin tebessüm çok şey anlatmış.
Okurlardan yağan olumlu tepkilere bakılırsa, çok isabetli bir tercih olmuş.
Oğuzhan Ergin, "Sizi sadece kutluyorum, bravo!" diye not bırakmış.
40 kadar okur da aynı duyguları farklı sözlerle iletiyor.
İnsanı öne çıkarma tercihinden ötürü gazeteyi övüyorlar.
"Bu fotoğrafı savaş karargâhlarına göndererek bir kampanya başlatalım" diye önerenler de var, "her gün gazetemde savaş çılgınlığının masum insanların hayatına etkisini bir şekilde görmek istiyorum" diyenler de.
Toplu şiddet, kıyım, katliam, felaket ve savaş söz konusu oldu mu dünyanın dört yanında çıkan gazetelerin en serinkanlı olarak bilinenleri bile baş sayfalarında tavır alabiliyorlar. Ruanda’da da böyle oldu, Bosna ve Kosova’da da. 19 Ağustos depreminin ardından da.
8 Şubat fotoğrafının Milliyet için bir tavır olup olmadığı tartışması çok da önemli değil. Bir gün içinde eskiyiveren, ama hayatı gün boyunca ayna gibi yüzümüze tutan bir gazetenin, savaşla ilgili onca tartışma ve bilgiyi, onca yorumu ve gelişmeyi aktarırken insanı unutması, tam tersine, bir tavır olarak algılanabilir. Günün sonunda bir gazete, o gün verdiği haberlerle hatırlanır. O haberlerin içinde insanın varlığını hissettiği ölçüde okur "tavrı" önemser.
Şimdi öyle anlıyorum ki, bu çocuğun fotoğrafı, Afgan kızın o ürküntü içindeki portresi gibi, Irak’ın "sivil boyutu" ile özdeşleşecek.

Aynı ölçüde olumsuz tepkiler, Refik Erduran’ın üvey kızıyla evliliğinin Yargıtay tarafından iptali ile ilgili haberlere gelmiş durumda. Çok sayıda okurun görüşü, haberlerde yasalara itaatsizliğin ve ahlak anlayışına saygısızlığın "üstü kapalı da olsa" teşvik edildiği şeklinde.
"Bu tür haberlerde sorumlu bir gazete hem yasal uygulamaları hem de örf ve âdetleri titizlikle dikkate almalıdır" diyor bir okur. Diğerleri hem haberin öznesine hem de habercilere öfkeli.
Yorum: Bir zamanlar ünlü yönetmen Woody Allen ile de ABD’de gündeme taşınan bu tartışma, çapraşık bir hukuk sorununu gündeme getiriyor. Okurların eleştirisi, Milliyet’in bu konuda Erduran karşısında "yeterli tavrı takınmayışı" ise, bunu anlamakta güçlük çekerim. (Başka bir eleştiri adresi göremiyorum.)" Tartışmayı yürütenlerden biri avukat ise, diğeri konuyu AİHM’ye bile götürebileceğini söyleyen Erduran. Evvelce de Türkiye’de benzer evlilikler olduğunu haberden öğreniyoruz. Bu evliliği bir kesim okurun tasvip edip etmemesi, gazetenin bu toplumdaki yaygın anlayışa yandaş veya karşı olmasını gerekli kılmıyor. Yasa eğer sorunluysa, bunu da belki AİHM süreci gösterir. Sonucu onlamak için de okurlar bu konudaki gelişmeleri Milliyet’te bulmaya devam edecekler.

1 Şubat tarihli gazetede Basketbol İçin Uzun Boy Şart Mı? başlıklı habere bir tıp uzmanından itiraz geldi. Doç. Mithat Bahçeci, "yanlış bir haber olmuş" diye yazıyor. "Keşke bir hekimden görüş alsaydınız bunu yaparken."
Neden? Açıklıyor:
"Çünkü adı geçen Sultan Kösen, tıp dilinde ‘gigantizm’ denen hastalığı olan birisi. Bu çocuğun hipofiz bezinde ‘growth hormon’ (büyüme hormonu) salgılayan bir adenom, yani tümör var. Halen tedavi görmekte. Bu çocuğun yapacağı ağır bir spor ona çok zarar verebilir. Bu yüzden olayın magazin ve spor yönü yerine sağlık boyutunun ele alınması gerekiyor. Milliyet gibi bir gazete daha dikkatli olmalıdır, diye düşünüyorum."
Yorum: Bahçeci çok önemli - ve haber açısından eksik kalmış - bir unsuru hatırlatıyor.

Melih Atafırat, iki eleştiri ve bir soru göndermiş.
Öncelikle, 4 Şubat tarihli gazetede Pompalı Mühendis Camda Yakalandı başlıklı haberde vurulan hırsızın yüzünün "örtülmesini" doğru bulmuyor. "Suçüstü yakalanmış bir hırsızın yüzü neden kapansın ki? Bunlar teşhir edilmeli" diye soruyor.
Yanıt: DMG Yayın İlkeleri’nin 8. maddesi "Suçlu olduğu yargı kararıyla belirlenemedikçe hiç kimse ‘suçlu’ ilan edilemez" diyor. Suçüstü bile olsa, yargı kararının geçerli olması gerektiği görüşündeyim. Bu kural, sadece kamu yararı olacaksa aksi yönde uygulanmalı. Örneğin, polisin aramakta olduğu bir katil veya çocukların ırzına geçen bir kişinin vb. resminin kullanılması söz konusu olduğunda.
İkinci soru, geçenlerde Milliyet’in başlığında yer alan ve AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın çeşitli açıklamalarını "hangi sıfatla" yaptığı sorusunun MGK toplantısında gündeme geleceğini duyuran haberle ilgili.
"Böyle bir sorunun sorulacağını siz mi tahmin ettiniz, birileri mi fısıldadı, yoksa gazetenizin o toplantıda sorulmasını istediği bir soru muydu?"
Yanıt: Gazetenin kimliğini açıklamak istemeyen güvenilir askeri kaynaklara dayandırarak verdiği bir haberdi bu. Yani ikinci şık doğru.
Gelelim eleştiriye: Atafırat’a göre, 9 Şubat tarihli gazetedeki "1929’da Haliç donmuştu" ifadesi ile yanında yer alan resim birbirini tutmuyor. "Haliç değil Boğaziçi. Ayrıca o resim 1954 yılına ait" diye uyarıyor.
Yorum: 74 Yıl Önce Haliç Buz Kesmişti üstbaşlıklı fotoğraf, arşiv belgelerinin belirttiğine göre, Boğaz’ın 26 Şubat 1954’teki donmuş halini gösteriyor.









Yazarlar