The Others Susurluk'ta son halka

Susurluk'ta son halka

11.01.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Susurluk'ta son halka

Susurlukta son halka

       BAHÇELİEVLER'de Türiye İşçi Partisi (TİP) üyesi 7 kişinin katledilmesi ve Ömer Lütfü Topal'ın öldürülmesi olaylarına ilişkin gıyabi tutuklu olarak aranırken dün sabaha karşı yakalanan Haluk Kırcı'nın sahte kimlikle bir hafta önce Romanya'dan Türkiye'ye girdiği öğrenildi.
       Pendik Kurtköy'deki arkadaşının evinde yakalanan ve adresi üç gün önce belirlenen Kırcı'nın üzerinden Sedat Fidan adına düzenlenmiş sahte kimlik çıktı. Kırcı'yla birlikte eşi Vesile Erzincanlı, tekstilci arkadaşı Bünyamin Adanalı ve eşi Sibel gözaltına alındı. Kırcı'nın Türkiye'ye girdikten sonra polis tarafından izlemeye alındığı belirtiliyor.
       Kırcı'nın, kaldığı evi kiralayan Bünyamin Adanalı'nın da çocukluk arkadaşı olduğu, 7 TİP üyesi öğrencinin öldürüldüğü katliama karıştığı ve iki yıl hapse mahkum olduğu öğrenildi.
       Hakkında idam cezası bulunan ve birçok davanın sanığı olarak aranmasına karşın yakalanamayan Susurluk skandalının kilit ismi firari ülkücü Haluk Kırcı'nın, Pendik Yenimahalle Kızılay Caddesi Zeytin Sokak 6 numaradaki apartmanın ikinci katındaki adresi İstihbarat Şube Müdürlüğü'nce üç gün önce belirlendi. Kırcı'nın kaldığı daireye, önceki gece saat 01.30 sıralarında basan Terörle Mücadele, Organize Suçlar, Asayiş ve İstihbarat Şube Müdürlükleri'ne bağlı ekipler, Kırcı, eşi, evinde kaldığı arkadaşı Bünyamin Adanalı ve eşini gözaltına alırken evdeki çocuklara dokunulmadı. Kırcı, Organize Suçlar ve Kaçakçılık Şube Müdürlüğü'ne getirilirken, eşiyle Bünyamin Adanalı ve Sibel'in Pendik İlçe Emniyet Müdürlüğü'nde tutulduğu belirtildi.
       Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Kırcı'nın yakalanmasına ilişkin bir soruyu, "Yakalanmasına memnun oldum, devletin elinden kimse kurtulamaz" diye yanıtladı.
       İçişleri Bakanı Kutlu Aktaş, ise "Türkiye Cumhuriyeti büyüktür. Suçluların yaptıkları yanına kalmaz" derken İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir, "DGM başsavcısının talimatı var. Şurdan geldi, burdan geldi diye açıklama yapmam. Evinde çocukları, hanımı vardı. Onların bir suçu olduğunu sanmıyorum" diye konuştu.
       Emniyet Genel Müdürü Necati Bilican da Kırcı'nın soruşturmasının sürdüğünü belirterek şunları söyledi:
       "Kabarık bir dosyası var. İddialar var, hakkında isnatlar var. Bundan sonraki safhada daha aydınlığa çıkacak. Soruşturması yeni başladı. Neler olduğu daha sonra açıklanacak. Şu anda başka bir şey diyemiyorum. Normal sorgusu devam edecek.
       Polis yakalamayı düşündüğü kişiye neler yapmayı gerekirse, nerelerle işbirliği yaparak alacağı kişiyi yakalamak mümkünse, o işbirliğini yapıyor ve yakalıyor.
       Hastanede sağlık kontrolünden geçirilen Kırcı'sorgulamasına üst düzey emniyet yetkililerinin katıldığı belirtildi. Kırcı'nın yakalanmasından DGM savcısının da haberdar edildiği, bunun üzerine savcının da, Emniyet'e gittiği öğrenildi.
       Kırcı'nın yakalandığı eve gün boyunca ülkücüler geldi. Bu gruplar, basın mensuplarını apartmana yaklaşmasına da izin vermedi. Eve sürekli ziyaretçilerin gelip gittiğini belirten komşuları, "Burada önemli birinin oturduğunu düşünüyorduk" yorumunu yaptı.
       Lüks binaların çoğunlukta olduğu mahallede Kırcı'nın kaldığı dairenin Şehit Adil Gözalıcı Polis Karakolu'na da, bir kilometre uzaklıkta olması ve trafik polislerinin sürekli uygulama yaptığı sokağın başında bulunması dikkat çekti.


       "Kafalarına üçer tane sıktım"
       "Çatlı arabayı hareket ettirdi ve Eskişehir yoluna çıktık, araba süratle gidiyordu. O iki kişiyi indirdim. Tümseğe yüzükoyun yatırttım. Her birinin kafasına üçer tane mermi sıktım. Tekrar eve geldik. Kalan beş kişinin baygın vaziyette yattığını gördük. Mahmut, Kürşat ve Ercüment'e boğarak öldürmenin daha doğru olacağını söyledim... Telden yapılmış bir askıyı aldım ve birini onunla boğmaya çalıştım, ancak boğamadım. Bunun üzerine bir havluyu ağzına ve burnuna bastırarak boğdum... Diğerlerini bu şekilde öldürmenin çok zor olacağını, onlara gitmelerini, baygın olanları ayıltıp hepsinin kafasına kurşun sıkarak öldürebileceğimi söyledim... Tabancadaki mermilerin hepsini boşalttıktan sonra dışarı çıkıp kaçmaya başladım. Dörtyolda Abdullah'ın bulunduğu eve gittim. Silahı ona verdim."
       Ülkücü eylemciler 9 Ekim 1978'de Ankara'da bir evi bastılar ve Türkiye İşçi Partisi üyesi 7 genci yataklarından kaldırıp hunharca katlettiler. Yakın tarihin kayıtlarına, "Bahçelievler Katliamı" olarak geçen olayın tetikçilerinden Haluk Kırcı iki yıl sonra yakalandığında verdiği ifadesinde cinayetleri soğukkanlılıkla anlattı ve pişman olmadığını söyledi.
       Latif Can, Efraim Ezgin, Osman Nuri Uzunlar, Hürcan Gürses, Faruk Ersan, Salih Gevenci ve Serdar Alper'in öldürüldükleri olay şöyle gelişti:
       Bahçelievle,r 15. sokak 56/2 numaralı bodrum katına gece yarısından sonra silahlı baskın düzenleyen ülkücü eylemciler, evdekileri uyandırdıktan sonra Latif Can, Efraim Ezgin ve Hürcan Gürses'i ellerini arkadana bağlayıp ağızlarına kurşun sıkarak öldürdüler. O. Nuri Uzunlar'ı ise boğdular. Faruk Ersan, Salih Gevenci ve Serdar Alper'i yanlarına alarak evden ayrılan katiller, otomobile binmeden Serdar Alper'i geri getirdiler ve göğüsüne dört kurşun sıktılar. Gencin öldüğünü sanan saldırganlar diğer iki öğrenciyi katledip Eskişehir yoluna bıraktılar.
       Silah seslerini duyan komşuların ihbarı üzerine olay yerine gelen polisler yaralı genci hastaneye kaldırdılar. Saldırıyı ülkücü eylemcilerin düzenlediğini söyleyen Alper de hastanede yaşamını yitirdi.
       Olay gecesi sokaklarında bir kişinin "5/6/2 tamam, Reis" diye bağırdığını ve bu şahsı görse tanıyacağını söyleyen bir kadının ifadesiyle hız kazanan soruşturma sonucu olayın failleri tesbit edildi.
       Bahçelievler Katliamı'nı planladığı ve gençleri öldürülmeden önce sorguladığı iddiası sanık ifadelerinde yer alan Abdullah Çatlı 3 Kasım 1996'ta Susurluk'ta meydana gelen kazada öldü.
       Katliamın faillerinden Kadri Kürşat Poyraz, Mahmut Korkmaz, Ünal Osman Ağaoğlu halen firarda. Fransa'da bulunan Kadri Kürşat Poyraz'a ilişkin Türkiye'nin iade talebi Poyraz'ın idamdan yargılanması nedeniyle Fransa İstinaf Mahkemesi tarafından reddedildi. Mahmut Korkmaz'ın ise Ankara'nın kenar semtlerinde ayakkabıcılık yaptığı ve İslamcı olduğu yolunda ihbarlar geldiği söyleniyor.
       İdam istemiyle yargılanan Bünyamin Adanalı delil yetersizliğinden beraat etti. Duran Demirkıran ve Ömer Özcan 15 yıla çarptırıldılar ve infaz yasasından yararlanarak serbest kaldılar.

       Kod adı Çarli
       Haluk Kırcı, Ülkücü fikirlerle Erzurum'daki lise yıllarında tanıştı. Kırcı, 1998'te yayınlanan anı kitabında, liseden mezun olduktan bir süre sonra evinin kapısında öldürülen TÖB-DER üyesi edebiyat öğretmenini "olanak", "olasılık" gibi sözcükler kullanmaması için uyardığını anlatıyor.
       Haluk Kırcı sonradan elinden düşürmeyeceği silahlarla da o yıllarda tanıştı. İlk kez ateş edişini şöyle anlatıyor: "Şehirden yeteri kadar uzaklaştığımdan emin olduktan sonra kuru bir dere yatağına indim. Büyük bir ihtişamla belimde duran ve bana güç veren silahı çıkarıp elime aldım. Hedef yapabileceğim bir şey bulabilmek için sağıma soluma bakındım."
       Kırcı'nın ölümle ilk tanışması ise daha eskilere uzanıyor. Annesini 1971'de kaybettiğinde kendi kendisine "o kadar fahişe dururken neden annesinin öldüğünü" sormuştu.
       Haluk Kırcı, ön kayıt yaptırdığı Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü'nün sınavlarını "Kemal Abi" dediği bir ülkücünün torpiliyle geçti. Aynı dönemde hayranlık beslediği Abdullah Çatlı'yla tanıştı. Çatlı'nın "militanı gözünden tanıdığını" söyledi.
       Ankara'daki kod adı "Çarli"ydi. "Çarli'nin Melekleri" dizisinden esinlenerek aldığı bu isimden ve yurttaki melekleri olan üç kızla ilişkisinden Abdullah Çatlı'nın uyarısı nedeniyle feragat etti.
       Sonradan iki kod ismi oldu: İdi Amin ve Esmeray.
       Gençlik yıllarının en güzel anısı olarak eski MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş'in evinin önünde korumalık yaptığı geceyi anlatıyor. Sabah olduğunda koşup evinden çıkan Türkeş'in otomobilinin camındaki buzları elleriyle kazımasını arkadaşlarına günlerce anlattı.
       Bahçelievler Katliamı'nın faili olarak firarda bulunduğu İstanbul'da 12 Eylül'ün hemen ardından yakalandı.
       Mamak, Ankara Merkez, Eskişehir ve Bursa cezaevlerinde 11 yıl yattıktan sonra, "yanlışlıkla" salıverildi.
       Dönemin SHP'li Adalet Bakanı Seyfi Oktay'ın itirazıyla hakkında yakalama emri çıktı.
       Başka cinayetler ve adam kaçırma eylemlerinin yanısıra ünlü tiyatro oyuncusu Yılmaz Erdoğan'ın "Kayıp Kentin Yakışıklısı" adlı şiir kitabını ithaf ettiği Sağlık Bakanlığı Müfettişi amcası Namık Erdoğan'ın kaçırılıp öldürülmesiyle suçlanan Kırcı, son yıllarda Sağlık Bakanlığı'ndan çok sayıda ihale alan bir tıbbi araç gereç ithalatçısı olmuştu.
       Anılarını yazdığı "Zamanı Süzerken" adlı kitabı Mayıs 1998'te piyasaya çıktı.
       Kırcı, anı kitabının 139. sayfasında İstanbul'daki yıllarını şöyle anlatıyor: "Boğaz sakinlerinin bu asude hayatlarını gördükçe bir yandan onlara kızıyordum, bir yandan da gıpta ediyordum. Bazen gördüklerim karşısında isyan ediyor ve kendi kendime söyleniyordum: 'Eğlenin hanımlar beyler, eğlenin! Bakalım, iktidara geldiğimizde ve haklının hakkını aldığı düzeni kurduğumuzda, gene böyle eğlenebilecek misiniz.' Bazen de kendim için bir yalı beğeniyor ve iktidara geldiğimizde bu yalının sahibi olmayı hayal ediyordum."

       Asayiş şubesinden "kaçırıldı"
       Dönemin SHP'li Adalet Bakanı Seyfi Oktay'ın Kırcı'nın salıverilmesine itirazının ardından çıkarılan tutuklama kararıyla 1992'de aranmasına başlanan Haluk Kırcı, 25 Ocak 1996'da İstanbul'da yakalandı. Kadıköy'de kimlik kontrolü yapan polislerce ele geçen Kırcı Asayiş Şubesi'ne getirildi.
       Yapılan aramada Haluk Kırcı'nın üzerinden dönemin Adalet Bakanı Mehmet Ağar'ın Emniyet Genel Müdürlüğü görevindeyken el yazısıyla yazdığı, "Bu arkadaşa yardımcı olun, nezarete atmayın" biçiminde bir tavassut yazısı çıktığı ileri sürüldü.
       İddiaya göre yazıyı bulan polis yetkilileri Adalet Bakanı Ağar'ı arayıp durumu ilettiler ve "Nezarete atmayın, polislerin yanında otursun" yanıtını aldılar.
       Polisleri oturduğu bölümde ve korudorlarda bir hafta kadar adliyeye gönderilmeyi beklerken ortaya çıkan kimliği belirsiz iki ikişinin çabalarıyla Asayiş Şubesi'nden kaçtı.
       Olayla ilgili olarak Asayiş Şubesi Müdürü Sedat Demir tarafından başlatılan soruşturma sonunda komiser Servet Tan, polis memurları Halit Tetik ve Celal Yanar adliyeye gönderildiler.
       Firarla ilgili davada yargılanan polis memuru Celal Yanar ifadesinde, Mehmet Ağar'ın telefonla Kırcı'nın nezarete atılmamasını istediğini anlattı.
       Mehmet Ağar, Kırcı'da bulunduğu iddia edilen notun başkası tarafından yazıldığını, kendisinin de telefonla talimat vermediğini söyledi.
       Mehmet Ağar'ın Erzurum Valisi olduğu dönemde firari Ülkücü'nün 1 Ağustos 1992'de kıyılan nikahında şahitlik yaptığı bir fotoğrafla ortaya çıktı.
       Yıllar sonra çete davalarında sanık durumuna düşen dönemin Asayiş Şubesi müdürü Sedat Demir ise ifadesinde, "Kırcı namaz kılmak için abdest aldığı sırada kalabalıktan kaçtı" dedi.


       Abdullah Çatlı'nın sağ kolu
       Abdullah Çatlı'nın dostluklarının ilk yıllarında "Bizim Oğlan" diye isimlendirdiği Haluk Kırcı'nın "Zamanı Süzerken" adlı anı kitabı aynı zamanda Çatlı'nın arkasından yakılan bir ağıt gibi.
       Çatlı'yla Kırcı'nın yetmişli yılların ikinci yarısında başlayan ilişkisi Susurluk oluşumunun tam orta yerinde süreklilik arz eden bir hat oluşturuyor.
       3 Kasım 1996'da meydana gelen Susurluk kazasında kamyona çarpan Mercedes'in arkasında DYP Urfa Milletvekili Sedat Bucak'ın korumalarıyla birlikte yolculuk yapan kişinin Haluk Kırcı olduğu iddia edildi.
       Çatlı'nın sağ kolu olduğu söylenen Kırcı'nın, Susurluk Çetesi'nin en önemli eylemlerinde Ömer Lütfi Topal ve Tarık Ümit cinayetlerine de katıldığı iddia ediliyor.
       Yine Çatlı ve ekibi tarafından planlanan Yaprak TV'nin sahibi Mehmet Ali Yaprak'ın kaçırılması olayıyla ilgili olarak da Haluk Kırcı'nın ismi geçiyor.
       Bir dönem eski Özel Harekat Daire Başkan Vekili İbrahim Şahin'le arasının açıldığı yolunda söylentiler dolaşan Haluk Kırcı, firari olmasına rağmen ülküdaşı Çatlı'nın cenazesine katılmıştı.

       Bir tek "Yeşil" kaldı
       Susurluk olayına adı karışanların kısa bir listesi dahi hayli uzun bir yer kaplıyor... İşte "Susurlukçular" ve akıbetleri:
       Abdullah Çatlı: Susurluk kazasında öldü.
       Gonca Us: Çatlı'nın sevgilisi. Susurluk kazasında öldü.
       Hüseyin Kocadağ: Susurluk kazasında ölen polis şefi.
       İbrahim Şahin: Özel Harekat Dairesi eski Başkan Vekili. İstanbul DGM'deki Susurluk davasında tutuksuz yargılanıyor.
       Oğuz Yorulmaz, Ziya Bandırmalıoğlu, Ayhan Akça, Ayhan Çarkın: İbrahim Şahin'e bağlı Özel Timciler. İstanbul DGM'deki ana Susurluk davasında ve Beyoğlu 2. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki Topal'ın öldürülmesi davasında tutuksuz olarak yargılanıyor.
       Mehmet Ağar: DYP Elazığ Milletvekili. Susurluk davasında Memurin Muhakematı Kanunu'na göre yargılanması talep edildi. Hakkındaki dosya İçişleri Bakanlığı'nda bekliyor.
       Korkut Eken: Emekli yarbay. Susurluk davası sanığı.
       Tarık Ümit: MİT için çalıştı. Ağar'ın adamlarınca öldürüldüğü iddia ediliyor.
       Veysel Özerdem: Abdullah Çatlı ve Başbakan Mesut Yımaz'a yumruklu saldırı düzenledi. Yurtışında yakalanarak Türkiye'ye getirildi.
       Yaşar Öz: Cezaevinde.
       Mehmet Özbay: Kimliğini Çatlı'ya verdi. Halen Londra'da oturuyor.
       Cengiz Ersever: Akın Birdal'ın vurulması olayına adı karıştı. Halen tutuklu.
       Hüseyin Oğuz: Yüksekova Çetesi'ni ortaya çıkardı. Ortadan kayboldu.
       Dilek Örnek: Uyuşturucu kuryesi. İstanbul DGM'de tutuksuz yargılanıyor.
       Ali Fevzi Bir: Topal'ın iş ortağı. Tutuksuz yargılanıyor.
       Sami Hoştan: Topal'ın ortağı. Tutuksuz yargılanıyor.
       Haluk Kırcı: İstanbul'da dün sabaha karşı yakalandı.
       Yeşil (Mahmut Yıldırım): Öldüğü iddia edildi. Susurluk olayına adı karışanlardan akıbeti belirlenmeyen bir tek Yeşil kaldı.


       Kemal Türkler'i Kırcı mı öldürdü?
       22 Temmuz 1980'de, İstanbul Merter'de Maden - İş Başkanı Kemal Türkler'in öldürülmesi olayına ilişkin soruşturma bulguları ve ifadelerin cinayetin Haluk Kırcı'nın da içinde bulunduğu ve Bahçelievler Katliamı'nı gerçekleştiren ölüm timince işlenmiş olma ihtimalini arttırdığı belirtiliyor.
       Eylemin asli faillerinden Ünal Osmanoğlu halen Bahçelievler Katliamı nedeniyle de aranıyor. Osmanoğlu'nun yurtdışında olduğu sanılıyor.
       Türkler cinayetinin ardından azmettirmekten üç, ateş ederek adam öldürmek suçlarından da dört kişi hakkında dava açıldı. Ülkücü liderlerden Yılma Durak'ın poliste verdiği ama mahkemede reddettiği ifadesine göre, Durak şu anda DYP İstanbul İl Başkanı olan Celal Adan'la birlikte Türkeş'in Yakacık'taki evine gitti. Durak, eski MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş'in evinde olanları şöyle anlattı: "Genel Başkan, DİSK'le ilgili olarak komünist hareketin kaynağı olduğu şeklinde konuşuyordu. DİSK'i kastederek eliyle ot biçer gibi bir hareket yaptı. Bu hareketten DİSK yöneticilerinin yok edilmesini istediği kanaatine vardım. Celal Adan öldürülmek üzere Türkler'i hedef seçmiş."
       Celal Adan da ifadesinde Yılma Durak'ın kendisine Türkler'in adresini verdiğini, kendisinin de Ünal Osmanoğlu adlı ülkücüye bu adresi verdiğini belirtti.
       Kemal Türkler cinayetinin asli faillerinden Ünal Osmanoğlu halen yakalanamadı, eylem sanıklarının ifadelerinde tetikçi olarak adı geçen İsmet Koçak ise delil yetersizliğinden serbest bırakıldı.
       Türkler suikasti ve hemen ardından da 12 Mart döneminin Başbakanı Nihat Erim'in öldürülmesi eylemleri Türkiye'nin 12 Eylül'e savruluşunun ivmesini arttırmıştı.