The Others Sonsuzluğa ulaşmış bir insanOrdinaryüs Prof. Dr. Cahit Arf (1910 - 98)

Sonsuzluğa ulaşmış bir insanOrdinaryüs Prof. Dr. Cahit Arf (1910 - 98)

10.01.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Sonsuzluğa ulaşmış bir insanOrdinaryüs Prof. Dr. Cahit Arf (1910 - 98)

Sonsuzluğa ulaşmış bir insanOrdinaryüs Prof. Dr. Cahit Arf (1910 - 98)

Cahit Arf, Türkiye'de bilimin yeniden doğuşunun öncülerinden biri olarak tarihimizde seçkin yerini alacak. Dünyada matematikle uğraşanlar oldukça da, Arf adı anılacak.

Cahit Bey'in ününü daha lise sıralarında iken duymuştum. Astronomi öğretmenimiz Aslantürk, İstanbul Üniversitesi'nde katıldığı matematik seminerlerinde konuk Profesör Von Mises'in her konuda ortaya attığı sorulara yalnız, o zaman genç bir doçent olan Cahit Arf'ın yanıt verebildiğini hayranlıkla anlatmıştı. Birkaç yıl sonra ben de asistan olarak bilim ortamımıza adım attığımda Cahit Bey'i, bilim yayınına kendi adını taşıyan kavramlar getirmiş dünya çapında bir matematikçi, İstanbul Üniversitesi'nin de ordinaryüs profesör unvanı verdiği bir büyük hoca olarak bulmuştum.
Ama onun öteki büyük hocalardan farkı, kendi araştırma alanı dışındaki gelişmeleri de merak etmesi, özellikle genç araştırıcıların neler yaptıklarını anlamaya çalışması, herkese hiç çekinmeden sorular sormasıydı. Bu yaygın ilgisi belki matematikte daha çok sayıda araştırma yapmasını önlüyordu ama ya karakterinin bir özelliği, ya da öncülük bilincinin getirdiği bir görev anlayışının, etrafındakilere yol gösterme isteğinin bir sonucu olarak bırakamadığı bir davranış haline gelmişti.
Kuramsal fizikle özellikle ilgilenirdi. Tanıştığımızda, ABD'de yaptıklarımı öğrenmek istemiş, gruplar teorisinden esinlenmiş bir araştırmanın matematik yapısı üzerinde düşünmüş ve önerileriyle bu araştırmayı daha ileri götürmeme yardım etmişti. Ayrıca o sırada doktoralarını tamamlayarak yurda dönmüş Feza Gürsey, Fikret Kortel gibi yetenekli genç kuramsal fizikçilerin araştırmalarına verimli şekilde devam edebilmeleri için İstanbul Üniversitesi'nde bir "Teorik Fizik Enstitüsü" kurulması için öne atılmıştı. Senatoyu bu konuda ikna etmiş ve hiç yönetim görevi sevmemesine karşın, bu yeni enstitünün kurucu müdürlüğünü üzerine almıştı.
Cahit Bey'in aile bağları dışında, sanırım, ömrü boyunca peşinde koştuğu iki amacı vardı. Bunların biri, matematikte önemli buluşlar yaparak adını ölümsüzleştirmek, öteki ise Türkiye'de araştırma yaşamını geliştirerek Batı'daki düzeye çıkarmaktı. Gençliğinde yürüttüğü araştırmalarla matematik yazınına armağan ettiği Arf değişmezleri, Arf halkaları, Arf kapanışı kavramlarının anlamlarını, değerlerini burada açıklamaya girişmeyeceğim, yalnız onun araştırma konusundaki bir genel gözlemini duyuracağım.
"Büyük buluşlar nasıl yapılır" sorusuna yanıtlar aradığımız bir gün şöyle söylemişti: "Ben yurt dışına araştırma yapmaya gittiğimde kendime sonsuz bir güven besliyordum. Bu güveni bana veren de Kurtuluş Savaşı'nda kazandığımız zaferdi. Biz tek başımıza dünyayı yenmiştik. Öyleyse ben de uğraşırsam, dünyanın en zor problemlerini çözebilirim diye düşünüyordum. Bu anlayışla, Almanya'da, zamanın en ünlü matematikçisi Hasse'nin yanına gittim ve bana, zorluğuna hiç bakmadan, yeni çığırlar açabilecek problemler önermesini istedim." Hasse - Arf teoremine ve Arf değişmezlerine götüren yollar böyle açılmış. Önemli buluşlar yapmayı özleyen genç araştırmacılarımızın bu örnekten alacağı dersler olmalı.
Gene kendi söylediğine göre, Arf'ın araştırma çabalarına yol gösteren başlıca hedef, olayların, ya da süreçlerin nedenlerini anlamaktı. Hatta bunu belirtirken, büyük harflerle "ANLAMAK" diye vurgulardı. Anlamaktan kastettiği ise, matematikte, karşısındaki sonucu, elindeki matematiksel yapının temel özelliklerinden çıkarmak, öteki bilim dallarında da gene temel yapıyı simgeleyen bir matematik modelden aranan sonucu elde etmekti. Olayları matematik modellere bağlayarak açıklamanın fizik, kimya, biyoloji, ya da yer ve uzay bilimleri gibi temel bilimlerde geçerli olduğu biliniyor.
Arf'ın bu alanda kıvançla anlattığı başarısı, Mustafa İnan'ın İsviçre'de inşaat mühendisliği dalında doktora çalışması yaparken köprü yapılarında deneysel yoldan bulduğu bazı zayıflık eğrilerinin varlığının kendisinin, matematiksel mekanik denklemlerinden çıkarılabilmeseydi. Aynı yaklaşımı sosyal bilimlere de uygulayarak bazı toplumsal gelişmeleri önceden görebilmenin mümkün olacağına inanır ve fırsat buldukça bu yolda araştırmalar yapar, başkalarını da bu doğrultuda çaba harcamaya özendirirdi.
Cahit Bey'in Türkiye'de araştırma yaşamının kurumsallaşarak ilerlemesine yaptığı katkıları iki kez yakından izledim. Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK)'ın yasa tasarısının hazırlanması, sonra kurumun ilk gelişme yılları sırasında birlikte çalışma fırsatı buldum. Tasarının bilinen reformcu yapısıyla ortaya çıkmasında katkısı en yüksek derecededir. TÜBİTAK kurulduktan sonra da gerçek bir araştırma kurumu havasına girmesi için yıllarca canla başla uğraştı. Özellikle bilimsel araştırmaların topluma yararlı sonuçlar verdiğini göstermek için didindi. TÜBİTAK'tan burs alarak yetişmiş bilimcilerimizin parlak buluşlarında, çeşitli enstitülerin topluma ve bilime hizmet eden başarılı çalışmalarında azımsanmayacak payı vardır.
Yakından gördüğüm ikinci kurumsal çalışması, ODTÜ'de matematik bölümünün gelişmesi yolundaki uğraşı oldu. Onun varlığı, Tosun Terzioğlu'nun uzak görüşlü, uyumlu yönetim anlayışı ile birleşince bu yeni bölüm birçok yerli, yabancı yetenekli genci bir araya getirdi ve ününü kısa zamanda dünyaya duyurdu.
Cahit Bey, ODTÜ'de bu işlerle uğraşırken bir gün, hiç beklenmeyen bir durumla karşılaştı. Üniversitenin özerkliği için bir kavga patlak verdi. Bu mücadelenin onun yaşamını adadığı matematik araştırmalarıyla doğrudan ilgisi yoktu. Buna karşın, o ilk günden itibaren, düşünce özgürlüğü ve üniversite özerkliğini savunanların yanında yer aldı. Ve bu yerden hiç ayrılmadı. Gerçi her zaman olayların nedenlerini anlamaya çalışan, bu çabasında hiçbir sınırlama, kısıtlama kabul etmeyen bir insanın böyle davranması doğal görünebilir. Ama türlü baskılar, tehditler, karalama ya da alaylara aldırmadan bu tutumu sürdürebilmek büyük bir medeni cesaretin de varlığını gösterir. Şunu da söyleyeyim ki, üniversitenin özgür düşünülen bir öğretim ve araştırma kurumu olarak kalması için girişilmiş bu uğraşı desteklerken, heyecan verici çeşitli olaylar arasında aklın yol göstericiliğini öne çıkarmayı hiç ihmal etmiyor, topluma zararlı, anlamsız şiddet hareketlerine hep karşı çıkıyordu.
Ölümünden iki ay kadar önce evinde görüşmüştük. Eskisi gibi çabuk ve sağlam düşünemediğinden yakınmıştı. Bana TÜBİTAK'taki gelişmeleri sormuş, sonra yaşamının bir muhasebesini yapmak ister gibi, "Sanıyorum", demişti, "Türkiye'de matematiğin gelişmesine, matematikçilerin sayısının artmasına bir katkım oldu." "Şimdi neyle uğraşıyorsunuz, çalışabiliyor musunuz?" diye sorduğumda, "Çalışmaya çabalıyorum ama çok yavaş oluyor, üstelik yazamıyorum" demiş, arkasından, "Eskiden beri zihnimi kurcalayan konu ile, insanların davranışlarının matematiksel modellenmesi ile uğraşıyorum" diye eklemişti. Bu çabalarının sonucunu almaya, vücudundaki rahatsızlıklar izin vermedi. Ama kuşkum yok ki, yaşamına yön veren iki amacına da sağlığında erişti. Türkiye'de bilimin yeniden doğuşunun öncülerinden biri olarak tarihimizde seçkin yerini alacak. Dünyada matematikle uğraşanlar oldukça da Arf adı anılacak.