The Others SİNEMA

SİNEMA

18.04.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

İSTANBUL FİLM FESTİVALİ

SİNEMA

Burak GÖRAL
SİNEMA
Festival başladı. Herkes programını yaptı ve sinemalara dağıldı. Sakın Alfred Hitchcock'un şüpheli dünyasına uğramadan bitirmeyin bu festivali... 19. yüzyılın son yılında doğmuş bir sinema dehası olan Hitchcock'un bu sene 100. doğumyılını kutluyoruz. Sinema tarihinin gerilim ve şüphe (suspence) sinemasının büyük ustası Alfred Joseph Hitchcock, aslında bir teknisyendi. Teknik bir liseye gitmiş, üniversite tahsilini sanat üzerine yapmıştı. Sinema kariyerine 1919 yılında başlayan Hitchcock, önce bazı sessiz filmlerin jeneriklerinde çalıştı.
1922 yılında yarım kalmış bir film çekti Hitchcock (Bu film "No. 13" veya "Mrs. Peabody" diye biliniyor). İlk tamamladığı filmi 1925 yılında çektiği "The Pleasure Garden". İkinci filmi "Blackmail", bu yıl festival kapsamında özel bir gösteri eşliğinde sunulacak. Bu filmin bir özelliği de Hitchcock'un sinema tarihinde ilk defa seks ve şiddet arasında bir bağlantı kurmasıydı.
1939 yılına kadar İngiliz sineması adı altında film çeken Hitchcock'un Hollywood'a gelişi "Rebecca" ile gerçekleşti. Bu filmle "En İyi Film" Oscar'ını kazansa da "En İyi Yönetmen" Oscar'ını kaçırdı. Zaten ilginç olan Hitchcock'un "En iyi Yönetmen" Oscar'ını da hiçbir zaman alamamış olması.
"Rebecca" ile Alfred Hitchcock Amerika'da iyi bir çıkış yaptı. Devamı da geldi: Spellbound (1945), Notorious (1946), Rope (1948), Arka Pencere (1954), Cinayet Var (1954), Çok Şey Bilen Adam (1956), Vertigo (1958), Gizli Teşkilat (1959), Sapık (1960) ve Kuşlar (1960) onun gerilim sinemasına kazandırdığı, her biri birer klasik olan filmleri... Hitchcock, her filminde kendisini figüran olarak göstermesiyle de ünlüydü. Bunun sebebi belki de bu olayların hayatın bir parçası olduğunu göstermekti. Her filminde kadın saçına verdiği önemi fark edersiniz. O yüzden kadınları yakın plan çekmeye bayılırdı (Özellikle de sarışınları tercih ederdi). Bunun en güzel örneği "Kuşlar"da Tippi Hedren'i uzun uzun tek başına görüntülemesidir. Hedren'in bir kayıkta beklerken göründüğü sahne, Hollywood'da o zamana kadar bir kadının tek başına yer aldığı en uzun sahnedir.
Hitchcock filmlerinde daha çok yanlış anlaşılan ve kimliği başkasıyla karıştırılan insanları kahraman yaptı. Tehlikenin insanı her an bulabileceğini anlatmaya çalıştı. Kendisinin de sahip olduğu yükseklik ve polis korkusu filmlerinin de çoğuna yansıdı. Korku sinemasının en önemli filmlerinden "Sapık"ı ise komedi filmi gibi görüyordu. Hollywood hala onun filmlerinin "renklilerini" yapmaya devam ediyor. Ama biz yine de bu seneki İstanbul Film Festivali'nde asıllarını seyretmeye gideceğiz. Dedi ki...
  • Bir keresinde biri bana "Her dakika bir cinayet işleniyor," demişti. Bu yüzden hiç zamanınızı harcamak istemiyorum. Biliyorum yapacak işleriniz var.
  • (Cinayet Var / Dial M for Murder filmindeki cinayet sahnesi için) Perdede de gördüğünüz gibi bir makasla yapılabilecek en iyi işti.
  • Birçok film hayat hakkındadır. Benimkilerse bir dilim kek gibidirler...
  • Ben çok kolay korkarım. İşte benim korku listem: 1. Küçük çocuklar, 2. Polisler, 3. Yüksek yerler, 4. Son filmimin bir öncekinden iyi olmaması.
  • Francois Truffaut: "Hitchcock yanlış anlaşılmayı sever çünkü onun tüm hayatı yanlış anlaşılma üzerine kuruludur."

    SİNEMA
    Kimilerince hasta bir beyine sahip performans sanatçısı Bob Flanagan'ın biyografik hikayesini anlatan "Hasta: Süpermazoşist Bob Flanagan'ın Yaşamı ve Ölümü" (*) her mideye göre olmayan farklı bir film... Bob Flanagan, New York'ta doğmuş kalıtımsal bir hastalık olan "cystic fibrosis"le diğer hastalara göre daha uzun yaşamış bir performans sanatçısı. Uzun süren yaşamını bir anlamda çektiği acıyla barışmasına da borçlu sayılır. Çocukluğunda yaşadığı fiziksel acıları bazı seksüel deneyimlerle karıştıran Flanagan, böylece acının ve zevkin kendince kesişme noktasını bulmuş ve sado mazohist bir kişiliğe doğru ilk adımını atmıştı.
    Uzun süre beraber yaşadığı fotoğrafçı sevgilisi Sheree Rose ile bu deneyimlerini fotoğraflayan Flanagan sonraları San Francisco'da sahneye de çıkarak performans sanatçılığına geçiş yapmıştı. Bir keresinde "kendi hastalığına başka bir hastalıkla karşılık vermeyi öğrendiğini" söylemişti. Hastalığına olan nefretini ifade etme yöntemini böyle bulmuştu kendince.
    Amerikalı bağımsız yönetmen Kirby Dick'in filmi "Hasta: Süpermazoşist Bob Flanagan'ın Yaşamı ve Ölümü"nde 43 yaşında hastalığı sonucunda ölen Bob Flanagan'ın nasıl acılar çektiğini ve karşı çıkış olarak onunla yaşamayı nasıl öğrendiğini anlatıyor. Filmde Flanagan'ın sado mazohist eğilimlerini ve bunu çeşitli performanslarla nasıl sunduğunu da görebilirsiniz. O yüzden bu filmi herkese tavsiye etmek biraz güç. Çünkü Kirby Dick filminde oldukça cesur sahneler kullanmış ve dokümanter anlatımında gerçek Bob Flanagan'ın görüntülerine de geniş yer vermiş. "Hasta: Süpermazoşist Bob Flanagan'ın Yaşamı ve Ölümü" şüphesiz bu seneki İstanbul Film Festivali'nin en sıradışı filmi olacak. (*) Kelimenin doğru okunuşu "mazohist" şeklindedir. Filmin orijinal adı dilimize bu şekilde çevrildiği için müdahale etmiyoruz. e - mail:burakgoral@superonline.com